AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ
Albaraka Türk

Y A Z A R L A R
Yangın olur, biz yangına 'bakarız'...

Şehrin keşmekeşinden bunaldığımızda kaçtığımız yerdi güzelim Burgazada.

Ada vapuruna atlayıp yarım saatte gider, nefes alırdık.

Öğretmenevinde önceden yer ayırtmamışsak, mutlaka dolu olurdu.

Bahçesinde kahve içmekle yetinirdik.

Sakin sokaklarında dolaşır, oflaya puflaya tırmandığımız tepedeki düzlükte top oynayan çocukları seyrederdik.

Gelip geçen gemileri, deniz otobüslerini, yelkenlileri...

Martılarla ekmeğimizi paylaşırdık.

Sait Faik daima yanımızda olurdu.

Yaklaştığı, nal seslerinden anlaşılan faytonların atlarının rengi üzerine tahminde bulunur, başkasının bilmediği küçük sevimli bir oyun oynardık.

Beyaz-Kırmızı, Siyah-Kır, Beyaz-Beyaz...

Bazen tutardı tahminlerimiz.

"Burgazada'da yangın çıktı" haberi gelince, can sıkıntımın ulaştığı noktayı anlatamam.

Evi yanan biri gibi hissettim kendimi.

Aynı anda Edirne, Çanakkale, Gelibolu, Bolu, Bursa... Onbir yerde birden çıkan yangın haberinin ulaşmasıyla çaresizliğin zirvesine vardık.

Ne garip!

Memleket bir anda yangın yerine dönmüştü ve yanan her köşe, çok sevdiğim güzel hatıralarımın olduğu yerlerdi.

İstanbul'un kurtuluşunun kutlandığı saatlerde, İstanbul'un gözbebeği Burgazada alevler içindeydi.

Ve aynı anda memleketin her tarafında, bir başka yangın yeri olan Irak'a asker gönderme konusu tartışılıyordu.

Burgazada denilince akla ilk gelen şüphesiz ki edebiyatımızın devlerinden Sait Faik Abasıyanık'tır.

Yangın haberi ile büyük yazarımızı bir başlıkta gayet şairane bir şekilde veren Vatan gazetesi, "Sait Faik Adasıyanık" başlığını atmıştı iç sayfalarından birine.

Ne anlamı vardır şimdi bilmem ama, bu başlıktan ötürü kutlamak istiyorum 'Vatan'daşları.

Ada yeniden yapılandırılır, ağaçlar dikilir, binalar yükselir...

Fakat dört tarafı suyla çevrili ufak bir adada çıkan yangını söndürmekte zorlanmak size de garip gelmiyor mu?

Denizden su çekecek güçlü bir motorla, uzunca hortum ayarlamak bu kadar mı zor?

Yirmibirinci yüzyılda, bugünkü teknolojiyle, adaları iki tane basit kamyona emanet etmeye mecbur muyuz?

Hiç değilse bundan sonrası için tedbir alınmalı ve gereken ne varsa yapılmalı.

Muhtemel bir yangına anında müdahale ederek, on dakika dolmadan söndürülebilecek düzenek kurulmalı.

Aksi takdirde iki-üç saat sonra gelecek helikopterleri beklemeye ve alevleri ağlayarak seyretmeye devam ederiz.

ÇAY BAHÇESİNDE

Garsonluk zor iş. Herkesin yapabileceği türden değil. İşte size bir çay bahçesinden hem saçma hem sapan garson-müşteri konuşması...

- Buyurun efendim, hoşgeldiniz. Ne alırdınız?
- Neskafen var mı?
- Var.
- Kolaturka?
- O da var.
- İyi o zaman sen bana bir ayran getir.
- Ayran?
- Evet... Bir ayran. Yok yok çay olsun. Açık çay.
- Ayran?
- Ayran getirme. Açık çay... Bardakta.
- Peki efendim.
- Ya da şöyle yap en iyisi, ikisini birden getir. Bir ayran, bir de çay. Ama dur dur, çayı tam ayran biterken getir. Soğumasın.
- Peki efendim.

TAVSİYE

Reno'ya bir slogan tavsiyesinde bulunalım: "Dünyada Megan..."

VEDA

- Veda etmeye geldim, hadi eyvallah!..
- Hayrola?
- Yola çıkıyorum.
- Yolculuk nereye?
- Filipinler'e.
- Hangisine?

GÜNÜN MANİSİ

Kuyunun başındayım
Onsekiz yaşındayım
Ağam izin verirse
Ben de sana varıcam


8 Ekim 2003
Çarşamba
 
MEHMET ŞEKER


Künye
Temsilcilikler
Abone Formu
Mesaj Formu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Karikatür | Çocuk
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED