|

"'Kore yarımadası' ve 'Basra Körfezi'nde hava ısınıyor"

Yeni Şafak yazarlarının Türkiye ve dünyadaki gündeme dair analizlerini sizler için özetledik... Abdullah Muradoğlu köşesinde Asya, Basra ve Balkanlar'daki gelişmeleri analiz etti. Hayrettin Karaman, Hasan Öztürk, Merve Şebnem Oruç ve Ömer Lekesiz de gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu.

Yeni Şafak
09:08 - 2/07/2017 Pazar
Güncelleme: 09:32 - 2/07/2017 Pazar
Yeni Şafak
​Hayrettin Karaman, Merve Şebnem Oruç, Abdullah Muradoğlu, Hasan Öztürk ve Ömer Lekesiz.
​Hayrettin Karaman, Merve Şebnem Oruç, Abdullah Muradoğlu, Hasan Öztürk ve Ömer Lekesiz.

Abdullah Muradoğlu, Hayrettin Karaman, Hasan Öztürk, Merve Şebnem Oruç ve Ömer Lekesiz'in yazılarının en dikkati çeken bölümleri:

ABD’nin 'küresel sorumluluk' anlayışı


Sıcaklıkların kavurucu olduğu bir dönemdeyiz.  Ülkeler coğrafi konumlarına göre bu sıcaklıklardan paylarını alıyorlar. “Küresel ısınma” dünyadaki yaşamın geleceğini tehdit eden en ciddi tehlike. Tarihçiler iklim değişikliklerinin ülkeler bazında ne tür gelişmelere yol açtığını araştırıyorlar. Sam White’ın “Osmanlı’da İsyan İklimi” kitabı bu araştırmalardan birisi. White 17. Yüzyıl'da Osmanlı’da zuhur eden “Celali İsyanları”nı kuraklık bağlamında inceliyor. White’a göre, “Küçük Buzul Çağı” denilen küresel iklim değişmesi Osmanlı’nın iktisadi ve sosyal düzenini alt üst eden isyanlara yol açarak devleti yıkımın eşiğine sürükledi.Dünya 17. Yüzyıl'dan çok daha kötü şartlar içinde. Kırsal nüfusun azalması, nüfusun giderek ‘büyük şehir’ adı verilen alanlarda yoğunlaşması gıda ve su güvenliğini ciddi boyutlarda etkiliyor. Ülkeler barınmadan beslenmeye,  sağlıktan güvenliğe bir dizi sorunla yüz yüzeler. Kapitalizm “genetiği değiştirilmiş gıda ürünleri”yle insanın biyolojik yapısını da bozuma uğratıyor. Beslenme alışkanlıklarının değişmesi obezite, şeker hastalığı ve diğer kronik hastalıkları etkiliyor. Tohum, ziraî ilaç ve insan sağlığı için harcanan paralar ekonomilere ağır yükler bindiriyor. Dünyada 570 milyondan fazla çiftçi olmasına rağmen, beş on kadar şirket, işlenmiş gıdalara yönelik küresel talepleri tarladan market zincirlerine kadar kontrol ediyor.


Şimdi bu Lut kavminin Kur’an’daki anlatımına bakalım


Başta Avrupa olmak üzere dünyada birçok ülke eşcinsellerin evlenmelerini yasal hale getirdi. İşte bu ülkeler:Hollanda, Belçika, Kanada, İspanya, Danimarka, Norveç, İsveç, Portekiz, İzlanda, Fransa, İngiltere ve Galler, Lüksemburg, İrlanda, Arjantin, Uruguay, Amerika Birleşik Devletleri, Meksika, Almanya. Bu sapıklar zincirine katılan son ülke Almanya oldu. Yasayla birlikle eşcinseller evlenmenin yanı sıra evlat da edinebilecekler. Angela Merkel, siyasi çıkar sebebiyle oylamanın gerçekleşmesini sağlamış, ancak kendisi yasaya karşı oy kullanmış. Yasa 393’e karşı 226 oy gibi büyük bir farkla kabul edilmiş. Merkel, 24 Eylül’deki genel seçimden önce bu yasayı çıkararak rakiplerinin elindeki önemli bir kampanya kozunu kendi lehine çevirmeyi hedeflemiş olmalıdır. Eşcinsellerin evlenmesini yasal hale getiren ülkelerde elbette bunu istemeyenler, Almanya’da olduğu gibi parlamentolarda aleyhte oy verenler de var, ancak eşcinsellerin ve sınırsız özgürlükçülerin sesi bunları bastırıyor ve giderek Lut kavmi dünyada 18 ve Avrupa’da 13 ülkede hortluyor. Bu gidişin sonu muhtemelen Lut kavminin sonu gibi fiile uygun bir genel kriz, afet ve felaket olacaktır.


'Haşhaşiler' ve 'üst akıl' tanımları


Türkiye’yi yıllardır meşgul ediyorlar… Gündemi kilitliyor ve belirliyorlar. Her defasında birilerinin arkasına sığınıp o sığındıklarının omuzundan karşıya ateş ediyorlar. Hiç yekten çıkıp, ne istediklerini, ne talep ettiklerini dillendirmiyorlar. Çünkü münafıklığı ve ikiyüzlülüğü yaşam biçimi haline getirmişler. Darbe yapmaya bile kalkıştılar onu bile adam gibi itiraf edemediler!Tek bir amaçları var, Türkiye’nin geleceğini “üst akıl”a peşkeş çekmek! Türkiye’nin geleceğini karartmak için Türkiye düşmanı ne kadar aktör varsa onlarla işbirliği yapıyorlar, gönüllü fedailiğe soyunuyorlar. “Tayyip Erdoğan’ın uluslararası dolaşım süresi bitti”düşüncesini öyle bir satın aldılar ki sormayın! O günden sonra ibadetle uğraştığını sandığımız “alttakiler” gece gündüz “beddua seansları” düzenlediler. Ölsün diye tesbihat çektiler. Ortadaki ticaret erbabı sandıklarımız, paraları Türkiye karşıtlarına akıttılar. 


'Adalet' konusunda sıkıntımız olmadığı anlamına gelmiyor


Beş yıl önce geçirdiğim kaza sonrası ayak bileğimden ameliyat oldum. Aylarca kıpırdamadan yattım. Tarifsiz bir acı yaşıyordum, “Sanki içeride bir şey etimi deliyor” diyordum. Ameliyatı gerçekleştiren doktorsa bu ıstırabımın fiziksel bir nedeni olmadığını, kendi kendime kurduğumu, sorunumun psikolojik olduğunu iddia ediyordu. Doktor ya işte, o işin tahsilini yapmış, “Muhakkak benden iyi biliyordur” diyor, susuyor ve geçmesini bekliyordum. Günler geçti, haftalar geçti.Derken doktor hazretleri bir gün tatile gitti, geri dönmedi. Kontrol vakitlerim geliyor, geçiyor, ama o bir türlü dönmüyordu. Başka bir doktora gitmekten başka çarem yoktu. Kaza sonrası adeta ayağım elimde bir halde apar topar hastaneye götürülmüş ve o halde hiçbir şey düşünemez vaziyette ameliyata alınmıştım. Bu sefer araştırma fırsatım vardı, İstanbul’un en iyi ortopedi ve travmatoloji uzmanlarından birini tercih ettim. Ben ayağımdaki alçının ve bir kısmı dışarıda olan vidaların alınacağı, ardından fizik-tedavi sürecinin başlayacağı bir döneme gireceğimi düşünürken profesör pat diye, “Bu ameliyat olmamış” deyiverdi. Şaka yapmadığını fark ettiğimde ayağımın altındaki yer kaydı. Beni her şeyin en baştan tekrarlanacağı korkunç bir dönem, eğer acele etmezsem giderek kötüleşecek olan kalıcı bir sakatlık süreci bekliyordu. Emin olmak için bir doktora daha gittim. O da lafı kıvırmadı ve aynısını söyledi. Allah’ın hakkı üçtür dedim, bir üçüncüye daha göründüm, o da aynı şeyleri tekrar etti. Ameliyatımda uygulanan prosedür tartışmaya açık olmayacak şekilde yanlıştı.


Kıble Camii’ne inebildiğimi söylersem...


1 Temmuz Cumartesi, KudüsBu yazıyı yazmaya başladığımda, Gazze’den, Filistin yönetiminin nakline izin vermediği on üçüncü hastanın da vefat haberi geldi. Elektrik kesintisi ve tıbbi abluka üzerinden İsrail ile Filistin yönetiminin adeta Gazze’ye en büyük zulmü kim yapacak yarışına girmelerinin çoklu nedenlerini ve kahredici sonuçlarını anlatacak bir gazeteci mutlaka çıkacaktır. Ben köşe yazısı formatına bağlı kalarak, düşündükçe vicdan yüküne dönüşen ferdi bir çelişkinin altını çizmek istiyorum: El-an, Beytü’l-Makdis’e erişimimi kolaylaştırdığı için kalmayı tercih ettiğim  Sahira ve Şam kapılarının yakınındaki bir otelin teras katında sabah kahvemi yudumlarken, bir taraftan da bu yazıyı tamamlamaya çalışıyorum.


#​Abdullah Muradoğlu
#Hayrettin Karaman
#Hasan Öztürk
#Merve Şebnem Oruç
#Ömer Lekesiz
7 yıl önce