T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Dünya hakimiyeti, Amerika, Şaron, Arafat

Özel bir gün değildi. Oturmuş çekirdek yiyorduk.

Kabak çekirdeği.

Arkadaşlarla beraber, Yazarlar Birliği lokalinde Cumartesi akşamını idrak etmekteydik.

Çoğunluğu, haftada bir görüşenler arasında "Nassıniymisin"ler çoktan geçilmiş; Afganistan, Çeçenistan ve Balkanlar üzerinden mevzu Filistin'e uzanmıştı.

Hararetli konuşmalar arasında geçen "Dünya hakimiyeti, Amerika, Siyonizm, İsrail, Şaron, Arafat, Hitler, Nazi..." gibi kelimeler, yan tarafta oturan iki kız bir oğlandan oluşuk turist grubunun da ilgisini çekmişti.

İlgilenmişlerdi ki, kulak kabartmış halde takip etmeye ve yakaladıkları kelimelerden, konuşulanları anlamaya çalışıyor gibiydiler.

Aynı zamanda, rahatsız etmekten çekindiklerinden olsa gerek, ilgilenmiyormuş gibi görünüyorlardı.

Biz çekirdek yerken, turist gençlere ikram etmedik. Kızlardan biri, dışarı çıkıp elinde bir torba çekirdekle dönmüştü. Canları çekmiş demek.

*

Aramıza o akşam katılan bir doktor, size bir şiir okuyacağım dedi ve ayağa kalkarak tok sesiyle üç şiirini okudu.

O sırada telefon çaldı.
Çalışından, arayanın Mustafa olduğunu anladım; Karaalioğlu'ydu.
"Sabah'ı gördün mü?"
"Hayır. İskele Sancağa baktım, sabaha karşı yattım ve öğleye doğru kalktım." "Gazeteyi diyorum... Senden alıntı var."
"Hadi ya!.."
"He valla..."
"Neymiş?"
"Ariel meselesi."
Aldık, baktık, gördük.

"Adaş paniği" başlığıyla sürmanşetten veriyordu haberi Sabah.

Deterjan resminin üst tarafına "Deterjan Ariel" yazıp ok ucu gibi üçgenle göstermişler; ve tabii, "Başbakan Ariel" yazısından çıkan üçgen de Şaron'un portresine işaret etmekte.

Çok aydınlatıcı.

"İslami çevrelerin İsrail Başbakanı Ariel Şaron'u kastederek, 'Onun adını taşıyan hiçbir ürünü istemiyoruz' diye boykot çağrısı yapması, Ariel deterjanlarını üreten ProcterandGamble firmasını telaşlandırdı" cümlesiyle başlayan haber, "Şirketin Türkiye temsilciliğinde Dış İlişkiler Koordinatörü olan Dr. Hayrünnisa Aligil'in Yeni Şafak gazetesi yazarı Mehmet Şeker'e gönderdiği açıklama aynen şöyle..." diye devam ediyor ve açıklama alıntılanıyordu.

Kimler "İslâmî çevre"ye dahil?

Biz "İslâmî çevre" oluyorsak, siz ne oluyorsunuz bayım? Gayri islâmî çevre mi?

Ne münasebet değil mi?

Elbette.

Böyle bir tasnif gayri ahlâkî. Aynı zamanda dinen de uygun değil.

Filistin'deki katliama karşı çıkanlar sadece Müslümanlar mı?

Orada yaşayan Hıristiyanları hangi kategoriye dahil edeceksiniz?

İsrail'i protesto eden Dünya'nın dört bir yanındaki Müslümanlarla birlikte, Hıristiyanları, başka inançta olanları ve ateistleri de aynı potada mı göreceksiniz?

Belki farkında değilsiniz ama, Ariel Şaron'a bu saydıklarımın hepsinin tepkisi var. Vicdan sahibi herkesin. İsrail içindeki yüzde 30'luk Museviler de...

Siz bu yukarıdan bakan tavrınızla, küçümser gibi bir yaklaşım içinde tasnifinizi yapıyor olsanız da, kullandığınız o "İslâmî çevre"den biz rahatsız olmaz, aksine şeref duyarız. Şükür içinde taşırız o sıfatı; ilelebet.

Fakat şunu da takdir edin ki, yeri geldiğinde onurla veya zevahiri kurtarmak için bile olsa "Biz de Müslümanız" demekten geri durmayanların, "İslâmî çevreler" ifadesine İslam dışındakileri de dahil etmeleri garip kaçmıyor mu?

*

Gazete okundu ve değerlendirmesi yapıldı.

Katlayıp bir kenara koyduğumuz sırada, lokaldeki gâvurcuklar çantalarını toplayıp çıkmaya hazırlanıyordu. Çıkarken üçü de Türkçe "İyi akşamlar" demez mi?

Yirmi kişilik grupta herkes birbirinin yüzüne baktı.

Keşke el sallasaydık

Yazarlar Birliği'nin bulunduğu mekan, tarihî bir eser. Oraya gelen yabancılar çoğunlukla fotoğrafını çekiyor, filme alıyor.

Giyim kuşamı, kulağındaki küpesi, uzun saçlarıyla kızlı erkekli gelip oturanların, yerli mi yabancı mı olduklarını ayırdetmek için, ellerinde kamera bulunup bulunmadığına bakmak gerekiyor.

O akşamki gâvurcukların elinde hem fotoğraf makinesi, hem kamera vardı. Kubbeleri, sütunları, garsonları, çay içenleri, çekirdek yiyenleri, "İsrail, Şaron, Amerika..." diye konuşanları, çekingen bir gülümseyişle filme alıyorlardı.

Özel bir gün değildi. Oturmuş kabak çekirdeği yiyorduk ve belki de hayatımız tehlikedeydi.

Çünkü...

Taha Kıvanç'ın dünkü "Her yer casus kaynıyor" başlıklı yazısı, mitinglerde İsrailli kameramanların 'portre' çalıştığını bildiren evvelki haberlere eklenince, o akşam kameraya neden el sallamadığımızı düşünüp hayıflandım doğrusu.


16 Nisan 2002
Salı
 
MEHMET ŞEKER


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED