T Ü R K İ Y E ' N İ N    B İ R İ K İ M İ
Y A Z A R L A R 18 HAZİRAN 2006 PAZAR
  Ana Sayfa
  Gündem
  Politika
  Ekonomi
  Dünya
  Aktüel
  Spor
  Yazarlar
  Televizyon
  Sağlık
  Yurt Haberler
  Bugünkü Yeni Şafak
 
 
 
  657'liler Ailesi
  Ankara'da Şafak
  Bilişim
  Çalışanın Sesi
  Diziler
  Düşünce Gündemi
  İzdüşüm
  Kültür-Sanat
  Röportaj
  Sinema
  Yemek
  Zamanda Yolculuk
 
  Bize Yazın
  Abone Formu
  Temsilcilikler
  Reklam
  Künye
 
  Arşiv

  Yeni Şafak'ta Ara
 

Nazif GÜRDOĞAN

Sinan yaşadıkça Osmanlı yaşar

Sinan Türkler'in üç kıtada ekonomik, siyasal ve kültürel güçlerinin doruk noktasına ulaştıkları bir dönemde Kayseri'de doğmuştur. Anadolu bir kumaşın iki yüzü gibi, tarihiyle birlikte kültürünün de dokunduğu, derinliği yalınlığından kaynaklanan, "Küçük Orta Asya"dır. Bu yüzden, Osmanlı devletiyle en geniş sınırlarına ulaşan Türkler'in değişmez vatanı Anadolu olmuştur.

Türkler'in Anadolu'daki varlıkları, Selçuklarla başlamış, Osmanlılarla devam etmiş, Cumhuriyet döneminde de perçinlenmiştir. Kayseri'de Erciyas, Bursa'da Uludağ ve Erzurum'da Palandöken dağları Anadolu'da gökyüzüyle yeryüzünün birbiriyle buluştuğu doğal kubbeleridir. Anadolu kültürünün zenginliği ve insanının bilgeliği, dağları ile ovalarının uyum ve dayanışma içinde bütünleşmesinden kaynaklanır.

Sinan gençliğini Erciyas dağlarının eteklerinde, onun oluşturduğu doğal kubbenin göklerden haber alışını izleyerek geçirmiştir. O yüzyılı bulan ömründe, bilinen bütün yapı işlerinin hepsinde yüzlerce eser vererek, zamanının, geçmişin ve geleceğin en büyük ustası olmuştur. Sinan İslam'ın ilk yıllarında başlayıp, Orta Asya'dan Anadolu'ya gelen ve İstanbul'da en güzel örnekleri verilen, bütüne egemen büyük kubbeli yapıların aşılamamış dehasıdır.

Burç Fm'de geniş bir coğrafyada büyük bir dinleyici kesimine ulaşan "Mavera Sohbetleri"nde Prof. Dr. Sadettin Ökten ve Dr. Hüseyin Yorulmaz ile birlikte, yüzlerce eseriyle Osmanlı coğrafyasına Anadolu insanının değerlerini taşıyan "Mimar Sinan"ı ele aldık. Sinan ile ilgili ayrıntılı bir çalışmanın sahibi Doç. Dr. Turgut Cansever ve Tokyo ve Berlin camilerinin mimarı Hilmi Şenalp telefonla onun sanat dünyasını anlattılar.

Sinan'la Anadolu insanının mimarisinde yeni bir dönem başlamıştır. Fatih İstanbul'u alınca, sanat tarihinde öncesi ve sonrası olmayan, Sinan'ın yaptığı onarımlar ve ilave ettiği minarelerle bugüne gelen, Ayasofya'yı camiye çevirmekle yetinmemiş, görkemde ondan geri kalmayan Fatih camisini yaptırmıştır. Caminin yeri olarak, kutsal geleneğin sürekli olduğunu göstermek için, Havariyum kilisesinin harebelerini seçmiştir.

Doğu Roma İstanbul'u bin yılı aşkın bir zaman diliminde elinde tutmuştur. O dönemden bugüne kalan mimari eserlerin başında Ayasofya gelir. Onu da Anadolu insanı İslam öncesi dönemde yapıldığı için, öz mirası olarak kabul etmiştir. Bu yüzden, Sinan Ayasofya'yı kendi eseri gibi korumuştur. Sinan Ayasofya'yı dışlamadan, onunla yarışa girmeden, onu birçok yönüyle aşan ve camilere yeni işlevler kazandıran Süleymaniye'yi inşa etmiştir.

Süleymaniye Anadolu'nun bin yıllık birikimini bütün zenginliğiyle yansıtan, Sinan'ın mimaride ulaştığı ve aşılması mümkün olmayan doruk noktasıdır. Sinan Süleymaniye'dir, Süleymaniye Osmanlı'dır, Osmanlı da Anadolu insanıdır.

Osmanlı Kanuni ile yönetimde, Sinan ile mimaride, Barbaros ile denizlerde ve Baki ile de şiirde gücünün doruklarına ulaşmıştır.

Anadolu insanı Sinan'dır, Sinan da Osmanlı'dır.

Sinan'sız Osmanlı, Osmanlı'sız Sinan olmaz.

Geri dön   Yazdır   Yukarı


ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Aktüel | Spor | Yazarlar
Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak
Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi