AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ
Albaraka Türk

Y A Z A R L A R
Tarım gönüllüleri

Özal döneminde köylüye yukarıdan bakan, onu horlayan, hatta devletin sırtında bir kambur kabul eden tuhaf bir diskur oluşmuş idi. Köylüden esirgenen ilginin kimlere gösterildiği ve bunun hangi sonuçları doğurduğu bugün çok açık biçimde anlaşılmıştır.

Nereden bakarsan bak ülke nüfusunun yüzde kırkı hâlâ köylü. Sen buna yüzde otuz da şehre gelmiş köylüyü ilave et, yüzde yetmişe vardık.

Ne yapacağız bu nüfusu?

"Köylüleri ne yapmalıyız" sorusu hâlâ yakıcı vasfını korumaktadır.

Efendim üretime katkıları bir yana subvansiyonlar ile - politik gayeler ile ülkenin olan imkânını da emiyorlarmış?

Sonra gelsin kıyaslamalar. ABD'de tarımda çalışan şu kadar nüfus hem ülkeyi besliyor, hem tarım ürünü ihraç ediyor.

Fransa'da şöyle, Almanya'da böyle.

Eee....

Sonunda iş geldi tütüne, pancara, pamuğa dayandı. Bunların hesabını görüyorlar şimdi.

Yahu şunca yıldır bu işleri köylü mü planladı, tarım politikalarını köylü mü yürüttü?

Pancar ekeceksin demişsin ekmiş, tütün ekeceksin demişsin ekmiş, fukaralık diz boyuna çıkmış, çorak toprak aileyi besleyemez olmuş şehre göç etmiş, varoşları mekân tutmuş; bu sefer de:

"Vaay, geldiler, buraları berbat ettiler..."

Bir adama kaba-bilgisiz-işe yaramaz vb. gibi sıfatlar mı yüklemek istiyorsunuz: "köylü" deyiverip çıkıverin işin içinden.

Siz çıkarsınız belki işin içinden ama, fukara köylünün (ve de şehre inmiş bir umut diye ama, umudu boşa çıkmış, işsiz dolaşan köylünün) bıçak kemiğine dayanmıştır.

Deniz Feneri'nin 100 Köy projesinde perişanlığın hangi boyutlara ulaştığını gördük.

Başbakan iş adamlarını tarım için yatırıma çağırıyor, onlara teşvikler verileceğini söylüyor. Yoksullara kömür dağıtılacak, doğal gaz ucuzlayacak, diyor.

Bakanlarımızdan Sami Güçlü ile Beşir Atalay ülke yoksullarının en feci durumda olan kesimine yardım eli uzatmak için çırpınıyorlar.

Bir muhtaç aileye bir inek, iki tavuk verseniz makbule geçer, en azından açlık çekmez. Yoksulbank projesi az da olsa yaraya merhem gibidir. Bunları "pansuman çare" diye küçümsemeyin.

Gönül Türk tarımının da ABD standartlarına kavuşmasını ister elbet ama, bu mutlu netice hangi bahara kalmıştır?

Elimiz-kolumuz bağlı o baharı mı bekleyelim? Hayır. Hükumet mazotu, gübreyi ucuzlatsın, köylüye –şimdilik– elinden gelen yardımı yapsın; öte yandan makro planlamaları yürütsün, on yıl-yirmi yıl-elli yıl sonrası için projeler üretsin. O ayrı. Şimdi hükumet 1000 köye 1000 tarımcı ile yeni bir proje başlatıyor. Buna özel sektör, STK'lar destek veriyor.

Tarım gönüllüleri köylere dağılacak ve umarız idealist bir çabaya girecekler.

Netice ne olur? Umalım ki bir fiyasko yaşanmasın.

Bilemeyiz.

Ama şunu bilmeliyiz: Nüfusunun yarısı köylü olan ülkemizde köylüyü kendi kaderi ile başbaşa bırakamayız. Devlete bağlı, munis, çile çekmeye alışmış, bu büyük kitleyi ne horlamaya, ne de yok saymaya hakkımız var.

Hadi onlar köyde, dağların ardında. Gözden uzak, gönülden ırak. Peki şehre gelmiş köylü ne olacak, onların çocukları ne yapacak? Onlar gözümüzün önünde.

Bunun çaresi ülkede tavana vuran gelir adaletsizliğini; en alttaki ile en üsttekinin arasındaki uçurumu kapatmaktır.

Peki nasıl olacak bu? Bir formülü var mı?

Onu bilemem. Ama yolsuzluklar içinden yüzünün akı ile çıkamayan bir hükumet ülkedeki yoksulluğu da yok edemez.

Böyle biline.


8 Ekim 2003
Çarşamba
 
MUSTAFA KUTLU


Künye
Temsilcilikler
Abone Formu
Mesaj Formu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Karikatür | Çocuk
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED