|

Asker ateş ettikçe daha fazla direndik

Askeri darbe girişimi karşısında bir an bile korkmayıp ilk andan itibaren meydanları dolduran sivil halk, 15 Temmuz gecesini meydanlarda geçirdi. Tanklara, kurşunlara karşı şuurlu şekilde dik duran insanların ortak sesi tek cümlede yankılandı: “Asker ateş ettikçe daha fazla direndik.”

Yeni Şafak
04:00 - 24/07/2016 Pazar
Güncelleme: 22:40 - 23/07/2016 Cumartesi
Yeni Şafak

Darbe girişiminin olduğu gece partilerin, hamasi sözlerin, kırgınlıkların unutulduğu bir direniş yaşandı. Üzerindeki üniformanın ağırlığından bîhaber askerlerin karşısına geçen vatandaşlardan birçok yaralı ve şehit verdik. Her meslekten her şehir ve yaştan insan tek amaç uğruna sokaktaydı. Millet, iradesine sahip çıktı ve tanka, uçağa, kurşuna aldırmadan direnişi sürdürdü.


Gelen telefonlar üzerine haber aldığımız darbe girişimine karşı ailemiz ve arkadaşlarımızla helalleşip sokağa çıktık. Yollar kapalı, metrobüs çalışmazken E5'te duran bir araç rica üzerine Zeytinburnu'na oradan da 2 polisin çevirip Bayrampaşa Karakolu'na gittiği taksiyle gazeteye geldim. Talha Menteş ise evine yakın olan Vatan Caddesi'nin ardından uzun bir yürüyüş sonrası Topkapı'daki gazete binasına ulaştı. Kısa bir durum değerlendirmesinin ardından 4 Yeni Şafak çalışanı Talha Menteş, İlker Nuri Öztürk, Neslihan Önder ve Aybike Eroğlu olarak Vatan Caddesi'ne indik. Sloganlar selalara karışırken Saraçhane'de askerin sivillere ateş açtığını duyduk.



Motorla caddeye gelen kişilerden rica edip sırayla İstanbul Büyükşehir Belediyesi binasının yakınına vardık. Buradaki çatışma iki cephede devam ediyordu. İki grup halinde direnişte yer aldık. Talha Menteş, kepçe arabasının bulunduğu kısımdaydı ve vurulan 8'den fazla vatandaşa tanıklık etti: “İnsanlar şehit olmak için sıraya girmişti, 'kaçımızı vurabilirler' diyerek öne çıkıyor ve çoğu ya şehit ya gazi olarak yere düşüyordu." Bense Pertevniyal Lisesi'nin olduğu caddedeydim. Bu tarafa gaz atılıp ateş açılması sonucu korumasız kalabalık park ve duvarların arkasına yatarak siper aldı. Ardından çevreye en yakın özel hastanede toplanıp meydana geçiş yaptık. Hastane çalışanı olmayan gönüllü hemşire ve doktorlar çok düzenli şekilde hareket ederek herkesle ilgilendiler. Burada çok kısa süre kalmıza rağmen üç şehit ve yirmiyi aşkın yaralı gördük. 4 saat süren çatışmalar sonrası İBB çok şükür geri alındı. Biz de her kesimden insanla birlikte Fatih Camii'nde sabah namazını kılıp gazeteye geri döndük.



EVLADIM BİZ ÖLMEYE GELDİK


O gece, gün aydınlanana kadar köprüde direnmeyi sürdüren ve görevini icra eden İhlas Haber Ajansı Muhabiri Mustafa Biçer, yaşadıklarını şöyle anlatıyor: “Bir grup da kamyonlarla tankların önünü kesmeye çalıyordu. Bu esnada bir askeri otobüsün halkın arasından araçları ezerek köprüye ulaşmaya çalıştığını gördüm. Halk ise otobüse engel olmak için önüne atlıyordu. Bu durumu gören köprüdeki darbeci askerler halkın üzerine ateş açtı. İlk önce plastik mermi zannettik ancak insanlar kan içinde yere düşmeye başladılar. Asker ateş ettikçe halk daha fazla direnmeye başladı. Mermi atışından sonra da askere doğru yürüyüş devam etti. 65 yaşındaki sakalı, bastonlu, amcanın “Evladım biz buraya ölmeye geldik" sözleri aslında 15 Temmuz gecesini özetliyordu. Sabah saatlerinde tükenmeye başlayan askerlerden son bir hamle geldi. Tankla top atışı yapıldı. TOMA'nın yakıt deposuna isabet alınmıştı. TOMA'yı delip geçen top yüz metre arkada bulunan motosikleti havaya uçurdu. Motosikleti de geçen top metrobüs durağına isabet etti. Durakta bulunan bir vatandaş şehit oldu. Tek çaresi teslim olmak olan askerler teslim çağrısına haber verdiler ve silahlarını bırakarak elleri havada teslim oldu. Ve o tarihi anı darbeci askerlerin teslim olma görüntüsünü İhlas Haber Ajansı olarak görüntüledik."



SEN MEHMETÇİĞİMİZSİN NAPIYORSUN?


Darbe girişimini çoğu insan gibi sosyal medyadan öğrenen Hilal Arslan, önce milleti kışkırtmak için yapılan bir yalan haber olarak görmüş. Sonra ablasının çağrısıyla Sütlüce'de bulunan Ak Parti İstanbul İl Yönetim binasına geçmiş. 25 yaşında öğretmen olan Arslan, yaşadıklarını şöyle ifade ediyor: “Sokaklar bomboş ve sessizdi. Bariyerleri aşıp binaya ulaştık ve daha arabadayken ele geçirildiğini anladık. Askerleri görene kadar darbe diyenlere bir türlü inanmadım. 5 asker kamyonu ve 40-45 asker giriş kapısında tüfekle nöbet tutuyor, halkın içeri girmesine müsaade etmiyordu. Karşılarında 100 kişi bile değildik. Babam ve abimler 'Allahuekber' diyerek askerin üstüne aynı anda yürümeye başladılar. Asker silahına sarıldığında birisi bağırarak “Halkı mı vuracaksın? Sen Mehmetçiğimizsin napıyorsun?" dedi. Asker aptallaşmış gibiydi, silahı bıraktılar, bir tanesi korkudan ağlıyordu Alkışlar kopmaya başladı. Askeri kenara yığdılar. TRT'de bildiri okunduğunu söylediler, bir abi “Hâlâ Cumhurbaşkanı'ndan haber yok, ele geçirilmiş olabilir. Sokağa çıkma yasağı başlatmışlar. Asker birazdan takviye için buraya gelebilir. Arabaları yollara çekin" diye bağırdı. Bu kadar ütopik cümleyi sadece kitaplarda okurum sanmıştım. Arabalarla yollar kapatıldı. Yaklaşık yarım saat sonra Erdoğan'dan haber gelmişti: “Sokağa çıkın!" Elhamdülillah 1 saate orası 4-5 bin kadar kişiyle doldu. Ne teyzeler, ne çocuklar, ne kefen giyip gelen amcalar gördüm... Saat 3 gibi polis askeri almaya geldiğinde: “Sakın buradan ayrılmayın, can güvenliğimiz sizsiniz. Sizi vurmazlar" dedi ama 2 saat içinde Boğaziçi Köprüsü'nden şehit haberleri gelmeye başlamıştı. Saat 5 gibi eve dönmeye karar verdiğimizde yollar tamamen kapalıydı. Ters şeritlerde dörtleri yaka yaka tepemizde uçan F16'ların bomba atacak korkularını en yakından hissederek eve vardık çok şükür. Ama uçakların camları titreten sesleri 7'ye kadar susmadı. Yaşadığım en ağır geceydi. Sen İslam'ın kalesi sayılan bu vatanı, bu toprakları kafirlerin sözünün geçtiği günlere döndürme ya Rabbi!"





HAİNLERİ ARTIK BARINDIRMAYALIM


Darbe teşebbüsü sırasında en kanlı çatışmalardan birisi de İstanbul Büyükşehir Belediyesi önünde gerçekleşti. Birçok şehidin olduğu belediye önünde yaralananlardan Mehmet Emin Ertaş, “Vurulduktan sonra hastaneye geldik ve 70-80 kişi vardı. Her yer kan gölüydü. İnsana en büyük acı, kendi askerinden bu kurşunu yemek. Eğer düşmandan yeseydik bu kadar acı gelmezdi bize. Elhamdülillah tekrardan gözümüzü açtığımızda bayrağımızın dalgalandığını gördüm" diyor. Darbe sonrası ülkenin en az 50 yıl geri gideceğini belirten Ertaş, sözlerine şöyle devam ediyor: “Vatanımız için, bayrağımız için yürüdük. Bir kurşun yedik. Ayağımız gider, beynimiz parçalanır ama vatanımız var olur. Şuna inanıyoruz ki, eğer o tanklar sabah güneşi görmüş olsaydı, belki 250, belki 300 bin kardeşimiz katledilecekti. Vatanımız elimizden gidecekti. Hainleri artık barındırmayalım. Seve seve şehit oluruz, hiçbir önemi yok yeter ki vatanımız var olsun." Yine olay gecesi yaralanan Ferdi Demir, o geceyi şöyle anlatıyor: “Herkes gibi vatanımız için, milletimizin için meydanlara koştuk. Ben Siirtli Arap'ım, Kürt, Türk, Arap hepimiz o gece oradaydık. Allah bu milletin birliğini bozmasın, bizim bir canımız milletin bütünlüğünden önemli değil. Başka vatan yok."



GAZİ PARASINI KABUL ETMEYECEĞİM


Yedi yılını Suriye'de geçiren Nazife Taşçı, darbe haberini duyduğunda 3 yaşındaki kızını komşusuna bırakıp devleti savunmak için Saraçhane'ye koşanlardan. Olaylar boyunca en ön safta olan 40 yaşındaki Taşçı, şah damarına yakın yerden girip çenesinden çıkan kurşunla yaralanıyor. Eşine vurulduğunu söylediğinde eşi inanmıyor. Çarşafı kanı çektiği için ilk anda durumun büyüklüğünü anlamıyorlar. Elindeki kanı görüp bayılan 16 yaşındaki kızı Esma şunları söylüyor: “Benim başıma gelse bayılmazdım, zaten abdestimi alıp çıkmıştım, şehadete hazırdım. Annem olduğu için korktum" İdam cezasının uygulanmasını isteyen Nazife Taşçı, “Yine olsa yine giderdim, gazi parasını kabul etmeyeceğim" diyor.



İki bacağım kopsun yine giderim




illi iradeyi hiçe sayıp darbe girişiminde bulunan askerlerin karşısına durmak için sokakları dolduran kişilerden biri de Ömer Dondurma'ydı. 14 yaşındaki Ömer, evde kalmasını söyleyen babasını dinlemedi ve onun peşinden Saraçhane'ye gitti. Darbeci askerlerin açtığı ateş sonucu önce kalçasından ve daha sonra bacağından yaralandı. Kahraman çocuk o akşamı şu sözlerle anlatıyor: "Oraya ilk gittiğimde askerler vardı, hiç korkmadım. Bize ateş açanlar Türk askeri değil terörist. İlk kurşun kalçamdaki telefonu parçaladı. İkincisi bacağımdaki kemiği parçalayıp geçti." Kargaşada babasını kaybeden Ömer, vatandaşlar tarafından hastaneye götürülür. Babası, 43 yaşındaki Çetin Dondurma, "Bir kısım Vatan Caddesi, bir kısım da Saraçhane'ye gittik. Ortada askeri araçlar vardı. 'Nişan al, ateş' emri geldi ve çocuk yaşlı dinlemeden ateş açtılar. Kendimizi yere attık, insanlar kafasından bacağından karnından vurulmaya başladı. Mücadele ettik ama fırsat vermeden ateş ettiler, elimizde hiçbir şey yoktu. Oğlumu aramaya başladım, ümidi kesmek üzereyken telefon geldi. Yaşadığına şükredip yanına gittim. Her şeye rağmen meydanı boş bırakmıyoruz. Bir canım gider bir oğlum gider ama vatan gitmez. Oğlum da şu an iki bacağım kopsun yine giderim diyor. Ömer'in iyi olduğunu görünce diğer insanlara yardım ettim" diyor.


#Darbe girişimi
#15 Temmuz
#Ömer Dondurma
8 yıl önce