T Ü R K İ Y E ' N İ N    B İ R İ K İ M İ
Y A Z A R L A R 18 HAZİRAN 2006 PAZAR
  Ana Sayfa
  Gündem
  Politika
  Ekonomi
  Dünya
  Aktüel
  Spor
  Yazarlar
  Televizyon
  Sağlık
  Yurt Haberler
  Bugünkü Yeni Şafak
 
 
 
  657'liler Ailesi
  Ankara'da Şafak
  Bilişim
  Çalışanın Sesi
  Diziler
  Düşünce Gündemi
  İzdüşüm
  Kültür-Sanat
  Röportaj
  Sinema
  Yemek
  Zamanda Yolculuk
 
  Bize Yazın
  Abone Formu
  Temsilcilikler
  Reklam
  Künye
 
  Arşiv

  Yeni Şafak'ta Ara
 

Kürşat BUMİN

Küçük haberler...

Mesela "Geyikli sahillerinde radyasyon şüphesi" haberi. Türkiye Atom Enerjisi Kurumu'nun (TAEK) Çanakkale'nin Ezine ilçesine bağlı tatil beldesi Geyikli'de yaptığı "rutin radyasyon ölçümleri"nde "değerlerin bir miktar yüksek çıkması" nedeniyle bölgeye koruma şeridi çekilmiş.

İlginç bir "küçük haber" doğrusu. TAEK'ten bölgeye gelen ekip radyasyon değerlerini "bir miktar" (ne kadar "bir miktar"?) yüksek buluyor ve bölgeden alınan numuneler İstanbul'a gönderiliyor. TAEK Başkanı yüksek değerlerin "tabii ya da suni nedenlerden" kaynaklanabileceğinden bahisle analiz sonucunun beklenmesi gerektiğini açıklamış. Söz konusu yüksek değerler şu an için insan sağlığı açısından herhangi bir tehlike yaratmıyormuş.

Siz ne düşünürsünüz bilemem ama bana göre bu "küçük haber" epeyce mide bulandırıcıdır. Bir kere herşeyden önce şu "rutin radyasyon ölçümleri" bilgisi? Ne yani, TAEK son derece kısıtlı kadrosuyla Geyikli beldesine varıncaya kadar ülkenin dört bucağında "rutin radyasyon ölçümleri" mi yapıyor? Sizi bilmem ama ben bugüne kadar ne böyle bir ölçümle karşılaştım ne de karşılaşan birisiyle karşılaştım.

Dolayısıyla bu yaz Geyikli beldesini de ziyaret etmek isteyen birisi olarak bu "küçük haber"in büyütülmesinde kamusal yarar görüyorum...

* * *

Talihsiz Veysel Güney. 24 yaşında 12 Eylül'ün kurduğu idam sehpasında can vermesi yetmiyormuş gibi, o günden bugüne mezarı da kayıp. Veysel, sorgusunda o derece ağır işkence görmüş ki, tutuklanmasından sonra kendisi ile ancak idam sehpası yolunda görüşebilen annesinin "Oğlum korkmuyor musun?" sorusunu şöyle cevaplamış: "O kadar işkence gördüm ki artık ölüm bile korkutmuyor ana." Evet, bu sözleri idamından kısa bir süre önce söylüyor: "Son ana kadar izin verilmemişti. 11 Haziran 1981 günü saat 02.00'de cezaevinin demir kapısı açıldı. Güney ailesine, cezaevi aracının içinde oğullarıyla kısa bir süre görüşebilecekleri söylendi. Annesi, babası, eniştesi ve kardeşi Ayhan Güney, araca bindi. Veysel'in elleri kelepçeliydi. Ayhan Güney, o anı şöyle anlatıyor: 'Kısa süre görüştük. Çok cesurdu. Ağlamaktan konuşamıyorduk. Annem, 'Oğlum korkmuyor musun?' dedi..."

Aile oğullarının cenazesinin verilmesi için başvurduğunda ret cevabı almış. Ve Veysel bugün dahi bilinmeyen bir yere defnedilmiş. 78'ler Derneği'ndan Ethem Dinçer haklı olarak öfkeli konuşuyor: "Bir insanın mezarından bile korkuluyor. Bir ailenin en önemli hakkı elinden alınıyor. Bu insanlık suçu. Biz mezarı buluncaya kadar mücadele edeceğiz."

"Bir insanın mezarından bile korkmak". Biliyorsunuz, bu son derece "alaturka" uygulama 27 Mayıs ile birlikte Said Nursi'nin cenazesi dolayısıyla da gündeme gelmişti. Urfa'ya defnedilen Said Nursi'nin naaşı "sürgün yeri" olan İsparta'da meçhul bir yere tekrar defnedilmişti. Öyle bir rejim ki, "sürgün yeri"ni sürgünün sağlığında olduğu gibi ölümünde de unutmuyor...

* * *

Bir küçük haber daha: "1000 kişi barış için semah döndü".

"1000 kişilik semah ekibi Atatürk Olimpiyat Stadı'nda barış için döndü. Beş yıldır düzenlenen 'Barışa Semah Dönenler' etkinliği, 1000 sanatçı, 1000 semahçı ve yaklaşık 70 bin izleyiciyi bir araya getirdi."

Görüyorsunuz; haber "küçük" ama olay şöyle böyle değil...

Semah töreni İstiklal Marşı'nın okunması ve bir dakikalık saygı duruşuyla başlamış. Semah ekibi -gerçekten çok güzel bir adlandırmayla- "Bütün evren semah döner" temasıyla gösteri yapmış.

Ancaakkk...

Sizi ne düşünürsünüz bilmem ama ben bu tür ayinlerin spor için düşünülmüş mekanlarda yapılmasına taraftar değilim. "Dervişler"i kapalı spor salonlarında potaların altında döndürmek gibi 70 bin kişilik stadyumda semah döndürmek de kaçınılması gereken seçimlerdir. Dervişler tabii ki kapıları tekrar açılması gereken mevlevihanelerde, semah ekibi tabii ki sayıları çoğalması gereken cem evlerinde dönmelidirler. Her şey yerinde ağır değil midir?

Bu "küçük haber"de canımı sıkan bir başka gelişme de şuydu:

"Bu yıl ayrıca Atatürk ilkelerine ve laikliğe saldırılara tepki olarak başlatılan '1000 köye 1000 Atatürk büstü' kampanyası çerçevesinde, Atatürk büstleri, 1000 köyün dernek başkanları ve temsilcilerine teslim edildi."

"Yapmayın!" derim ben kendi payıma...

"Bütün evren semah döner" gibi gerçekten müthiş bir temanın yanında bu ne oluyor?

"Küçük haberler" işte...

Geri dön   Yazdır   Yukarı


ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Aktüel | Spor | Yazarlar
Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak
Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi