AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ
Albaraka Türk

K R O N İ K  M E D Y A
Atatürkçü Düşünce Derneği
'sivil toplum'un parçası değil mi?

Tartıştığı konuları, bu ülkenin medyası kadar arap saçına çeviren; herşeyi biribirine karıştırmada ve sonunda işin içinden çıkılmaz bir noktaya getirmede bu kadar mahir olan başka bir medya var mıdır acaba? Özellikle bazı konular var ki, medyamız "işleri karıştırma"da hemen her gün kendini bir kez daha aşıyor, laiklik meselesinde olduğu gibi...

Cumhuriyet gazetesi yazarı Deniz Som'un, belli ki içeriğine aynen katılıp alıntıladığı şu okur mektubunu okuyalım önce:

"Atatürkçü Düşünce Derneği Fethiye Şube Başkanı'nın eşi beni arıyor. 29 Ekim'de verilmesi gereken Cumhuriyet Balosu yemeğinin ramazana denk gelmesi nedeniyle 24 Ekim gecesi düzenleneceğini, dernek üyelerinin büyük çoğunluğunun oruç tutup içki içmeyeceklerini beyan etmeleri üzerine böyle bir karar alındığını açıklayarak beni yemeğe davet ediyor. Laik bir cumhuriyette, onu kutlayıp yüceltmek isteyen insanların, yasaklayıcı din kuralları ile kendilerini bağlı sayamayacaklarını, böyle bir davranışın laisizmin özüne ters düşeceğini ifade ederek yemeğe asla gelmeyeceğimi ifade ediyorum. Telefonun diğer ucundaki kadın gülerek 'yine de aklınızda olsun' diyor."

Hani hep denir ya, "Laiklik dinsizlik demek değildir" diye... İşte buyurun, her türlü dinî hassasiyeti "laisizmin özüne" aykırı bulan bir mektup... Kendisine mektup gönderilen köşe yazarı da üstüne ünlemli bir "29 Ekim" başlığı koyup aynen yayımlıyor...

Bize kalırsa, "Fethiye'den avukat Mustafa Bilbay" herşeyi biribirine karıştırmış durumda... Her şeyden önce: Atatürkçü Düşünce Derneği Fethiye Şubesi'nin düzenlediği yemek "sivil" bir yemek değil midir? Atatürkçü Düşünce Derneği kendisini "devlet"in değil de "toplum"un bir parçası gibi görüyorsa, evet, bu davet "sivil" bir davettir ve mesela "laik bir devlet"çe düzenlenen bir yemeğin ramazan nedeniyle ertelenmesine hiç benzemez...

Atatürkçü Düşünce Derneği üyelerinin, sahip oldukları dinî hassasiyet nedeniyle yemek tarihini değiştirmeleri, "laisizmin özü"ne halel getirmez, ama ikincisi için aynı şeyi söyleyemeyiz... Çünkü laik bir devlet "Yasaklayıcı din kurallarıyla kendini bağlı sayamaz..." "Yasaklayıcı din kuralları"na uyup uymamak ise bireylerin kendi tercihlerine kalmış bir şeydir... Ama uyanlar, bu davranışlarıyla "laisizmin özü"ne herhangi bir şey yapmış olmazlar...

Yıllarca süren bir tartışmanın ardından, bir günlük gazeteye yansıyan "laiklik" anlayışına bir bakın... İnsan böyle durumlarda kendini çok fena hissediyor... (A.G.)


'Asmalı Konak' ittirmecesi H. Devrim'i de çileden çıkardı...

Herkes gibi Engin Ardıç da geç uyandı konuya, "Bunlar bu kadar boncuğu konağının da asmasının da nesinde buldular diye şaşıyordum" diye yazdı, "iş anlaşıldı: Meğerse heriflerin patronu, yapımcının ortağıymış..."

Evet, Doğan Grubu gazetelerinde Asmalı Konak haberlerinin ardı arkası kesilmiyor... İlk gün rekoru, ikinci gün rekoru haberlerinden sonra dün de (21 Ekim) "Üçüncü gün rekoru" haberleri vardı...

Hürriyet, "Asmalı Konak bir rekor daha kırdı"; Milliyet, "Matrix'i ezdi geçti" başlıklarıyla duyurdular son müjdeyi... Haberler, üçüncü gün sonunda, Asmalı Konak'ın hem Vizontele'nin hem de Matrix'in rekorlarını "alt üst ettiği"ne ilişkindi...

Gruba ait bir gazetede yazmasına karşın, manzaradan canı sıkılan Hakkı Devrim de rahatsızlığını ileten kısa bir değerlendirme yazdı 21 Ekim tarihli köşesinde... İşte Devrim'in kaleminden "Asmalı Konak" haberleri ve değerlendirmeleri:

"Bu konudan sıdkım sıyrıldı dememle, sebebini söylemem bir olsun. Safderun bir yanım var, bazı ayrıntıları gözden kaçırırım. Meğerse Asmalı Konak dizisini ve filmini yapan ANS kuruluşu ile Doğan Medya Grubu arasında bir ortaklık ilişkisi varmış.

