T Ü R K İ Y E ' N İ N    B İ R İ K İ M İ
Y A Z A R L A R 18 HAZİRAN 2006 PAZAR
  Ana Sayfa
  Gündem
  Politika
  Ekonomi
  Dünya
  Aktüel
  Spor
  Yazarlar
  Televizyon
  Sağlık
  Yurt Haberler
  Bugünkü Yeni Şafak
 
 
 
  657'liler Ailesi
  Ankara'da Şafak
  Bilişim
  Çalışanın Sesi
  Diziler
  Düşünce Gündemi
  İzdüşüm
  Kültür-Sanat
  Röportaj
  Sinema
  Yemek
  Zamanda Yolculuk
 
  Bize Yazın
  Abone Formu
  Temsilcilikler
  Reklam
  Künye
 
  Arşiv

  Yeni Şafak'ta Ara
 

Hayrettin KARAMAN

İmam Hatip okulları

Türkiye'nin egemen laiklik anlayışına göre genel devlet okullarında belli bir dinin (mesela yalnızca İslam'ın ve Sünnî yorumun) eğitim ve öğretimi yapılamıyor. Başka ülkeler bunun çaresini iki şekilde bulmuşlar: 1. Haftanın belli bir gününde okulda, program ve hoca seçimi dindar velilere bırakılan din eğitim ve öğretimi yapılmasına imkan vermişler ve/veya öğrencilerin kiliseye götürülmelerini, kilisede Pazar okullarına devam etmelerini mümkün kılmışlar. 2. Kilise, vakıf ve derneklerin, standart orta öğretim seviyesindeki derslerin yanında -devlet okullarında bulunmayan- belli dinlerin eğitim ve öğretimine de program içinde yer veren okullar açmalarına imkan tanımışlar.

TC bu iki yolu da açmaya yanaşmıyor. Dini ve din eğitimini kontrol altında tutmakta ısrar ediyor. Bir yandan bu hassasiyet, diğer yandan halkın baskısı İmam Hatip okullarının açılması ile sonuçlandı. Uzun yıllar muhalif seslere rağmen bu okullar, hem mesleğe hem de yüksek öğrenime öğrenci yetiştiren okullar olarak devam etti, bundan hiçbir kötü (ülkeye, halka, dünyaya zararlı) sonuç çıkmadı, tam aksine bu okullar, zaman zaman, yer yer hem eğitim ve öğretim kalitesi hem de disiplin yönünden bir adım ileride de oldular. Fakat bu yol, bu iki tarafı da tatmin etmesi, üzerinde uzlaşma sağlanması gereken çare laikçi kesimleri rahatsız etti; kehanetlere, geleceğe yönelik gülünç tehlike beklentilerine (mesela bu okullardan mezun olanlar şu tarihte iktidara gelip şeriat yönetimi getirecekler kehaneti) dayanarak, bunları yayarak okulların, birden olmasa da zaman içinde kapanması için radikal tedbirlere başvurdular. Bu tedbirlerin demokrasi ortamında yürütülmesi mümkün olmadığı için askere müracaat ettiler, 28 Şubatlara hayat verdiler, dipçik göstererek tedbirleri yürürlüğe koydular. Bu yöntemin demokrasi ve insan haklarına aykırı olması bir yana ülkede birlik, beraberlik ve huzura zarar vereceği apaçık ortada iken buna da aldırmadılar. Şimdi İmam Hatip liselerinden (zaten ortası yok edilmişti) mezun olanlar yalnız İlahiyat fakültelerine girebiliyorlar, bu da okullara rağbeti azaltıyor, öğrenci sayısını düşürüyor, 1930 lu yıllarda olduğu gibi "öğrenci bulunamadığı için kapandı" hikayesi tekrar sahneye konmaya çalışılıyor.

Çare ve çözüm nedir?

Laikçilere göre okulları kapatırsınız, başını örtenleri üniversiteye almazsınız mesele biter, mesele (sorun) olmayınca çözüm aramaya da gerek kalmaz. Ama bu akıl, duygu ve vicdan körlüğünün ürettiği çözüme (!) itibar etmek mümkün değil.

Din özgürlüğünün garantisi olan bir laiklik anlayışına sahip demokratlara göre çözüm, hem başını örtenleri de okullara alınır, hem de İmam Hatip liseleri ile diğer meslek liselerinden mezun olanlara da eşit şartlarda üniversiteye girme imkanı verilir ve bu mesele böylece çözüme kavuşur.

Başkalarının inanma ve düşünme özgürlüğüne saygılı olmakla beraber inandığı gibi yaşamak isteyen dindar Müslümanlara göre de çözüm, bir önceki grubun formülü içinde aranmalıdır. Esasen yapılan kamu oyu araştırmaları bu çözümü, halk ekseriyetinin de benimsediğini gösteriyor.

Laikçilerin dar görüşlü, inatçı, bağnaz ve bazı alanlarda güçlü olmaları yüzünden güç demokrasiyi bastırıyor ve makul çözüm hayata geçirilemiyor. Buna iktidarı iyice sınırlanmış bulunan iktidarın da gücü yetmiyor. Çözmeyi bırak problemi dile getirmeleri bile sert tenkitlere konu oluyor (Sabancı'nın konuşmasını hatırlayın).

Makul çözüm gerçekleşinceye kadar -ki mutlaka bir gün gerçekleşecek- dindar velilerin fedâkârlığına ihtiyaç var. Biz İmam Hatip Okulunu bitirdiğimiz tarihte başka yüksek öğretim kurumları bir yana Ankara İlahiyat Fakültesi (yalnız o vardı) bile bizi kabul etmiyordu. "Ya babanızın çiftini sürersiniz veya köy imamı olar ve orada kalırsınız" deniyordu. Böyle diyorlar diye okulları bırakmadık, velilerimiz de "Burada istikbal yok, çocuklarımızı alalım" demediler; direndik, dayandık, önce Yüksek İslam Enstitüleri açıldı, sonra üniversitelerin kapılar açıldı. "Sabreden derviş muradına ermiş" oldu. Yine öyle olacak, ama o zamana kadar okulları boşaltmamak fedâkâr dinarlara düşüyor.

İstikbal gelecek demekse "ebedî geleceğin en önemli istikbal olduğu"nu unutmayalım.

Geri dön   Yazdır   Yukarı


ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Aktüel | Spor | Yazarlar
Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak
Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi