Fethiye Camii; Fatih Çarşamba’da bulunan yapı, Bizans devrinden kalma Pammakaristos adında bir manastırın kilisesiymiş. 1292- 1294 yıllarıyla tarihleniyor. Fetihten sonra manastır ve kilise olarak hizmet vermeye devam eden yapı, 1455 yılında Patrikhane haline getirilmiş. 1586 yılına kadar da bu şekilde kullanılmış.
İstanbul'un fethinin hemen ardından Fatih, hükümranlık hakkı ve fethin alâmeti olarak Ayasofya'yı camiye çevirdi. Zaman içinde harap olan ve atıl kalan onlarca Bizans eseri de “şenlendirme” politikasıyla yeniden canlandırılarak mabet haline getirildi.
1/ 47
916 yıl kilise, 481 yıl da cami olarak hizmet veren Ayasofya, müzeye çevrilerek gerçek mana ve ruhundan uzaklaştırılana kadar huşû içinde ibadet edilen bir yerdi. Çünkü bu amaçla inşa edilmişti. Bugün kupkuru, ruhsuz bir taş yığını halinde bırakılması, ona yapılan en büyük zulümdür. Fethin sembolü, Fatih’in vakfı ve yadigârı güneşin doğacağı günü bekliyor.
2/ 47
Molla Zeyrek Camii; Ayasofya’dan sonra Bizans’ın en büyük ve en değerli kilisesiyken Fetih’ten sonra İstanbul’un ilk medresesi olan Zeyrek Camii’nde restorasyon çalışmaları devam ediyor. Sonuçlandığında üç bölümün de cami olarak hizmete açılması bekleniyor.
3/ 47
Molla Gürani Camii, Vefa’nın ara sokaklarında, Süleymaniye yakınlarındadır. İnşa tarihi bilinmeyen Saint Theodor adlı kiliseden, Fatih’in hocası Molla Şemseddin Gürani tarafından camiye çevrilmiş.
4/ 47
Bursa Molla Gürani Camii, minaresinin güzelliğiyle dikkat çekiyor. Bursa’daki Ahmet Dai ve Tuz Pazarı minarelerinin daha yüksek ve daha ince örneği olan bu minare, kiliseden bozma karanlık binaya bir renk katıyor.
5/ 47
Molla Fenarî İsa Camii, Vatan Caddesi ile Halıcılar Caddesi’nin birleştiği köşede yer alıyor. Birbirine bitişik iki kiliseyle bir mezar şapelinden meydana gelen yapı, bir Bizans eseridir ve aslı Lips Manastırı’dır. Sultan 2. Bayezid’in saltanatının ilk yıllarında Molla Fenârî Alâaddin Ali Efendi tarafından camiye çevrilmiş. Manastır da zâviye olarak kullanılmış.
6/ 47
17. asır sonlarında caminin bir kanadı ve manastır hücreleri, Şeyh İsa el- Mahvî tarafından Halvetî tekkesi olarak tahsis edilmiş. Camideki “İsa” adı da buradan geliyor. Çeşitli zamanlarda tamirler gören cami, 1918'deki Fatih- Cibali yangınında zarar görmüş, uzun yıllar harap bir vaziyette kalmış.
7/ 47
Molla Fenari Camii, 1930’lu yıllarda inanılmaz şeylere sahne olmuş. Bir ara mezbahâne olarak kullanılmış. Bu arada 1943 yılında minaresi de sebepsiz yere yıkılmış. Nihayet 1958’den sonra ihya edilmiş. Minaresi de tekrar aslına uygun yapılarak 1967’de ibadete açılmış. Cami bugünlerde kapsamlı bir restorasyondan geçiriliyor.
8/ 47
Kariye, İstanbul’da Edirnekapı semtindedir. Bir manastır kompleksinden geriye kalan tek kalıntı olan yapı, 6. yüzyıla kadar giden bir geçmişe sahip. İstanbul’un fethinden sonra bir süre daha kilise olarak kullanılmış, 1511’de Vezir Hadım Ali Paşa tarafından camiye dönüştürmüş. Günümüze ulaşmış hali Osmanlı döneminde geçirdiği onarımların sonucudur.
9/ 47
Kariye camii; Kariye’nin mozaik ve freskleri cami olduktan sonra bazen tahta kepenklerle, bazen de badana ile örtülmüş. 1948'den 1958'e kadar Amerikan Bizans Enstitüsü'nün yaptığı çalışmalar sonunda tüm mozaik ve freskler ortaya çıkarılmış. Yapı, 1948’den bu yana Kariye Müzesi olarak hizmet veriyor.
10/ 47
İstanbul’un günümüzde kullanılan en eski mabedi olan Küçük Ayasofya, kiliseden çevrilen camiler arasında en farklı olanıdır. Cankurtaran ile Kadırga arasında, Marmara denizi kıyısına yakın bir yerde bulunan yapı, 527- 536 yılları arasında İmparator Justinyanus tarafından kilise olarak inşa edilmiş. 2. Bayezid döneminde Kapı Ağası Hüseyin Ağa tarafından camiye çevrilmiş. O günden beri de cami olarak hizmet veriyor.
11/ 47
Küçük Ayasofya; mimarisi, iç tezyinatı, hatları ve ilâveleriyle büyük bir uyum içindedir. Mimari açıdan etkileyici olan bu eser camiye çok yakışmış. Sanki 1500 yıl önce temeli atan mimar, İslâm ordularının bir gün İstanbul’u fethedeceğini düşünmüş ve yapıyı camiye uygun olarak inşa etmiş gibi.
12/ 47
İmrahor Camii, İstanbul’un ilk büyük dinî yapısıdır. Ayasofya’dan daha eskidir. Yedikule’deki yapının aslı, 461’de inşa edilen Studios Manastırı’nın kilisesiymiş. Kara surlarının hemen içinde yer alan bu kilise, döneminde çok önemliymiş. Bizans imparatorları şehre girerken buraya uğrayıp dua ederlermiş.
13/ 47
Bizans devrinin önemli yapısı, Sultan 2. Bayezid dönemi mirahurlarından (Saray atlarına bakan görevli) İlyas Bey tarafından 1470 yılında camiye çevrilmiş. Yanına da bir tekke yapılmış. Çeşitli dönemlerde onarımlardan geçirilen yapı en son 1894 depreminde hasar görmüş ve çürüyen çatısı 1909’da çökünce harabe haline gelmiş. Bir asırdan beri de aynı vaziyette duruyor.
14/ 47
Bizans döneminde önemli bir yazma ve süsleme merkezi olan yapı, Osmanlı döneminde de önemli hattatların yetiştiği bir mekân olmuş. Kuruluşundan harabe hale gelişine kadar 1450 yıl boyunca hem ibadethane hem de sanat merkezi olmuş. Ne yazık ki günümüzde anlaşılmaz sebepler yüzünden duvarlarla çevrilip kapısına kilit vurulmuş. Müze haline getirme çalışmaları olduğu için bir türlü tamir edilip ibadete açılamıyor.
15/ 47
Fethiye Camii; Fatih Çarşamba’da bulunan yapı, Bizans devrinden kalma Pammakaristos adında bir manastırın kilisesiymiş. 1292- 1294 yıllarıyla tarihleniyor. Fetihten sonra manastır ve kilise olarak hizmet vermeye devam eden yapı, 1455 yılında Patrikhane haline getirilmiş. 1586 yılına kadar da bu şekilde kullanılmış.
16/ 47
Çevresinin Müslüman mahalleleriyle kuşatılması nedeniyle 1586 yılından sonra patriğin isteğiyle Patrikhane başka yere taşınmış. Sultan 3. Murat zamanında alınan Gürcistan ve Azerbaycan’ın fethi anısına da “Fethiye” adıyla 1591 tarihinde camiye çevrilmiş. Günümüzde yapının ana bölümü müze, minareye yakın olan alçak bölüm de cami olarak kullanılıyor.
17/ 47
Koca Mustafa Paşa ya da daha çok bilinen adıyla Sümbül Efendi Camii, Yılın 365 günü ziyaret edilen, semt sakinlerinin ağaçlar ve mezarlarla çevrili bahçesinden mutlaka bir dua okuyarak geçtiği camidir. Kocamustafapaşa semtinde bulunan eserin aslı, havarilerden Hagios Andrea’ya ithafen inşa ettirilmiş bir manastır kilisesidir.
18/ 47
İstanbul’un fethinden sonra bakımsız ve harap halde olan kilise, 2. Bayezid’in sadrazamı Koca Mustafa Paşa tarafından, Osmanlı üslûbunda bir kubbeyle 1489 tarihinde camiye dönüştürülmüş. Binanın yanına da medrese, han, imaret, hamam ve çeşme yaptırılıp bir külliye haline getirilerek manastır havasından kurtarılmış.
19/ 47
Külliye, 1513 yılından sonra Halvetiyye tarikatının şeyhi Cemali Halveti’nin vefatı üzerine onun halifesi olan ve tarikatın Sünbüliyye kolunun kurucusu Şeyh Sünbül Sinan Hazretleri’ne tahsis edilmiş. O günden bugüne de Sünbül Efendi Camii diye anılır olmuş.
20/ 47
Hz.Cabir Camii; Fatih, Ayvansaray’da bulunan yapı, kiliseyken 1490 yılında 2. Bayezid’in vezirlerinden Koca Mustafa Paşa tarafından camiye çevrilmiş. Caminin içinde sahabelerden Hz. Cabir’in makamı bulunuyor.
21/ 47
Lâleli’de, Koska Caddesi arkasında bulunan Bodrum Camii, Mesih Paşa Camii olarak da biliniyor. Yapı, 10. yüzyıla ait bir kiliseymiş. Sultan 2. Bayezid döneminde, Mesih Ali Paşa tarafından camiye çevrilmiş.
1911 Mercan yangınında harap olan cami, uzun yıllar harabe halde kalmış. Bu haldeyken Amerikalı, Alman ve İngiliz arkeologların en çok rağbet ettikleri yerlerden biri olmuş. İçinde ve altında araştırmalar yapılmış.
22/ 47
Cami harabe haldeyken Müzeler İdaresi tarafından restorasyonu başlatılmış fakat çalışmalar yarım bırakılmış. Anıtlar Yüksek Kurulu'ndaki "yaptırmazukçü" grubun bütün engellemelerine rağmen o dönemlerde kurulda bulunan Semavi Eyice'nin gayretleri sonucunda nihayet 1987 yılında restorasyonu tamamlanarak ibadete açılmış.
23/ 47
Fatih, Küçükmustafapaşa’da bir dizi çirkin bina arasında boğulan Gül Camii’ne dar sokaklardan ulaşılıyor. Bizans devrinde Agia Theodosia Kilisesi olarak inşa edilen yapı, İstanbul’un fethinden sonra bir müddet tersane deposu olarak kullanılmış. Sultan 2. Bayezid devrinde camiye çevrilmiş. Sultan 2. Selim zamanında ise bir minare ilâve edilmiş.
24/ 47
Caminin adı konusunda muhtelif rivayetler var. Bir rivayete göre, Türkler İstanbul’u fethettikleri gün Theodosia yortusu sebebiyle burayı güllerle donatılmış bulmuşlar. Bundan dolayı bu ismi almış. Diğer bir rivayete göre, cami haline getirilince gül suyu ile temizlenmesinden, bir diğerine göre de, 4. Murat zamanında tamir edilince kubbe ve çevresinin güle benzemesinden dolayı Gül Camii olarak adlandırılmış.
25/ 47
Halk arasında en çok bilinen ve en fazla itibar edilen rivayete göre; tarihi hüviyeti bilinmeyen “Gül Baba” isimli bir yatırın cami içinde bulunmasından dolayı bu ismi almış. Adlandırılması konusunda çeşitli rivayetler olsa da bir ilâhinin sözlerindeki gibi; gülden terazi yapanların, gülü gülle tartanların çarşı pazarı gülse, herhalde camisi de gül olur.
26/ 47
Kalenderhane Camii; Beyazıt Vezneciler’deki caminin aslı, Bizans döneminde Akataliptos İsa’ya ithaf edilen bir kiliseymiş. 13. yüzyılda İstanbul’un Lâtinler tarafından işgali sırasında Katolik kilisesi olarak da kullanılmış.
27/ 47
E. Hakkı Ayverdi, bütün Bizans yapıları gibi kasvetli ve karanlık olan bu yapıya Osmanlılar döneminde pencereler açılarak sıkıcılığının biraz giderildiğini yazıyor. Cami, daha sonra Dârü’s- Saâde Nazırı Beşir Ağa tarafından bütünüyle tamir edilmiş ve bir de hünkâr mahfili ilave edilmiş.
28/ 47
Vakfiyesinde fakir ve muhtaç olanlara, gelen gidenlere vakfedilmiş bir müessese olduğu yazan cami, Cuma günleri ayin yapılan bir Mevlevihane, gelen gidenler için bir zaviye ve yetimler için de imarethane olarak kullanılmış.
29/ 47
Hirami Ahme Paşa Camii; Kilise Camii olarak da biliniyor. Çarşamba’da Fethiye Caddesi’nde, beton binalarla çevrili olan yapının aslı, 12. yüzyıla ait bir kiliseymiş. 1590 yılında Hirami Ahmet Paşa tarafından camiye çevrilmiş.
30/ 47
Küçük bir kiliseden çevrilen cami, doğal olarak Bizans mimarisinin özelliklerini taşıyor. Plânı Yunan haçı şeklinde. Daha önce haçın bir kolunda ahşap bir minare yükseliyormuş. Maalesef bu minare günümüze ulaşamamış.
31/ 47
Fatih, Haydar Mahallesi’ndeki İmaret Camii, İmaret-i Atik (Eski İmaret) ve Kilise Camii olarak da biliniyor. Yapı, 11. yüzyıl sonlarında İmparator 1. Alexios’un annesi Anna Dalassena tarafından inşa edilen Pantepoptes Manastırı’nın kilisesiyken, fetihten sonra bir müddet imaret olarak kullanılmış. Daha sonra da mescide çevrilmiş.
32/ 47
İmaret Camii, Fatih medreseleri yapılıncaya kadar Ayasofya’dan sonra İstanbul’un ikinci büyük medresesi olarak faaliyet göstermiş. 1955 yılında Vakıflar İdaresi tarafından tamir edilen caminin yıkılan minaresi yapılmamış. Halen minaresiz olan cami, 1990 yılında da onarımdan geçirilmiş.
33/ 47
Kefev Camii; Fatih, Draman Caddesi’ndeki yapının aslı Bizans devrinden kalma bir manastırın müştemilâtı iken, fetihten sonra Kefe’den göç eden Katoliklere tahsis edilmiş ve onlar tarafından kilise olarak kullanılmış. 4. Murad’ın emriyle de camiye çevrilmiş.
34/ 47
Çeşitli dönemlerde onarılan cami, yüksek çatılı bir harime sahip. Ahşap son cemaat yeri daha alçak. Tuğla minaresine, taş kuşaklar ve merdiven bağlantılarıyla farklı bir görüntü verilmiş. Yüksek bir merdivenle çıkılan cami, en son 1970 yılında restore edilmiş.
35/ 47
Kasım Ağa Camii; Fatih Karagümrük’te, Derviş Ali Mahallesi’nde yüksek betonarme binalar arasında sıkışıp kalan yapı, Fatih devri sekbanbaşılarından Kasım Ağa tarafından, 2. Bayezid döneminde eski bir Bizans kilisesinden camiye çevrilmiş.
36/ 47
Zamanla bakımsız kalan cami 1901 yılında onarılmış. 1919 Karagümrük yangınında yine zarar görmüş. Duvar kaideleri ve minaresinin bir bölümü ayakta kalan cami, Fatih’in Eski Eserlerini İhya ve Koruma Derneği tarafından 1977 yılında bütünüyle ihya edilmiş.
37/ 47
Sancaktar Hayrettin Camii; Kocamustafapaşa’da, Sulu Manastır Semti’nde yer alıyor. Bizans devrine ait bir manastırın kilise kısmı olan yapı, Fatih’in sancaktarlarından Alemdar Hayrettin Efendi tarafından camiye çevrilmiş. Sekizgen bir plân üzerine kurulu olan mabet kubbeliymiş. Bilinmeyen bir devirde kubbe çökünce ahşap çatıyla örtülmüş.
38/ 47
Cami, 1894 depreminde hasar görmüş. Uzun yıllar harap bir durumda kalmış. Yok olmaya yüz tutmuşken, 1973- 75 yılları arasında Vakıflar tarafından aslına uygun olarak restore edilmiş ve 1976’da ibadete açılmış. Çevresi, bir çok camide olduğu gibi otoparkçılar tarafından işgal edilen caminin tuğla örgülü bir minaresi var.
39/ 47
Şeyh Süleyman Mescidi; Fatih, Sinan Ağa Mahallesi Zeyrek Caddesi üzerinde yer alan yapı, eski bir Bizans eserinden camiye çevrilmiş. Tarihi bilinmiyor. Vakfeden Şeyh Süleyman, Fatih devri şeyhlerindendir ve mescidin haziresinde medfun. Sekiz köşeli caminin üzeri kiremitli çatıyla örtülü. Minaresi yok.
40/ 47
Mustafa Çavuş Mescidi; Topkapı, Pazartekke’de İETT Garajı yanında bulunan yapı, 13. yüzyılda inşa edilen bir Bizans Manastırı’nın parçasıymış. Mustafa Çavuş tarafından Fetih’ten sonra camiye çevrilmiş. Daha önce mevcut olan ahşap minaresi ne yazık ki günümüze ulaşamamış. Uzun yıllar garaj deposu olarak kullanılan mescit, günümüzde garaj görevlileri tarafından mescit olarak kullanılıyor.
41/ 47
Esekapı Mescidi; Kocamustafapaşa’da, Adli Tıp Kurumu’nun eski binasının avlusunda, medrese ve mescitten oluşan küçük bir külliyeymiş. Manastır Mescidi olarak da anılan cami, bir Bizans kilisesinden dönüştürülmüş. İmparator Konstantinos zamanında yapılan ve şehri çevreleyen surların kemerli bir kapısı burada olduğundan dolayı “İsakapı” olarak adlandırılmış. Zamanla Esekapı’ya dönüşmüş.
42/ 47
Kilise 1509 yılında küçük kıyamet olarak adlandırılan depremde yıkılınca Mimar Sinan, ayakta kalan duvarlarını da kullanarak harabe kiliseyi mescit olarak yeniden inşa etmiş. 1560 yılında da Vezir Hadım İbrahim Paşa’nın isteği üzerine yanına bir medrese yapmış. 1648 yılındaki depremde minaresiyle birlikte yıkılan mescit, o yıllarda tamir edilmiş.
43/ 47
Esekapı Mescidi, en son 1894 depreminde büyük ölçüde zarar görmüş ve iki duvarı yıkılmış. O tarihten itibaren de yavaş yavaş erimiş. Günümüze sadece mihrap duvarının bir kısmıyla, minarenin de bulunduğu nişli doğu duvarından bir bölüm gelebilmiş. Medrese, Vakıflar tarafından restore edildi. Darısı mescidin başına…
44/ 47
Arap Camii, Haliç’in Galata yakasındaki en büyük camidir ancak duvarlarının dibine kadar yaklaşılmadıkça fark edilemez. Çünkü, Perşembe Pazarı’ndaki hırdavatçılar arasında sıkışıp kaybolmuş vaziyettedir. Şam’daki Emeviye Camii’nin minaresini çağrıştıran sivri külâhlı kuleye benzer minaresiyle dikkat çeker.
45/ 47
Arap Camii’nin İstanbul’da ilk ezan sesinin duyulduğu yer olduğuna inanılır. Kimi kaynaklara göre 715, kimi kaynaklara göre de 718’de inşa edildiği yazılıdır. Bu kaynaklara göre, İstanbul’u kuşatan Emevi komutanlarından Mesleme Bin Abdülmelik tarafından yaptırıldığı, daha sonra Dominiken papazları tarafından kiliseye çevrildiği, sivri külâhlı kübik çan kulesinin de o zaman eklendiği kaydedilir.
46/ 47
Bir diğer görüşe göre, Arap Camii’nin olduğu yerde önceleri Bizans yapısı olan Aya Eirene adlı bir kilise vardır. Yıllar sonra Galata’nın Cenevizliler hakimiyeti sırasında aynı yere San Paolo kilisesi kurulur. İstanbul’un fethinde, fethedilen yerlerde en büyük kiliseyi cami yapma geleneği burada da uygulanır. San Paolo, ya da Türk kaynaklarında geçtiği adıyla Mesâ Domeniko, 1475’te Galata Camii adıyla camiye dönüştürülür. Kiliseye ait çan kulesi de pencereli bir şerefe ve çatısına da bir külâh eklenerek minare haline getirilir.
47/ 47
Yapı, Arap Camii adını İspanya’dan gelen Mağripli göçmenlerden sonra almıştır. 1492’de, 2. Beyazıt zamanında İspanya’da Endülüs Müslümanlarına karşı büyük bir kıyım başlayınca, Sultan 2. Beyazıt donanmasını göndererek buradaki Arapları Osmanlı hudutlarına naklettirir. Bir kısmı da bu cami çevresine yerleştirilir. Caminin adı bu sebeple Arap Camii olarak adlandırılır.
#devşirme camiler
#Ayasofya
#Bizans
#İstanbul'un fethi
9 yıl önce