"– Yahu Asmalı Konak benim bildiğim Kanal D'de değil ATV'de yayımlandı.

Olsunmuş! O başka, bu başkaymış! Şimdi DMG'den yana olanlar filmin lehinde, Doğan Grubu'na karşı olanlar aleyhinde bulunurmuş bu filmin.

"– Buralara kadar düştük mü, diyekaldım... Böylesine bir tarafgirliği benimseyenler sahiden varsa 'Allah müstahaklarını versin!' der, siz okurlarımı ve kendimi bu seviyesizliği ciddiye alıp konuşmaktan tenzih ederim. (A.G.)


PKK / KADEK bağlamında 'obezite' sorunu

"Türk medyası"nın "refleksleri"ndendir; bir meseleden dolayı birisi yerin dibine mi batırılmak isteniyor, söz konusu kişinin "mesele" ile ilgisiz kusurlarının, yanlışlarının servisine de gecikmeden başlanır...

Mesela, daha geçenlerde bir gazetede (adı lâzım değil!) karşımıza çıkan Tarkan ve Sibel Can'a ilişkin haberde olduğu gibi...

Bu iki şarkıcı, habere göre, Cumhuriyet'in 80. yıldönümü kutlamaları çerçevesinde düzenlenen halk konserlerinde, "Şu sıralar çok doluyuz" diyerek yer almak istememiş ve öneriyi reddetmişler... Hatta bu arada bir üçüncü şarkıcı da, konser için önerilen parayı az bulduğu için olumlu cevap vermemiş...

Söz konusu gazete haberi bu gelişmeler üzerine nasıl bir "dosya" hazırlamış dersiniz?

Nasıl olacak, vakit geçirmeden, Tarkan ve Sibel Can'ın "sicillerini" açarak! Vay sen misin, Cumhuriyet'in yıldönümü kutlamaları çerçevesinde düzenlenen konserlere (bu konserler için sanatçılara ücret ödenmemesi benimsenmiş) katılmayan! Durum böyle olur da, gazete haberi Tarkan'ın birkaç yıl önce "Askerlik görevi"nden kaytarmak istediğini hatırlatmaz mı?! Durum böyle olur da, gazete haberi Sibel Can'ın sahne hayatının çok küçük yaşta "dansöz"lükle başladığını hatırlatmaz mı?!

Hadi bakalım, sıkıysa bundan sonra Cumhuriyet konserlerine gönüllü olarak katılmayın!

"Türk medyası"nın bu pek tanıdık "refleksi"yle ilgili bir başka güzel örnek de Hürriyet'te yer alıyordu. Gazetenin seçtiği haber başlığı şöyleydi:

"Yedi yedi obez oldu"(!)

Gördüğünüz gibi, daha başlığından belli ki bu haber gazetelerimizde sayıları hızla artan "Obezite" sayfalarıyla ilgili bir haber değil. Besbelli ki, bu başlıkla "obez" olmuş bir kişiye "Ohhh olsun!" denmek isteniyor!

Meğerse, "yiyip yiyip obez olan" kişi, PKK / KADEK örgütünün ikinci ismi Osman Öcalan'mış...

Örgütün polisin eline geçen doktoru, "Başkanlık Konseyi'nin birinci ismi Cemil Bayık'ın bel fıtığından", ikinci ismi Osman Öcalan'ın ise "obez"likten şikayetçi olduğunu açıklamış.

Ne güzel bir haber değil mi; sen misin PKK / KADEK'in yöneticisi olan, al işte "yedin yedin ve sonunda obez oldun!"

Haberin altında imzası bulunan Hürriyet muhabiri (aslında bu başlığın atılmasında onun bir günahı yoktur ama) hızını alamayıp, Öcalan'ın "obez"liği hakkında verdiği bilginin altına şu notu da düşmüş:

"Halk arasında aşırı şişmanlık olarak bilinen obezite, haraket eksikliği nedeniyle vücutta fazla yağ birikmesi sonucu ortaya çıkıyor. Obezler, kalp hastalıkları, yüksek tansiyon, şeker hastalığı, yüksek kolestrol, solunum ve eklem hastalıklarına daha kolay yakalanabiliyor."

Peki oldu mu şimdi? "Yedi yedi obez oldu" başlığı altında bu bilgileri vermek uygun kaçtı mı?! İyi ya işte, daha ne istiyorsunuz? "Obezler, kalp hastalıkları, yüksek tansiyon, (...) hastalıklarına daha kolay yakalanabiliyor"sa, "problem" zaten kendiliğinden çözülmüş olmuyor mu? Bunun kınanacak ne yanı var!.. (K.B.)


22 Ekim 2003
Çarşamba
 
YÖNETENLER: Kürşat Bumin
Alper Görmüş


Künye
Temsilcilikler
Abone Formu
Mesaj Formu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Karikatür | Çocuk
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED