Ebru sanatçısı Garip Ay, Hollandalı ressam Vincent Van Gogh'un 1889 tarihli o meşhur 'Yıldızlı Gece' tablosunu ebruyla resmetti ve bir anda üne kavuştu. Dünya markaları artık onun peşinden koşuyor. Projesi olan herkes bu projeyi onun ebrusuyla buluşmak istiyor. O ise şöhret peşinde bir sanatçı değil. Sırf insanlar beğendi diye aynı projeleri tekrarlamak istemiyor. Kendini sürekli yenilemeyi seçiyor. En son Netflix'in The Crown, Stranger Things ve Narcos gibi dizilerinin tanıtım videolarını ebruyla yaparak bizi şaşırtan Garip Ay'ı stüdyosunda ziyaret ederek bu sıralar neler yaptığını ve gelecek projelerini konuştuk. Ay, Milano'daki bir fuarda 60 metrekarelik havuzda ebru yapmaya hazırlanıyor. Adidas, Türkiye'deki etkinliklerinde ondan ebru yapmasını istiyor. Yaptığı çalışmalarla ebruyu kağıda hapsetmemek gerektiğinin altını çizen Ay'ın en büyük hayali tamamen ebruyla yapılmış bir animasyona imza atmak.
İlk başlarda mahcup olacağım kadar çok insandan talep geldi. O esnada birçok proje de teklif edildi. Bazılarını parasız kabul ettim. Maddi kaygı yaşamadan seçici olmaya çalıştım. TRT'ye kuantum fiziğiyle ilgili bir belgesel hazırladık. Londra'da bir moda haftasında bulundum. Singapur'da devletin bilim müzesi bu konuda bir haftalık bir program hazırladı. Tecrübelerimi insanlarla paylaştım. Hem gösteri hem workshop yaptık. Yıldızlı Gece'den sonra Çığlık'ı yapacağım yönünde bir algı oluştu. Ama ben özellikle geri durdum. Yoksa bu bir hobi sanatına dönüşebilirdi. Heyecanlandığım diğer projeleri öteleyebilirdi. Konforcu anlayış kişisel gelişimimiz önündeki en büyük engel.
Neredeyse her gün birkaç proje maili düşüyor postama. Hatta geçen Adidas, Türkiye'deki etkinlikleriyle ilgili görüşme talebinde bulundu. Antalya'daki Gloria Otelleri ile kurumsal kimlik tanıtımlarında kullanmak üzere bir video projesi için görüşüyoruz. Hem yerel hem uluslararası birçok proje var. Ama yerel olması daha çok sevindirici. Bursa Devlet Tiyatrosu'nun sahneye koyacakları beş perdelik bir gösterisi var.Perde geçişlerinde sahneye yansıtacakları bir teaser için birkaç gündür görüşüyoruz. Milano'da devlet tiyatrosunun havuzunda ebruyu bir performans olarak uygulama planımız var.
Devlet tiyatrosunun 60 metrekarelik havuzunda performans sergileyeceğim. Suyun nasıl kıvam alacağı, kumaşın veya kağıdın üzerine nasıl alacağımız, boyanın suyun üzerinde kırılması gibi birçok sorun var. Vantilatör kullanmamız gerekiyor, subazlı boya yerine yağlı boya kullanmayı düşünüyorum kırılmaması için. Yaşanacaklara dair bir sunum hazırladım. Yakın bir zamanda on metrekarelik bir alanda deneme yapacağız. Su çekildikten sonra paftaya dönüşecek ve resim havuzun tabanında kalacak.
Kesinlikle öyle. Açıkçası elimizdeki malzemenin ilk önce videoya uyarlanıyor olması böyle bir fikir oluştururken sonra bu videonun ne kadar kıymetli bir etkisinin olduğunu fark etme fırsatı buldum ve o sayede hem montaj programlarını hem kamera açılarını tanıdım. Bu resim yapmaktan daha çok heyecanlandırıyor beni. 15 yıl resim yapıyorum ama beş yılda yaşadığım haz daha fazla.
Gelenekte kaçınılmaz olarak bayatlamak ve ilgi azalması gibi tehlikeler var. Yıllar önce bir minyatür hocama 'Hocam artık bizim gözlerimiz çekik değil. Neden bugün hala yapılan minyatürlerin hepsinde gözlerimiz çekik resmediliyor?' diye sormuştum. Biyoloji bile değişiyorken neden geleneğimiz evrilmesin. Ebru için de bu geçerli. Velev ki lale yapmayı seviyorsunuz ama bunu hala kağıda hapsediyor olmanız makul değil ki. İnsanlar artık fotoğrafa bile o kadar uzun süre bakmıyor. GİF'lerin ve kısa videoların dünyasında yaşıyoruz. Yaptığımız şey çok doğru olmayabilir, sanata zarar veriyor da olabiliriz. Bu yaptığım yanlış en kötü ihtimalle daha iyi doğruların ortaya çıkması için bir sebep olur. 300'den fazla 'yıllardır aklımdakini yaptınız' diyen mail aldım. Demek ki birinin bu hatayı veya doğruyu yapması gerekiyordu. Bu yaramazlığın hatalı bile olsa daha iyi bir doğru için en azından bir referans olabileceği ihtimalini düşünüyorum. İhtimal diyorum çünkü bir iddiam yok gerçekten.
Açıkçası misyon üstlenmek konusunda çekimserim. Misyon her zaman insanı kendisine seçmiş olduğu etiketle sınırlıyor. Üç yıl sonra bir sinema filmi çekmeye kalksam ebruyla ilgili bir mesaim kalmasa hiç gocunmam. Bütün uluslararası haber portallarında bu sanatı temsil ettiğimi görüyorum. Dünyanın her yerinden Türk sanatını öğrenmek isteyen insanlara benim videolarımın vesile olduğunu duyuyorum. Kişisel olarak bu misyonun bana çok ağır geleceğini düşünüyorum.
Böyle bir tekniğin işlevselleştiği birçok referans görüntü var aklımda. Ebru sinemaya yardımcı bir araç mı olmalı başlı başına mı kullanılmalı sorusu var. Ebrunun animasyona dönüşebilme ihtimali yıllardır düşündüğüm bir konu. Böyle bir talep bana hiç gelmese bile ben kendi heyecanım için istiyorum bunu. On dakikalık bir kısa film bile olsa yapmak isterim. Sürekli bunun fırsatını kolluyorum.
Garip Ay müstear bir isim sanılıyor. "Bu Garip Ay sanatı değil mi?" diyenler oldu. İnsanların ebruyla arasında o kadar mesafe varmış ki böyle bir yanılgıya kapıldılar. Tahminimden çok fazla tevazu gördüm, özellikle yurt dışında. Bu sanat dünyanın çok farklı yerlerinde farklı şekillerde yapılıyor. Japonya'da daha kıvamsız bir suyla, Venezuela'da cıvık boyalarla tuvaller yapılıyor. 17. yüzyılda tüm Avrupa'ya yayılmış bir Türk ebrusu anlayışı var. Türkiye'de olduğu kadar başka bir yerde önemsenmemiş, her ülkede 3-4 sanatçıyla sınırlı kalmış. UNESCO, geçen sene taşınamayan kültürel miraslar listesinde ebrunun Türkiye'ye ait olduğunu tescilledi.