|

Mar-a-Lago baskınının dolar ve oy cinsinden öyküsü

Trump, Beyaz Saray’daki bazı belgeleri Ulusal Arşivler’e teslim etmek yerine yazlığına götürdü. Bu nedenle hem Casusluk Yasası’nı hem de Başkanlık Kayıtları Yasası’nı ihlalden soruşturuluyor. Fakat Trump, bu baskınla şimdiden kazanımlar elde etti. Trump’ın kazanımlarının sorumluları ise Başkan Joe Biden ve Adalet Bakanı Merrick Garlan.

03:09 - 18/08/2022 Perşembe
Güncelleme: 03:13 - 18/08/2022 Perşembe
Yeni Şafak
İLLUSTRASYON: CEMİLE AĞAÇ YILDIRIM
İLLUSTRASYON: CEMİLE AĞAÇ YILDIRIM
Doç. Dr. Efe Sıvış / Fenerbahçe Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Anabilim Dalı Başkanı

Siyaset bilimi literatüründe yaygın kullanılan merkez-çevre teorisi 1975’de Edward Schils tarafından ortaya atıldı. Şerif Mardin Hoca, toplumsal süreçleri açıklamada kullanılan bu teoriyi eserlerinde Türk siyasal hayatına uygulamıştı. Merkez, erken Cumhuriyet döneminde CHP çevrelerini ifade ediyordu. Lisans öğrencisiyken Hasan Bülent Kahraman, Sabancı Üniversitesi’ndeki derslerimizde ezberlemede kolaylık olması için bunu “OBA” şeklinde kısaltırdı. Yani ordu-bürokrasi-aydın bloğu. Merkez buydu. Halktan kopuk, dar bir elit gruptu. Diğer yanda ise tacir ve köylülerden oluşan geniş halk kitleleri vardı. Çevre denilen bu grubun o dönemde Türk siyasetinde bir etkisi yoktu. Menderes’le başlayan Özal ve Erdoğan ile devam eden gelenek işte bu çevreyi merkeze taşıma iddiasıyla siyaset yaptı.

ABD’nin 45. Başkanı Donald Trump’ı anlamak için bu kadar siyaset bilimi teorisine gerek olmadığını düşünebilirsiniz. Fakat onu iktidara getiren de benzer bir merkez-çevre gerilimiydi. David Brookes’un New York Times’daki 11 Ağustos tarihli köşe yazısını okurken bu teoriyi tekrar düşündüm. Brookes, Trump’ın siyasi anlatısını şöyle özetliyordu: “Sahillerde yaşayan yozlaşmış, iyi eğitimli Amerikalılar bir ağ oluşturmuş. Bu ağda Washington’daki güç odakları, liberal medya, büyük kurumlar, elit üniversiteler ve tabii büyük şirketler var. İşte tüm bu yozlaşmış ve ahlaki değerlerini yitirmiş grubun aktörleri sadece kendi çıkarlarını düşünüyorlar. Bunların menfaatlerine direnen tek kişi ise Trump. Bu yüzden onu tasfiye etmeye çalışıyorlar.”

Trump, iktidarında kırsal, göreli az eğitimli ve dar gelirli kesimlere yönelik bir iç politika takip etti. Göçmen karşıtı politikalar ve federal vergi indirimleri uyguladı. Dış politikada ise ABD’nin geleneksel teamüllerini yerle yeksan etti. NATO’yu itibarsızlaştırdı, TTYO ve TPP gibi bağlantıları durdurdu. Paris İklim Anlaşması’ndan çekildi. Sadece ekonomik saiklerle politika üretti. Bu durum, ABD’nin geleneksel serbest piyasa ekonomisi anlayışına taban tabana zıttı. Kapitalizm öncesi merkantilist ekonomik modelin bir türüydü. Trump “America First” (Önce Amerika) diyordu. Fakat ABD’nin geleneksel dış politikasının amacı, küresel ekonomiye ve diplomasiye liderlik ederek tüm dünyaya “Önce Amerika” dedirtebilmekti. Demokrasi, insan hakları, hukukun üstünlüğü bu sistemin araçlarıydı. Trump bunlardan feragat etti. Farklı bir ABD yarattı. Uluslararası ilişkilerde elbette menfaat esastır. Fakat Trump’ın menfaat anlayışı ilkeldi. ABD’nin girift menfaat anlayışıyla örtüşmüyordu. Kendine menfaat sağlamada başarılıydı. Fakat Amerikan toplumuna bir hayır getirmiyordu. FBI’nın baskınının öyküsü de esasen budur.

Trump, Beyaz Saray’daki bazı belgeleri Ulusal Arşivler’e teslim etmek yerine yazlığına götürdü. Bu nedenle hem Casusluk Yasası’nı hem de Başkanlık Kayıtları Yasası’nı ihlalden soruşturuluyor. Fakat Trump, bu baskınla şimdiden kazanımlar elde etti. Trump’ın kazanımlarının sorumluları ise Başkan Joe Biden ve Adalet Bakanı Merrick Garlan.

MAR-A-LAGO’NUN EKONOMİK GETİRİSİ

Trump, iktidarında Mar-a-Lago’yu “Yazlık Beyaz Saray” yaptı. 1926 yapımı bu malikaneyi 1985’de 10 milyon dolara satın almıştı. Florida’da Atlantik Okyanusu kıyısındaki bu yapıda 10 yıl sonra Mar-a-Lago isimli sosyal kulübü kurdu. Siyasette yükselmesiyle bu kulübe yönelik ilgi arttı. 2014’te 10 milyon dolar olan kulübün cirosu, seçimleri kazandığı 2016’dan beri 20 milyon doların altına inmedi. Kulübün üyelik ücreti Trump seçimi kazanmadan önce 100 bin dolardı. Seçimi kazandıktan sonra 200 bin dolara (3 milyon 590 bin TL) çıktı. Yıllık aidatı ise 14 bin dolar (251 bin TL). 500 üyesi var. Ayrıca üye iseniz yılda asgari 2 bin dolar tutarında yiyecek-içecek harcaması yapmak mecburi. Üyeler tesisin içindeki beach club’a, tenis kortlarına, sanat ve spor merkezlerine, spa ve havuzlara, restoranlara giriş yapabiliyor. Tabii tüm harcamalar ekstra... Üye profili Wall Street’in üst düzey finansçıları, enerji şirketi sahipleri, medya yöneticileri…

Amerikan başkanlarına tahsis edilen yazlık, Maryland’deki Camp David’dir. Biz de siyaset bilimi öğrencilerine Carter’ın arabuluculuğundaki 1978 Mısır-İsrail anlaşmalarını Camp David anlaşmaları diye okuturuz. Fakat Trump, yazlık mekân olarak Mar-a-Lago’yu kullandı. Burayı siyasi bir platform haline getirmek kendine sürdürülebilir fayda sağlayacaktı. Başkanlık bir gün bitebilirdi. Fakat Mar-a-Lago’nun sahibi olmaya devam edecekti. Bu nedenle Şi Cinping, Şinzo Abe, Bolsonaro gibi liderleri Mar-a-Lago’da ağırladı. Bu tip hadiseler sosyal kulüpler için önemlidir.

Mesela Türkiye’de Büyük Kulüp’te özel bir köşe vardır. Burada Mustafa Kemal’in Mart 1919’da Damat Ferit Paşa ile kulüpte yediği öğle yemeği konu edilir. Keza Moda Deniz Kulübü’nde Mustafa Kemal’in 1935 ve 1936 tarihli kulüp ziyaretinin fotoğrafları vardır. Türkiye’de de bir şubesi bulunan Soho House ise Justin Timberlake, Leonardo Di Caprio, Sylvester Stallone gibi popüler üyeleriyle öne çıkar. Trump, Mar-a-Lago’yu politika ve ekonominin konuşulduğu, dünya siyasetine yön veren bir karar alıcılar kulübü olarak konumlandırdı. Trump’ın siyasi görüşmelerinin bazılarını burada yapmasının arkasındaki neden buydu.

TRUMP’IN OYLARI ARTTI

1985’te 10 milyon dolara aldığı yapının günümüzdeki değeri Forbes’un Mart 2022 hesaplamasına göre 350 milyon dolar. Yani mülk, değerini 35’e katlamış. Trump’ın bu yatırımdaki kârını netleştirmek için Amerikan Cencus Bureau’nun istatistiklerine baktım. 1985 yılında ABD’de ortalama bir evin fiyatı 82 bin dolarmış. Bugün ise 440 bin dolar. Yani değer, geçen sürede 5 kat artmış. Trump’ın Mar-a-Lago’su ise tam 35 kat artmış. Merhum Özal’ın 1991 Körfez Savaşı sürecinde dış politikayla “1 koyup 3 alacağım” söylemi bu oranın yanında ne kadar da mütevazi kalıyor. İşte Trump budur. FBI Baskını ile ABD şöyle dursun tüm dünyanın gündemine oturan Mar-a-Lago’nun değeri böylelikle daha da arttı. Merak edilen bir cazibe merkezi haline geldi. Bunda krizin yönetilememesinin rolü büyük. Çünkü mesele sansasyonel bir hal aldıkça kazanan Trump oluyor.

Bu kriz birdenbire ortaya çıkmadı. Adalet Bakanlığı, Trump’tan evinde sakladığı 15 kutu belgeyi iade etmesini istediğinde tarih Ocak 2022’ydi. O tarihten bu yana Trump’ın avukatları ve Adalet Bakanlığı arasında bir diyalog sürüyor. Trump aslında bu belgeleri 9 Şubat 2022’de iade etti. Fakat Güney Florida savcısından daha fazla belge olduğu şüphesiyle bir ev baskını kararı geldi. Adalet Bakanı’nın imzasıyla da baskın gerçekleşti. Aslında süreç tamamen hukuki çerçevede işliyor. Fakat sorun şurada… Trump sıradan biri değil. 1776’da kurulan ABD’nin bir ev baskınına muhatap olan tek eski Başkanı… Aynı zamanda 2024 Amerikan seçimlerinde Cumhuriyetçi Parti’nin en büyük potansiyel adayı... İşte burada siyaset ve iletişim bilimlerinin kazandırdığı iki kilit kavrama sıra geliyor: Kamu diplomasisi ve siyasal iletişim faaliyetleri…

Bu kavramlar devletin politikalarının iç/dış kamuoylarına anlatılmasıdır. Başkan Biden, bu baskından haberi olmadığını söylüyor. Fakat bu kadar sıra dışı bir olaydan haberi olmaması mümkün değil. Kabinenizdeki bakan size bu denli ciddi bir konuyu izin almak için değil, bilgi vermek için haber vermiyorsa bunun adı demokratik yönetim değil yönetim zaafıdır. Bu baskından önce kamuoyu bilgilendirilmeliydi. Tıpkı Trump’ın yaptığı gibi yalın ve net notlarla anlatılmalıydı. Böylece baskının siyasi olmadığı savunulabilirdi. Bu yapılmadı ve Trump “mağdur” edildi. Morning Consult’ın yaptığı ankete göre Cumhuriyetçilerin yüzde 72’si baskını onaylamıyor. Temmuz’da Cumhuriyetçilerin yüzde 53’ü Trump’ın adaylığını destekliyordu. Bu oran baskınla yüzde 57’e çıktı. Darasını aldığınızda yüzde 4’lük somut bir kazanım görülüyor.

TRUMP’IN KAYBETTİĞİ TEK İHTİMAL

Tabii hayat kimse için dikensiz bir gül bahçesi değil. Evet, buna Trump da dahil. Kötü haber, tutuklanma ve 2024’te aday olmasını engelleyecek bir hapis cezası alma olasılığı… Örneğin Hoang Pho’nun 2018’de aldığı 66 aylık hapis cezası aynı suçtan kaynaklı… Pho’nun Amerikan Ulusal Güvenlik Ajansı belgelerini tıpkı Trump gibi evine götürdüğü kanıtlandı. Pho’nun savunması ilginçti: “Çalışmalarıma evden de devam ederek daha verimli olmak ve terfi almak istedim”. Trump’ın ofisinden yapılan 13 Ağustos tarihli açıklama ise şöyle: “Günümüzde herkes işten eve evrak getiriyor, bu eski Başkan’ın bir rutiniydi”. Suç isnadı aynı, savunma aynı… Peki sonuç da aynı olacak mı? Bunu soruşturmanın neticesinde göreceğiz. FBI’nın el koyduğu belgelerin dosya isimlerine baktığımda böyle bir olasılık görüyorum. Dosyaların başlıkları şöyle; Çok Gizli/Hassas Depolanan Bilgiler, Muhtelif Gizli Evraklar, Muhtelif Özel Evraklar, info cevap: Fransa Devlet Başkanı’na…

Trump 2022 Ocak’ta 15 kutu belgeyi teslim etmişti. Ulusal Arşivler İdaresi bu belgeleri incelediğinde Adalet Bakanlığı’ndan bir soruşturma açmasını istedi. Geçtiğimiz bahar aylarından itibaren Adalet Bakanlığı, Trump’tan 15 kutunun haricinde farklı belgeleri de vermesini istediyse de karşılık alamadı. İstihbarat yetkilisi Jay Brat 3 Haziran’da Mar-a-Lago’ya gitti ve Trump’la görüştü. Jay Brat ve ekibine o gün gerçekten de 15 kutunun haricinde yeni dosyalar teslim edildi. Trump’ın avukatları tüm gizli belgelerin teslim edildiğine dair Adalet Bakanlığı’na bir de yazılı bir dilekçe verdi. Fakat Adalet Bakanlığı’nın şüpheleri bitmedi. Son 60 günlük güvenlik kamera kayıtları incelendi. Belgelerin bulunduğu odaya girip-çıkanlar çoktu. Dosyaların takibi yapılamıyordu. Neticede baskın kararı geldi ve FBI baskında gerçekten de gizli belgeler bulduğunu söyledi. Trump ise yanlış bir şey yapmadığını, yeni bulunan belgelerin FBI tarafından yerleştirilmiş olabileceğini savunuyor. Peki bu mümkün mü?

Obama seçim vaadine rağmen Guantanamo Kampı’nı kapatamadı. Trump 2019’un Ekim’inde Suriye’den çekileceğini söyledikten 1 gün sonra bundan vazgeçmek zorunda kaldı. Tarihçi Alfred McGoy, ABD’nin 11 Eylül’den itibaren yürütmeden bağımsız bir yapı kurduğunu savunuyor. George Friedman bunu 1878’e kadar götürüyor. Bunun adı derin devlettir. Daha önce Demokrat Dennis Kucinich, Cumhuriyetçi Mike Lofgren, eski CIA çalışanı Edward Snowden da benzer görüşleri dillendirdi. Bu yapı, Trump’ın evine belgeler yerleştirmek suretiyle onu siyasetten tasfiye etmek istemiş olabilir mi? İhtimal dahilindedir. Fakat bir hükme varmak spekülasyon olacaktır.

AMERİKA’DA GÖKYÜZÜ VE SİYASET

Geçtiğimiz hafta Arter’de İngiliz sanatçı Tacita Dean’in LA Coşkusu isimli çizimlerini inceledim. Çizimlerde anlatılan şuydu: Amerika’daki bulutlar, Avrupa’dakilerin aksine maviden griye dönmüyordu. İlanihaye maviydiler. Bir zamanlar Amerikan siyasal sisteminin tıpkı Dean’in bulutları gibi sabit olduğu sanılırdı. Demokrasinin, hukukun üstünlüğünün değişmez temsilcisi olduğu düşünülürdü. Fakat ABD artık, 1791 Amerikan İnsan Hakları Bildirgesi’ndeki ABD değil. 6 Ocak Baskını, terör örgütlerine yardımlar, askeri müdahaleler, darbe girişimleri ve şimdi de eski Başkan’a yönelik casusluk suçlamaları, derin devlet iddiaları… Scorpions grubu, Berlin Duvarı yıkıldıktan sonra çıkardığı parçasının ismini Winds of Change (Değişim Rüzgarları) koymuştu. Şimdi dünya yeniden dönüşüyor. Yeni dünya düzeninde ABD’nin demokrasi, insan hakları, hukukun üstünlüğü gibi kavramları tekelinde tutması giderek zorlaşıyor. Amerikalı siyaset bilimci Francis Fukuyama’nın tarihin sonunun geldiği ve ABD’nin liderliğindeki düzenin kalıcı olacağı tezi zaten çürümüştü. Amerikalı siyaset bilimci Joseph Nye ise “Amerikan Yüzyılı Bitti mi?” isimli kitabında yanıtı kendince vermişti. “Bitmedi.” Amerikan siyasetinde yaşananlar Nye’ın erken konuştuğunu gösteriyor…

#Amerika
#Trump
#Joe Bıden
2 yıl önce