AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ
Albaraka Türk

Y A Z A R L A R
Burgaz ada...

Dün Etyen Mahçupyan'la birlikte 18.15 deniz otobüsüyle evlerimize doğru Burgaz adaya yaklaşırken acı görüntü yüzümüze bir tokat gibi aşkediyor, iç sızlatıyordu.

Ada sırtının deniz cephesi, ortadan Heybeliada istikametine kadar, sağdan sola, aşağıdan yukarı mangal ateşi gibi kah için için kah alev alev yanıyordu.

İstanbul'un incisi yanıyordu.

Başta İstanbul Büyük Şehir Belediye Başkanı olmak üzere yetkililer faturayı lodos fırtınasına çıkarıyorlar, her tür teçhizatlarının olduğunu söylüyor, yangına zamanında müdahale ettiklerini ifade ediyorlardı.

Adadan, ormandan dem vurmaktan çok, kendilerini savunan, faturayı doğaya çıkarma yüzsüzlüğüne soyunan, bu tahammül edilmez küçük bürokrat üslubu hem televizyon başındakilerin hem adalıların öfkesini daha da azdırmaktan başka bir işe yaramıyordu.

Seçim yaklaşırken, bütçeden aldığı, İstanbullu'dan topladığı milyarları kendi imajına yatıran, İstanbul'u bir kez daha üçüncü dünya ülkesi şantiyelerine döndüren Belediye Başkanı'na kimse şunları söylemedi:

"Beyim lodos beklenmedik bir afet değildir, İstanbul kışının yarısı lodos fırtınalarıyla geçer..."

"Beyim, İstanbul'un ortasında, orman alanın ta merkezinde bir metan gaz ve alev fabrikası olan çöplük ne halt ediyor?.. Bu yangın çöplükten çıkmadıysa, ki bu düşük bir ihtimal, bir sonraki çöplükten çıkacak..."

Kimse Ankara'daki "orman bürokratları"nın, "İstanbul'da helikopter var ama güneye sevkettik, yani eksik ve sorun yok" sözlerine, kimse "nasıl olur da 10 milyonluk İstanbul'da sadece üç helikopter olur, nasıl olur da bunlar bile başka yere gönderilebilir; bu ne küstah bir savunmadır" diyemedi.

Bu İstanbul şehri bize rağmen, bizden gördüğü ezaya rağmen direniyor, ayakta durmaya çalışıyor.

Bürokratından siyasetçisine, muhafazakarından sokaktaki insanına, bizim ne bu kentin tarihine ne bize kalan mirasa saygımız var.

Toplumsal, siyasi, kültürel hafızanın fiziki referanslarını her geçen gün yok eden bu faydacı göçebe anlayışı, kent kültürünü hallaç pamuğu gibi savurur, İstanbul'u yıllardır ezip durur.

İki gün önce bu kentin, yetişmeleri onlarca, hatta yüzlerce yıl alan onbin ağacını yok ettik.

Yarın kimbilir daha neler yapacağız...

Burgaz adayı öyle bir adacık olarak gören, yanan bağrına üç beş ağaç olarak bakan, suçu üzerinden atmaya ve üste çıkmaya çalışan sorumlular, bakandan belediye başkanına kadar, nasıl bir tarihi can, nasıl bir miras karşısında olduklarını biliyorlar mı dersiniz?

Adanın bilinen tarihi Yunalılardan Makedonlara, İ.Ö. 1000'li yıllara gider. Kaşık adası ile Heybeliada tarafından rüzgardan korunan ada yıllar boyunca bu nedenle, emin liman anlamına gelen "Panormos" adını taşımıştı. Büyük İskender'in ünlü generali Antigonos adadan geçmesinden sonra "Antigon" adını aldı.

Osmanlı devrine kadar bu adı taşıdı. Ada, İstanbul fethinden altı hafta önce 17 Nisan 1453 tarihinde Baltaoğlu Süleyman Paşa tarafından Osmanlı toprağına katıldı. Padişah buraya Rumca kale burcu anlamına gelen "pirgos" kelimesinden bozma Burgaz adını verdi. Piri Reis, Kitabü'l Bahriyye de adayı Burgazlu olarak anar.

Ada hükümdarların saygısını gördü.
Ada halkına dokunulmadı, kiliseler olduğu gibi korundu.
Mimari yapısının üzerine titrendi.
Bugün bu mirası ormanın bağrına çöplük kuranlar telef ediyor...
Ama onların hakkı siyaseten telef olmaktır...


8 Ekim 2003
Çarşamba
 
ALİ BAYRAMOĞLU
ALİ BAYRAMOĞLU


Künye
Temsilcilikler
Abone Formu
Mesaj Formu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Karikatür | Çocuk
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED