T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Yiğidim İlhan'ım parti kuruyor...

Gel de gülme... CHP'ye kazan kaldıran yeni oluşumcular, 77'lik delikanlı Erdal İnönü'nün "son anda" vazgeçmesi üzerine, bir başka 77'lik delikanlıya, İlhan Selçuk'a teklif götürmüşler.

İlhan Selçuk "düşünebilirim" demiş. (Son kararını bugün saat 17.00'de açıklayacakmış. Siz bu yazıyı okuduğunuzda "dün" sayılacak ve İlhan Selçuk'un kesin kararı ortaya çıkmış olacak.)

Bir başka lider adayı Murat Karayalçın da İlhan abiye itiraz etmeyeceğini, diğer gruplar kabul ederse buna seve seve "evet" diyeceğini bildirmiş.

Hürriyet refikimiz "77'lik efsane" diyor.

Parti kurma çalışmaları olumlu sonuçlanırsa 77'lik efsane ilk kez legale çıkacak ve bugüne kadar darbe cuntalarıyla yürüttüğü devrim mücadelesini "yüce parlamentoya" taşıyacak.

Oysa ne güzel yuvarlayıp gidiyordu, "buharlı makinanın icadı, sınıf mücadelesi, karşı devrim süreci, konvansiyon, emekçi halkım" diye...

MHP'yi anlayan ve kollayan yazılarına bile alışmıştık.

Hayır, hiç de "şaşırtıcı" değil.

Engin Ardıç'ın benzetmesiyle, dünyayı "buharlı makina"nın icadıyla kavramaya çalışan, "modernite"yi anlama ve algılama yeteneği, o parodik "buharlı" icadıyla sınırlı bir eksik dimağdan, bireye hayat hakkı tanıyan bir düşüncenin izini sürmesini bekleyemezsiniz; elbette MHP'ye serenad yapacak.

28 Şubat sürecini kutsayan bir yazısını hatırlıyorum.

"İrtica faşizmden daha tehlikelidir" diyordu.

"İrtica"yı, manifestosu ve adamakıllı söylemi olan bir ideoloji, bir doktrin, bir izm yerine koyun isterseniz bir an.

Doğrudur, "müdahaleci" bir ideoloji olarak, öteki tüm müdahaleci "izm" ve "ideoloji"ler gibi, irtica da görülebilir bir tehlikeyi barındırıyor.

Ama, bana kalırsa, asıl "tehlike"yi, irtica olarak kavramsallaştırılan o "şey"de değil, bizatihi yazarın kavramsallaştırma mantığında aramak lâzım; ki, "ulusal" özelliği ağır basan, çoğu zaman da duygu ve içgüdülerin yön verdiği bu kavrama biçimi, bırakın "bilimsel" olmayı, "anakronik" bile değildir.

Neyse... Neyin "bilimsel" olup olmadığını anlatmak, hem bu yazının münderacatını, hem de septik kuşkuculuğu bilimsellik sanan 77'lik efsanenin müktesabatını aşar. Geçelim...

Faşizmi irticadan "tehlikesiz" bulan İlhan Selçuk, "faşizm"e, daha doğrusu Hitler nasyonalizmine övgüler düzmüş bir gazetede, otuz küsur yıl aynı istikrarla, eğilip bükülmeden, hiç değişmeden, değişmemeyi marifet belleyerek yazıp durmuş bir ağabeyimizdir.

Tesadüfe bakın ki, Rıfat N. Bali de kitabında, bu gazetenin kurucu başyazarı Yunus Nadi'nin, belli mahfillerde "Yunus Nazi" olarak anıldığını yazıyordu.

Hayır, tesadüf olamaz.

Yunus Nadi'nin "Nazi"liği artık "resmî" kayıtlarda bile yer alıyor.

İlhan abideki, Nazi hayranlığı demeyeceğim, olsa olsa, tevarüs etmiş ve genetik şifreleri çözüldüğünde anlaşılabilecek bir "müsamaha örneği" daha çok.

İrtica faşizmden daha tehlikelidir.

Çok partili sistem Osmanlı gericiliğidir.

Bu kadar mı?

28 Şubat müdahalesine de "ilginç" bir "bakış açısı" getiriyordu 77'lik çiçeği burnunda siyasetçimiz.

"28 Şubat, dinci darbeyi önlemiştir. Yürürlükteki yasaların uygulanmasını isteyen demokratik bir müdahaledir. (Hem "demokratik", hem "müdahale" nasıl oluyor acaba?) Bilâkis, siyasal iktidarı ele geçiren dinci partidir darbeyi yapan..."

Sizin de dikkatinizi çekmiştir:

"Ele geçiren..."

Sağ siyaset çizgisini izleyen partilerin seçim kazanıp hükümet kurması "siyasal iktidarı ele geçirmek", meşru hükümete yönelik her türlü müdahale ise "demokratik devrim" sayılıyor.

Mantık bu.

1950 sürecini değerlendiren yazılarında da aynı argümanı kullanıyordu:

"Devrimin soluğu kesildi, çok partili rejim demokrasiye değil, karşıdevrime dönüştü."

Buradan da anlıyorsunuz ki, İlhan abinin demokrasi anlayışı "tek parti"yle sınırlı.

Doğaldır...

Çok partili sistemi Osmanlı gericiliği sayan, çokseslilik yerine aynileşmeyi savunan, parlamento yerine Fransız tipi "seçkinler konvansiyonu"nu öneren kafadan elbette "kâmil" bir demokrasi tanımı bekleyemezsiniz.

Demokrasiden anladıkları Castro devrimi ve eli kanlı Pol Pot'un "kır aydınlanması."

Biraz daha cesur (daha doğrusu "açık") olabilseler, "karşı devrim" tehlikesine karşı, Lenin ve Stalin modelini önerecekler.

Önerecekler lâfın gelişi...

Önerdiler bile.

9 Mart 1971'de (Madanoğlu cuntası marifetiyle) darbe yapıp yönetime el koyacak, özlenen "demokratik" (!) modeli hayata geçireceklerdi.

Belki bu açıdan, "9 Mart"la 28 Şubat ideolojisi arasında bir koşutluktan söz edilebilir.

Çünkü, her iki ideoloji de aynı noktaya, yani "iradei milliye" tehlikesine (!) vurgu yapıyor.

Tabii İlhan abi "28 Şubat dinci darbeyi önledi" avuntusuyla darbeye cevaz verirken, 28 Şubat sürecinde enerji ihalelerinin kimlere verildiği, teşviklerden ve özelleştirme uygulamalarından hangi grupların yararlandığı gürültüye gitti.

Hep böyle olur...

Kimine "devrimleri korumak" tesellisi düşer, kimine de trilyonluk kaynağı yağmalama ve talan etme ayrıcalığı...

Yine de hayırlı uğurlu olsun.

İlhan abi mantığına ihtiyaç var memlekette.

Tabii, kuracağı parti ülke barajını aşar da, üç-beş "salim arkadaş" sokabilirse Meclis'e...


19 Şubat 2002
Salı
 
MEHMET E. YAVUZ


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED