T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
AKP ve "milli mesele"

AK Parti, kendisini, ne kadar "İslam'la bağlantılı" bir tanımlama içinde göstermekten kaçınırsa kaçınsın, içerde ve dışarda "İslam'la bağlantılı" bir çerçeve içinde algılandığı açık. Bu yönüyle tavırları ile sürekli "İslam bağlantısı" arasında ilişki kurulabileceği gibi, artıları ve eksileri de o bağlantıya fatura edilecektir. İşte bu noktada ilerde ciddi sancılar doğurması ihtimalini dikkate alarak "milli mesele"ler karşısındaki duruşunun değerlendirilmesi gerektiğini düşünüyorum.

Önce Batı ile ilişkide ilginç bir durumun ortaya çıktığını belirtelim:

Osmanlı'nın son döneminden bu yana "İslamcı çizgi"nin Batı'ya karşı mesafeli durduğu biliniyor. Buna karşılık Cumhuriyet'i kuran kadrolar, Osmanlı dönemindeki "Batıcı-reformcu çizgi"ye sahip çıkmışlardır. Devrimler, bir anlamda "Köklü Batıcı reformlar" olarak nitelenmiştir. Ve bir anlamda, Cumhuriyet konusunda duyarlı etkin güçler, "Batıcılık karşısındaki İslamcı direniş" ve "geri dönüş" karşısında Türkiye'de "Batı eksenli devrimlerin reformların" bekçisi kabul edilmiştir.

Bugün yaşanan ilginç durum, işte tam da bu noktada ortaya çıkan rol değişimidir. İslam'la ilgili "gizli gündem"leri bulunduğu var sayılan Ak Parti kadroları, beklenenin çok üzerinde bir tempo ile Batı ile ilişkileri geliştirme yolunda adımlar atmak isterken, dünün devlet bünyesindeki etkin "Batıcı çevreler"i Batı ile ilişkilerde "rezervli bir duruş" sergiliyorlar. Hoş bu duruşta, mesela "kültür" ve "yaşam tarzı" konusunda pek bir rezerv görülmüyor. Aksine o konuda, "Batıcılık" devam ediyor. Rezerv "milli mesele" konusunda... Bu çevrede, o alanda Batı'da, Türkiye'ye yönelik henüz sonuçlanmamış bir hesap bulunduğu, Batı'nın bu hesabı görmek için hep fırsatlar kolladığı ve birilerini kullandığı görüşü hakim. Ve Türkiye'nin AB ile bütünleşme arzusunu, bu gizli hesabı görmek için bir araç olarak kullandığı endişesi var. Gizli hesap kaygısı en ucunda "Sevr projesi" endişesine ulaşıyor. Kıbrıs, Azınlıklar, Kürt meselesi, Ermeni meselesi varıp "Sevr Projesi" ya da "Şark meselesi" endişesi ile buluşuyor.

"Bu hassasiyet, nasıl gelip Ak Parti'nin üzerine soru işaretleri yüklüyor?" sorusu şüphesiz önemli:

Şöyle bir muhakeme yürüyor sanıyorum:

"Ak Parti islami hesapları bulunan bir parti. Türkiye'de bu alan yasal kısıtlılık içinde. AB ile ilişkiler, bu yasal kısıtlılıktan kurtulmayı sağlayacak. Bu yüzden bu kesim, kısıtlı durumdan kurtulmak için kültür ve değerler planında benimsemese bile AB ile bütünleşmek pahasına her şeyi gözden çıkarabilir. Ayrıca islami duyarlılık, milli meseleyi değil, ümmet çıkarını öne alır. O yüzden de milli çıkarlar kolaylıkla gözardı edilebilir."

Bu "muhakeme"ye bin türlü eleştiri getirebilirsiniz. Ama bir kesimin böyle düşündüğünü tahmin etmek zor değil. "İnkılap Tarihi" dersleri, bunu beslemek üzere "milli mücadeledeki islami boyut"u görmezden gelip, "islamcıların ingilizlerle işbirliği yaptığı" yönünde malzemeler de verir bu çevrelere... Gene bu çevreler Amerika'nın İslam coğrafyasında kendi çıkarlarını korumak için "Ilımlı İslam projesi"diye nitelenebilecek bir hesabı bulunduğu, AKP iktidarının bu projeye çok benzediği yorumlarında da gerçeklik bulunduğunu düşünürler. Ayrıca bir yazarın Tayyip Erdoğan'ın "Türk" kelimesini kullanmaktan kaçındığı yolundaki iddialarının bu çevrelerde hiç kaale alınmadığını söylemek mümkün mü?

Bütün bunlar, Ak Parti'nin bazı etkin ve hassas odaklarda sürekli izlenmesine yol açacak ve "milli mesele" başlığı altında toplanabilecek duyarlılık alanları...

Diyelim ben, islami hassasiyeti bulunan çevrelerin Türkiye'nin milli meseleleri konusunda herkesten daha çok duyarlı olduğunu vurgulu biçimde ifade edebilirim. Ak Parti'nin de, böyle bir duyarlılığa fazlasıyla sahip olduğuna inancımı belirtebilirim.

Ama bunlar, bazı etkin ve hassas odaklarda Ak Parti'nin duruşlarının izlenmesi ve her kırılgan tavrın, bir kuşku boyutu olarak kayda geçirilmesini önlemeyecektir.

Mesela şu an sıcak gündemde Kıbrıs konusu vardır. Kısa süre önce, "Belçika modeli" ile ilgili tartışmalar arasına giren "kuşku" boyutu, sadece bilgi eksikliğine değil, "AB çevrelerini memnun etmek adına "milli mesele" konusundaki ihmal"le bağlantılanmıştır. BM genel sekreteri tarafından ortaya konan "Kıbrıs'ta çözüm projesi" de, Ak Parti'nin duruşu açısından önemli bir gösterge olarak not edilecektir.

AB ile sağlıklı ilişkiler, Türkiye'de tüm toplum alanlarının insanca yaşayabilecekleri bir düzenin tesisi ile Türkiye'nin güvenliği ve milli meseleler üzerindeki hassasiyetin eş zamanlı olarak yürütüldüğü bir genel çizgi...

Ak Parti'yi böyle bir hassas çizgiyi inşa görevi bekliyor.

Dışişleri Bakanı Şükrü Sina Gürel'in dünkü basın toplantısında söylediği şu sözleri bir okuyalım:

"Ak parti'nin bazı kompleksleri atmadan ve Batı'ya kendilerini kabul ettirme niyetini en kuvvetli niyet olarak görmekten vaz geçmeden dış politikayı sağlıklı olarak yürütmeleri mümkün değildir."

Türkiye zor bir ülke. Her sözün, her davranışın, her politikanın kaç biçimde okunacağını hesap etmeden atılacak adımlar, ciddi sıkıntılar doğurabilir, sık sık yıpratıcı geri adımlara mecbur bırakabilir.

Bu sözlerin, sadece Gürel'e ait olmadığı rahatça okunabilir:

Abdullah Gül'ün dün söylediği "Kıbrıs'ta vatanseverlik söz konusu ise bizimle kimse yarışamaz" sözü de, tüm bu alanlarda doğru bir söylemin ipucu sayılabilir.


30 Ocak 2003
Perşembe
 
AHMET TAŞGETİREN


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat| Arşiv
Bilişim
| Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED