T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Türkiye'nin direnişinin anlamı

Savaş karşıtlığı ve savaşın gerekçelerine itiraz dünya kamuoyunun baskın eğilimi haline geldi.

Liberation Gazetesi'nin dün birinci sayfadan verdiği bir kamuoyu araştırmasına göre, Fransız kamuoyunun yüzde 79'u Fransa'nın BM Güvenlik Konseyi'nde Irak savaşını veto etmesini arzu ediyor; yüzde 76'sı ise ABD'nin hegemonyacı tavrının kabul edilemez olduğunu düşünüyor.

Savaş makinesinin alabildiğine çalıştırıldığı ABD, savaş karşıtlığı seslerinin de en yüksek çıktığı ülkelerden birisi. Amerikalı aydınlar en sert yollarla, en etkili kampanyaları yürütüyor. Harvard, Yale, Stanford gibi 250 üniversiteden 1000 tarihçi "Savaşa Karşı Tarihçiler Platformu"nu oluşturarak, kamuoyunu ABD savaş politikalarına karşı çıkmaya çağırıyor.

Benzer girişimler Avrupa'nın hemen her yerinde var.

Benzer direnç ve direnişler Türkiye'de oluyor. Arka arkaya savaş karşıtı mitingler yapılıyor, protesto platformları oluşturuluyor. Geçen Cumartesi toplanan 20 ayrı meslekten 2000 kişiyi biraraya getiren "100'ler Meclisi" bunlardan sadece birisiydi.

Ne var ki bu tür girişimler Türk basınında yer bulamıyor...

Mitingler asayiş haberi, platformlar cılız aydın girişimleri olarak satır aralarına atılıyor. Bizim basının derdi, varsa yoksa savaş ve elbette ABD kaynaklı haber ve yorumlar. Gazete ve televizyonlar Türkiye'nin kaç ABD askerine izin vereceğiyle veya vermesi gerektiğiyle ilgili. ABD'de çeşitli gazetelerde çıkan ne kadar Pentagon kaynaklı yönlendirme haberi varsa, anında manşetlere taşınıyor.

Eminiz bugün yine gazeteler ABD kaynaklı haberlere dayanarak Türkiye'nin 10 bin ya da 20 bin asker üzerinde anlaşıldığı haberleriyle dolu olacaktır.

Ne garip; oysa ABD askerine izin verecek merci, yani haber kaynağı burada. Bu durumda ya bu kaynaklara ulaşılamıyor ya da bu kaynaklardan gelen haber bizim merkez medya politikalarının işine gelmiyor. Veya savaş yanlısı haberlerle beyhude bir şekilde kamuoyu üzerinden hükümet yönlendirilmeye, baskı altında tutulmaya çalışılıyor.

Nitekim Fehmi Koru dünkü yazısında Davos'ta gazetecilerin Erdoğan, Gül, Babacan gibi isimlerle yakın temas halinde olduklarını belirtiyor ve şöyle diyordu:

"Üç gün içerisinde, hiçbirinden, Ankara'nın Irak konusunda ABD'nin arzularına râm olacağına dair tek bir cümle duymadık, izlenim edinmedik. Başbakan Gül, bir aya yakın sürdürdüğü inisiyatifinden 'barışçı' bir çözüm beklentisini her zeminde tekrarladığı gibi, içten sohbetlerde de aynı hislerini aktardı. Oysa, gazetelere bakarsanız, bu görüntülerin hepsi yalan: Amerika, onbinlerce askeriyle bugün-yarın Türkiye'ye çörekleniyor... Türkiye, şimdiye kadar gönderdiklerine ek olarak, iki kolorduyu daha Kuzey Irak'a sevk ediyor... IMF de, kredi paketini serbest bırakmak için Türkiye'nin boğazına sarılmak üzere. Bütün bu haber ve yorumlara baktığımızda, hükümet, Irak'a savaşa hazırlanan ABD'nin emirlerini dinliyor..."

Oysa tüm bu Türkiye'nin tavrına yönelik "savaş şakşakçısı yayınlar"a karşın, mesele ABD'den bile böyle görünmüyor.

Meramımızı daha iyi anlatmak için dün Le Monde gazetesinde, gazetenin Washington muhabiri Patrick Jarreau imzasıyla yayınlanan, haber unsurları taşıyan bir değerlendirmeye birlikte gözatalım:

"Irak Savaşı ve savaş takviminin hakkında yapılan spekülasyonlar iki soru, başka bir deyişle iki engel etrafında toplanıyor. Birincisi, Irak'ın hangi anda ve kim tarafından BM'nin 1441 sayılı kararını ihlal ettiğine karar verileceği (...) Bu konuda ABD basınına hükümetten gelen çelişkili ve farklı eğilimleri yansıyor (...)

İkinci soru, müdahalenin askeri koşullarına ilişkin. ABD şu ana kadar bölgeye kara, deniz ve hava kuvvetlerinden 150.000 asker sevk etti. Pentagon birkaç hafta önce gerekli asker sayısının 250.000 olduğunu belirtti (...)

Bu rakam ve hazırlıklar Türkiye'den gelen bir ciddi direnç ve engelle karşı karşıya. Türkiye 150 ABD subayının ülkesinde üsleri gözden geçirmesine müsaade etti... Ancak ABD'nin talep ettiği 80.000 asker konuşlandırmasına onay vermiyor. Yeni Amerikan Yüzyılı Projesi adlı ve muhafazakar anlayışta olan önemli bir enstitünün strateji uzmanı Gary Schmitt bu konuda şunları söylüyor:

'Türkiye reel bir sorun oluşturuyor. Eğer Ankara Kuzey Irak'a kendi topraklarından başlayacak bir operasyonu reddederse, Pentagon planları tümüyle değiştirmek zorunda kalacaktır. Belki bir deniz gücü operasyonuna yönelinecektir ama bu her şeyin değişmesi anlamına gelir...'.(...)"

Bu resim hem "Türkiye'nin direnişinin anlamı"na işaret ediyor, hem "bizim basının içine düştüğü garip hal"i ifade ediyor.

Görünen o ki, kendisine yeni bir sayfa açma noktasında ve umarız bu son derece zor koşullarda açılacak sayfanın içeriğinin, getirilerinin ve risklerinin farkındadır.

Belki de dün belirttiğimiz mantık ve değişim çerçevesinde Almanya-Fransa ikilisi ile yeniden masaya oturmanın zamanı tekrar geliyor...



30 Ocak 2003
Perşembe
 
ALİ BAYRAMOĞLU
ALİ BAYRAMOĞLU


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat| Arşiv
Bilişim
| Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED