T Ü R K İ Y E ' N İ N    B İ R İ K İ M İ
Y A Z A R L A R 18 HAZİRAN 2006 PAZAR
  Ana Sayfa
  Gündem
  Politika
  Ekonomi
  Dünya
  Aktüel
  Spor
  Yazarlar
  Televizyon
  Sağlık
  Yurt Haberler
  Bugünkü Yeni Şafak
 
 
 
  657'liler Ailesi
  Ankara'da Şafak
  Bilişim
  Çalışanın Sesi
  Diziler
  Düşünce Gündemi
  İzdüşüm
  Kültür-Sanat
  Röportaj
  Sinema
  Yemek
  Zamanda Yolculuk
 
  Bize Yazın
  Abone Formu
  Temsilcilikler
  Reklam
  Künye
 
  Arşiv

  Yeni Şafak'ta Ara
 

Rasim ÖZDENÖREN

Mağarada

Bir şey yapmaya mecbur olmak kadar insanı kahreden başka bir şey olabilir mi? Siz bir şeyi yapmaya mecbursunuz. Onun için hayatınızı heder ettiğinizi, edeceğinizi biliyorsunuz. Ve bu yalnızca sizin mahremiyetiniz içinde yer alıyor. Kimseyi inandırmak zorunda değilsiniz: kimse sizin ne yaptığınızı hiçbir zaman anlamayacaktır. Tökezlememeniz gerektiğini de yalnız siz, siz kendiniz bilirsiniz. Hayatınızın bir düzeni var mıdır? Başınızı sokacağınız bir sığınağınız var mıdır? Kimse umursamaz bunları. Aslında siz kendiniz de umursamazsınız. Sizin bu tür işlere umursamaz kalmanız doğaldır. Ancak sizden bir şey bekleyenlerin böyle bir hakka sahip olmamaları gerek. Ama onlar şöyle düşünür: buna kendisi aldırmadığına göre, bana ne?

Onlar belki o kadar çok değiller. Ama aralarından birinin, yalnızca birinin sesini size ulaştırması yetiyor. Bak, yılların adamı, yılların emekçisi, kendini nelerle oyalıyor! Yılların adamı, kendini taşrada ordan oraya atıyor. Oysa o, büyük işlerin adamıdır! Oysa o, büyük kentlerin adamıdır! Avuç içi kadar bir kasabayla yetindiğine göre, şimdiye dek belki bizi aldattı! Belki biz, ona hak etmediği kadar değer verdik. Beklentimiz boşa çıktı. Eğer aldanan biz kendimiz olsak bile, onu affetmememiz gerekiyor. Onu affetmiyoruz!

Ne kadar acımasız ithamlardır bunlar. Sen, kendi köşenden, seni böylesine suçlayanların her birinin ne söz cambazları olduğunu biliyorsun. Bana söyleyeceğine, bana söylediğin şeyi sen kendin yapsana, diye düşünüyorsun. Ama onlar ratedir. Onlar, başkası kursun, ben kenardan onlara nanik yapayım der.

Ah, aslında herkes haklı. Başkasının haklılığını ancak yapmak isteyip de yapamadıklarını aklına getirdiğinde anlayabilirsin.

Bazı insanları yufka yürekliliklerinin mahvettiğini biliyorsunuz. Onlar, hiçbir zaman kendileri için bir şey yapmaya güç yetiremez. Onlar başkaları için yaşar. Her nefes alışlarında ciğerlerinde başkasının hakkını ödeme kaygısı kök salar. Hayır, bir borç ödeme işlemi değil: onun ters yüz edilmiş biçimi: borç ödemede, aldığınız bir şeyi geri verme veya bir karşılık ödeme söz konusudur. Birine hak ödemeyse başka bir şey. Birinin hakkını ödeme ne demek? Bu, senden alacağı olana ödenen bir vecibe değil. Bir vecibe doğmuştur ama, vecibenin tarafları yoktur. Bu vecibe, onu ödemeyi düşünenin kafasında doğmuştur ve o, o vecibeyi yerine getirmediği takdirde müracaat edilebilecek bir mahkeme de yoktur.

Zorbalığa hiçbir zaman boyun eğmediğimi söyleyebilirim. Zaten beni kahreden şeyin zorbalığa boyun eğmek olduğunu ileri sürmüyorum. Sen bu dünya mağarasına gömülmüş olarak hakikat peşinde diz üstü sürünmeye çalışırken, birden yüzüne tutulan bir aynada gördüklerini söylemeye mecbur bırakılman.. ve salt hatır için, o aynayı sana tutanın katlandığını düşündüğün zahmetinin hatırı için konuşma zorunda bırakılman yok mu, işte o, yalnızca o, seni çıldırtan.. seni kahreden...

Geri dön   Yazdır   Yukarı


ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Aktüel | Spor | Yazarlar
Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak
Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi