T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Yine tam ortasına düştüm

Hayatın en keyifli anlarının 'bir olayın ortasına düşmek' olduğunun farkına hiç varmamışlar, ne zaman kendimi ön plana sürsem, "Ne bu egoistlik!" diyorlar. Oysa kendini hayatın merkezi gören tiplerden değilim ben; bazen bulunduğum yerlerde olağanüstülüklere yakın duruyorum, işte o kadar...

Dünkü gazetelerin birinci sayfadan gördükleri, televizyonların gün boyu ekrana taşıdıkları "Mesut Yılmaz'a DHKP-C tehdidi" haberi var ya, o habere kaynaklık eden olay benim bir metre ötemde cereyan etti. Ağzımı açmasaydım, çoğu kişinin gözü o sırada kapalı olduğu için, ANAP lideri ile DHKP-C militanı arasındaki takışma belki de Türkiye'ye yansımayacaktı...

Gazetecilik hayatımda bir şey öğrendiysem o da şu: Birden fazla kişinin gözü önünde cereyan eden bir olayı gizlemek mümkün değildir. Ne kadar gayret ederseniz edin, haber, o gün olmasa bile sonradan, bir yolunu bulup insanlara mutlaka ulaşır... Nitekim, önceki akşam, Belçika'nın başkenti Brüksel'de, Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB) tarafından başbakan yardımcısı Mesut Yılmaz onuruna verilen yemekte cereyan eden olay, benim çok önce öğrendiğim gerçeği teyit etti...

Olayı öğrenen bazılarının ilk tepkisi "Yazmayalım" oldu. Bu tepkiyi veren genç arkadaşa, "Senin yazmaman bir anlam taşımaz, haber şimdi bu masadan ötekilere yol bulur ve on dakika sonra bütün Türkiye duyar" demekten kendimi alamadım. Öyle de oldu; konuyu bizden öğrenen bir meslektaş Mesut Yılmaz'ın masasındaki bir politikacıdan olayı tahkik etti ve dakikalar içerisinde Türkiye'ye ulaştı haber... Ziyafet sona ermeden, Mesut Yılmaz'ın kendisi de olayı doğruladı...

Olayın geçtiği yer Conrad adlı büyük bir otelin geniş salonu. Mesut Yılmaz, salonun en ortasındaki dikdörtgen biçimi ana-masada oturuyor; ben ise, arkam o masaya dönük olarak hemen yanı başındakinde... Masayı, iki gazeteci, bir milletvekili ve dört işadamıyla paylaşıyorum... Hep olur ya, bir ara, neşeli bir sohbeti koyulaştırıyoruz... Tâ ki, yanımda oturan ve gözü sürekli ana-masada olan işadamı uyarana kadar.. O uyardığında, 25 yaş civarında, açık renk giysili, minyon bir kadının kapıya yöneldiğini görüyor ve bu sırada, yüksek sesle, "Kafana sıkacağız, kafana" diye bağırdığını duyuyorum...

Mesut Bey, olayı doğruladığında, kadının kendisine bir mektup getirdiğini, "DHKP-C'den" diyen kadına, "Ben teröristlerin mektuplarını almam" cevabını verdiğini anlattı. Bu arada, Mesut Yılmaz'ın "Sen terörist misin?" sorusuna, kadının, "Sizin terminolojiniz o olabilir, ama ben devrimciyim" biçiminde mukabele ettiği de öğrenildi. Salondan çıkarken, ANAP lideri, "Olayı büyütmeyin" dedi bizlere ve "Korktunuz mu?" sorusuna da, kafasını şakacı bir ifadeyle sallayarak, "Ya, çok korktum" cevabını verdi... Sonra da, ziyafetin verildiği Conrad ile kaldığı Hilton oteli arasındaki yaklaşık bir kilometrelik mesafeyi yürüyerek kat etti Mesut Bey...

"Kafana sıkacağız, kafana" tehdidinin, "İsteseydik, işini burada bitirirdik" anlamına geldiğini herhalde Mesut Yılmaz da anlamıştır. Umarım, burada kalacağı üç gün içerisinde, Belçika yönetimi, Türk konukların güvenliğini daha fazla düşünür. "Sabancı cinayeti" sanığı Fehriye Erdal'ın bulunduğu ülke burası...

Son altı ayına girmiş bulunan Türkiye'nin Avrupa Birliği (AB) aday adaylığı sürecine katkıda bulunacak bir girişim için Brüksel'deyiz... İspanya, Portekiz ve Yunanistan gibi ülkelerin adaylıklarının kesinleşmesinde işadamı örgütlerinin payları büyük olmuş; Rıfat Hisarcıklıoğlu başkanlığındaki TOBB da Türkiye için kendi ağırlığını koymaya kararlı... Mesut Yılmaz ile MHP'nin ekonomik işlerden sorumlu devlet bakanı Prof. Tunca Toskay bu sebeple buradalar... Çeşitli temaslar söz konusu. Salı günü, AB Komisyonu başkan yardımcısıyla bazı uzmanların da konuşacakları bir konferans var. Kalabalık bir sanayi ve ticaret odaları başkanlar heyeti ile bir grup gazeteci de, bu etkinliğe tanıklık etmek üzere, Brüksel'deyiz...

İlk gece, Conrad Otel'deki ziyafette, oda başkanlarına, sıkıntı ve dertlerini dile getirme fırsatı tanındı. ANAP lideriyle MHP'nin önemli bakanını karşılarında bulan başkanlar bu fırsatı değerlendirdiler... Halk bankası borçlarıyla, et-balık özelleştirmesinde dolardaki yükseliş yüzünden uğradıkları mağduriyetle ilgili dertlerini aktaran da çıktı (Burdur), Yunanistan'dan her hafta çarşı-pazar alış-verişi için gelen turistlerin 'sınır ticareti' kapsamına sokulmasını talep eden (Ayvalık) de... Ancak, her söz alan, istisnasız, "Ne yapıp edip Türkiye'yi AB'ye sokun" mesajını verdi politikacılara...

Tabii, siz, işin esas ilgilenilmesi gereken bu yönlerini duymadınız; bütün duyduğunuz, o konuşmaların yapıldığı salona izinsiz giren bir DHKP-C'li kadının, Mesut Yılmaz'la yaptığı hepsi birkaç saniye süren konuşma oldu. Salondan çıkarken, "Kafana sıkacağız, kafana" diye bağırmasını bile, bizim masadaki bir-iki kişi dışında kimse işitmediği halde hem de... Ağzımı açıp etrafa duyurmasaydım, o gece böyle bir olay yaşandığı bilinmeyebilirdi. Ama ne çare; "Birden fazla kişinin gözü önünde cereyan eden bir olayı gizlemenin mümkün olmadığını" yaşayarak öğrendim.

Olayın gazete ve kanallarda sansasyonel biçimde işlenmesinin sorumlusu ise, herhalde tahmin edersiniz, ben değilim.


25 Haziran 2002
Salı
 
TAHA KIVANÇ


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED