İsrailli perküsyon sanatçısı Yinon Muallem uzun yıllardır İstanbul'da yaşıyor. Burada birbirinden kıymetli müzisyenlerle çalışıp çok güzel albümler kaydetti. Muallem'in İstanbul'a ilk ziyareti 1999 yılında oluyor. Turistik amaçlı. İsrail'de başladığı müzik kariyerine dünyanın herhangi bir yerinde sürdürmeyi düşünün Muallem, Türkiye'yi seçiyor. Çok sevdiği Türk stili ud çalmayı da Yurdal Tokcan'dan öğreniyor. Muallem, şimdilerde Beyoğlu'nda açtığı müzik okulunun heyecanını yaşıyor. İsrail'de İbranice yayınlanan İstanbul- Tel Aviv kitabı da Türkçe'de yayınlanmak için gün sayıyor. Muallem'le bir araya gelip tüm yolculuğunu konuştuk. Türkiye'ye yerleşeli 14 yıl olduğunu söyleyen Muallem, "İsrail'e gidip Türkiye'yi anlattım. Türkiye'dekilere İsraillileri anlattım. Siyasi olarak bir çatışma olabilir ama insanlar arasında sorun olmadığını anlattım. Bir misyoner gibi yaşadım" diyor.
Evde amatör bir ud vardı. Arada onu çalmayı deniyordum. Sonra İsrail'de Arap udilerden ders almaya başladım. Arap udu daha büyük ve bir ses aşağıda. Farklı. Yavaş yavaş öğrendim ama sonra bir gün Türk stilini dinledim ve çok daha hoşuma gitti.
Yurdal Tokcan'ın ud taksimi beni çok etkiledi. O zamanlar o kadar meşhur değildi. Kadıköy'de ud yapımcısı bir arkadaş vasıtasıyla bağlantıya geçtim.
İlk ziyaretten sonra Türk müziği dinlemeye başladım. Ama sadece Osmanlı değil yeni müzikler de dinledim. Kudsi Ergüner, Balık Ayhan, Kardeş Türküler, Burhan Öçal, Erkan Oğur... Anlayacağınız farklı tarzlar da dinledim.
Bilmiyorum. O zamanlar benim için her şey rüya gibiydi. Büyülenmiştim. Sonra bir yeteneğimi keşfettim. Ben tam da Türk müziği gibi besteler yapıyorum. Makamsal müzikler yazıyorum. Ben herhangi bir okula gitmedim. Kendim araştırıp öğrendim. Nasıl yaptım bilmiyorum ama 2002'de evde otururken Hüzzam Saz Semaisi yazdım.
Hayır, nota biliyordum. Ama Türk makamını kendim çalışa çalışa öğrendim. Çok derin bir sevgi vardı çünkü içimde. Ben burada olmamın bir nedeni olduğunu düşünüyorum. Tesadüf veya gelişigüzel burada değilim. Benim için yazılmış bir kader gibi. Çünkü neden Paris, New York, Londra değil de İstanbul... Sadece müzik için de gelmedim. Sadece müzik için burada olduğumu söylersem basitleştirmiş olurum.
14 senedir buradayım. Biraz da Türk gibi hissediyorum. İlk yıllar turist gibiydim. Şimdi burada yabancı değilim. Türkiye'de neler oldu, neler yaşandı hepsini biliyorumn. Türk kültürünü daha iyi biliyorum ve sonunda Türk vatandaşıyım. Türk pasaportu ve kimliği aldım bu sene.
Açık konuşayım bu seneler ben hem İsrail tarafında hem Türkiye tarafında hep dar kafalı insanlarla görüştüm. İstanbul'da bir taksiye biniyorum. İsrailliyim deyince başlıyor yok siz şöylesiniz yok böylesiniz demeye. İsrail'e gidiyorum. Türkiye'ye yerleştiğimi öğrenenler vay Erdoğan böyle vay Türkler şöyle... Ben her zaman iki kültür arasında arabulucu oldum. İsraillilere Türkiye'nin güzelliklerini, Türklere de İsrail'in güzelliklerini anlattım. Siyasi olarak iki devlet arasında çatışmalar olabilir ama insanlar arasında sorun olmadığını anlattım.
Dinle ilgili değildi. Ancak bir gün müezzin sesi çok ilgimi çekti. Çok farklı geldi.
Yok.
Düşündüm ama ihtiyaç görmedim. Dine saygı duyuyorum ama çok önem vermiyorum. Yunus Emre ne demiş: "Elif okuduk ötürü/ Pazar eyledik götürü/ Yaradılanı hoş gördük/ Yaradandan ötürü."
Oğlumuza her bayramı anlatıyoruz. Ben İbranice konuşuyorum annesi Türkçe, arada da İngilizce konuşuyoruz. Çocuklarımıza baskı yapmıyoruz din konusunda. Onlar büyüyüp karar verecekler. Evde bir hoşgörü ortamı var. Hoşgörüyü bazı Türklerden öğrendim.
Aslında burası dövme dükkanıydı. Arkadaş dükkanı boşaltıp başka bir yere taşınınca stüdyo olarak bize verdi. Ben de burası aynı zamanda neden mütevazı bir müzik okulu ol-masın dedim. Ortadoğu perküsyon, beden perküsyon, bas gitar, ritim, ud dersleri olacak. Hakan Gürbüz, Gizem Sucu, Mert Demircioğlu benimle birlikte dersler verecek.
Evet. Ta Ki Dum diye bir müzik grubumuz var. Lansman konserine geçen ay yaptık. Hakan Gürbüz ve İsmail Altunbaş ile kurduğumuz bir grup. Bir de birkaç senedir hayalini kurduğum bir fikrim var. Önümüzdeki Mayıs Haziran gibi uluslararası bir ritim festivali yapmayı planlıyoruz. Ritmin Sesi veya İstanbul'un Ritmik Sesi olacak. İsrail, İtalya, Fransa, İspanya, Hindistan ve Türkiye'yi kapsayan bir festival.