10 yaşında sırtını insanlığa dönen çizgi karakteri “Hanzala” ile Filistin direnişinin sembol isimlerinden biri olan Naci El Ali, bundan 30 yıl önce Londra'da düzenlenen bir suikast sonucu öldürülmüştü. Ellerini arkada buluşturmuş, sessizce olayları protesto eden Hanzala yetim kalsa da Ali'nin özgürlük mücadelesi ve fikirleri en yakın arkadaşı tarafından yaşatılmaya çalışılıyor. Naci El Ali'yle Kuveyt'te aynı gazetede çalışan en yakın arkadaşı Iraklı ressam Hani Mazhar ile Kudüs Platformu ve Marmara Üniversitesi tarafından organize edilen "Osmanlı Döneminde Kudüs Uluslararası Sempozyumu" vesilesiyle bir araya geldik. Eski günleri hasretle yad eden Mazhar, " Ali, hem ülkesi Filistin’den hem de İsrail gibi pek çok ülkeden ölüm tehditleri alıyordu. Bu nedenle eserlerini bana emanet etti” diyor.
Naci'yle 70'li yıllarda Kuveyt'te tanıştık. Onunla birlikte Kuveyt'te Al Qabas Gazetesi'nde çalıştık. O günlük karikatür çizerken ben haftalık karikatür çizerdim. Onun karikatürleri için okurlar gazeteye arka sayfadan başlardı. İş dışında da çok sıkı bir arkadaşlığımız vardı. İkimizin dünyaya bakışı, rüyaları ve gönül dünyası aynıydı.
Onun insanlığı karükatüristliği kadar çok iyiydi. Sanatı kadar şahsiyeti de mükemmel bir insandı. Çok sakin biriydi. Tane tane konuşurdu. Ne zaman ki mevzu Filistin olsa bir volkan gibi patlardı. Onunla her şeyi paylaşırdım. Şimdi de ailesiyle sıkı dostluğumuz devam ediyor. Ailesi şu an Londra'da yaşıyor ama diğer akrabaları dünyanın farklı bölgelerine dağılmış durumda.
Naci,ofiste bulunmaktan nefret ederdi. Ofise fazla uğramazdı. Sadece benimle konuşmak için gelirdi. O, karikatürlerini geceleri evinde çizerdi. O an dünyada hangi sorun varsa ona odaklanırdı. Ama en çok Filistin'deki zulmü işlerdi. Zulmü çok içerlediği için hep bunun üzerinde durdu ve onun eserleri tüm dünyaya yayıldı.
O, sadece Filistin'i düşünürdü. Filistin'den başka bir derdi yoktu. Hayatını Filistin davası üzerine şekillendirmişti. Örneğin araba kullanırken de aklı Filistin'deydi. Arabayı durdurur, hemen aklına geleni çizerdi. Bir keresinde alışveriş yapmak için markete gitmiştik. Meyveleri bile çürük seçer, hiçbir şeye dikkat etmezdi. Onun Filistin dışında hiçbir şey dikkatini çekmezdi. Hayatı sadece karikatür çizerken muntazamdı. Günlük yaşamı oldukça karmaşıktı.
Avrupalılar, onun karikatürlerini işlediği konular üzerinden değil de çizimleri üzerinden değerlendirir ve sanat olarak ele alırlardı. Hatta onunla ilgili bir de kitap çıkardılar ama ona hayranlık duyanlar olmadı. Naci'nin fikirlerini önemsemediler. Ama bir keresinde Amerikalı bir bakan "Ben Arap siyasetini Naci'nin karikatürerinden okuyorum" demişti.
Ne yazık ki yok. Oğlu şu an üniversitede bilgisayar mühendisliği bölümünde okuyor. Babasının eserlerine sahip çıkıyor ama karikatür çizemiyor. Bu biraz da yetenek işi diye düşünüyorum.
Evet... Öldürüleceğini hep söyler dururdu. Bir gün akşamüstü saat 4'te beni aradı. Sesi çok telaşlıydı ve beni çağırdı. Ofise gittim. Odamız çok küçüktü. Bir misafirimiz gelcek dedi. Sonra içeri boyumun iki katı kadar iri yarı bir adam girdi. Yaklaşık iki saat boyunca konuştular. Ben de onları seyrettim ama ne konuştuklarını anlamadım. Naci, o adamın kendisini öldüreceğini düşündüğü için beni de yanına çağırmıştı. Gelen kişi de Arafat Cemiyeti'nin El Fetih örgütündendi. Örgüt, bu adamla Naci'ye bir mesaj yollamıştı. Adamın heybeti, söyledikleri üstü kapalı bir şekilde "Seni öldürürüz" tehdidiydi. Naci,ayrıca Filistinli yazar ve şairlerden de tehditler aldığını anlatırdı bana. Hatta bu tehditler bazı şiirlere ve hikayelere de konu olmuştu.
Tabii ki çok üzüldüm ama şaşırmadım. Onu Kuveyt'ten Londra'ya ben yolculamıştım. Bana "Beni öldürecekler" demişti. Kuveyt hükümeti de Naci'yi tehdit ediyordu. Ona, "Kuveyt'ten çıkmazsan seni öldüreğiz" demişler. Londra'ya gittiğinde de sürekli telefonlaşırdık. Ben de Londra'ya gitmeye karar vermiştim ki ben gitmeden onun ölüm haberi geldi. Onu bir daha göremedim. Naci, Mossad tarafından vurularak öldürüldü. Filistin'in acısını karikatürleriyle tüm dünyaya duyurduğu için siyonistler yaşamasını istemedi.
Öleceğini anladığı için eserlerini bana emanet etmişti. Ben de onları ailesine ulaştırdım. Şimdi hepimiz Naci'nin eserlerine ve fikirlerine sahip çıkıyoruz.
Özgür bir Filistin idi onun en büyük hayali. Eminim karikatürlerini sergileyeceği büyük bir galeri açmak isterdi. Onunla sürekli sanat konuşurduk. Renkleri, çizgileri ve çoğu zaman Filistin'i...
Hayır, görmüyor. Onların aklına İslam sanatları deyince sadece eski olan sanat geliyor. Eğer bir şey yeniyse onlara göre o bize ait bir şey değil. Yeni bir şeyin İslam topraklarından çıkacağına inanmıyorlar. Biz de modern sanatçılarımızı onlara sunamıyoruz. Bu da bizim kusurumuz.
Bizim bir mekanımız yok ne yazık ki. Kıyıda köşede bu işlerimizi yapmaya çalışıyoruz. Bizim büyük sanat galerilerimiz ve merkezlerimiz yok. Önce bunu elde edip, birlik olmamız lazım. Şu an dünyada her alanda bir yıkım var. Bu yıkıma sanatla direnmeliyiz. Batı'nın bizi takdir etmesini beklemek yerine işimize bakıp var gücümüzle çalışmalıyız.
Onun her bir eseri üzerimde farklı tesirler yapıyor. Örneğin ben Güzel Sanatlar Fakültesi mezunuyum. Ama Naci, hiçbir eğitim almamıştı. Buna rağmen böyle eserler ortaya çıkarması beni çok etkiledi. Şüphesiz benim sanatımı da etkiledi.
Evet. Bundan 10 yıl önce Naci'nin karikatürlerinin bir kısmını bir kitapta toplamıştım. O kitap, İngilizce, Fransızca ve İtalyanca gibi dillere çevrildi. Şimdi sırada bunu Türkçe'ye çevirmek var. Yeryüzünde onu tanımayan kalmasın istiyorum. Siyonistler onun fikirlerinin ölmesi için uğraştılar. Ama Hanzala yaşıyor, Hanzala baki kalacak. Günümüzde Arap dünyasında hala Naci'nin karikatürlerinin yayınlanmasına izin verilmiyor. Eserlerine sansür devam ediliyor.