|

"Nasıl bir Diyanet?"

Yeni Şafak yazarlarının Türkiye ve dünyadaki gündeme dair analizlerini sizler için özetledik... Yusuf Kaplan köşesinde Dinayet'in rolüne işaret etti. Hayrettin Karaman, Faruk Beşer, Hasan Öztürk ve Hatice Karahan da gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu.

Yeni Şafak
09:06 - 4/08/2017 Cuma
Güncelleme: 09:17 - 4/08/2017 Cuma
Yeni Şafak
Yusuf Kaplan, Hayrettin Karaman, Hatice Karahan, Faruk Beşer, Hasan Öztürk.
Yusuf Kaplan, Hayrettin Karaman, Hatice Karahan, Faruk Beşer, Hasan Öztürk.

Yusuf Kaplan, Hayrettin Karaman, Faruk Beşer, Hasan Öztürk ve Hatice Karahan'ın yazılarının en dikkati çeken bölümleri:

Diyanet'e düşen tarihi rol

Tam da küre ölçeğinde yaşanan anlam krizinin her şeyi izâfîleştirdiği, anlamsızlaştırdığı ve bitirdiği; bütün dünyada değerlerin yerle bir olduğu, sosyal yapıların çatırdağı, ailenin bittiği; dinin hayattan çekildiği; futbol, müzik, medya, kısacası, kültür endüstrisinin ayartıcı din-dışı kutsallıklar’ının insanlığı büyük bir ontolojik felâketin ve manevî boşluğun eşiğine sürüklediği bir zaman diliminde.. insanlığın, İslâm’ın yeniden insanca ve hakça bir dünya kurulmasını sağlayacak değerlerine ekmek kadar su kadar ihtiyaç hissettiği bir yok oluş mevsiminde.. bizim kurucu kaynaklarımızı zayıflatmamız değil güçlendirmemiz gerekiyor…Eğer Türkiye, anlam krizini yenecek, insanlığın gönlünü fethedecek irfan tecrübemize dayalı bin yıllık medeniyet ilkelerimizi dünyaya ulaştırırsa, tarihi biz şekillendiririz yeniden. İşte burada Diyanet’e tarihî roller düşüyor…

2. Cami cemaati.

Gülen hareketinin içyüzü hakkında çok önceden bilgi sahibi olduklarını ve bunu açıkladıklarını duyuranlar bulunmakla beraber o tarihlerde örgüt kendini suret-i haktan göstermeyi becerebildiği, ithamları da bir şekilde etkisiz kılabildiği için genel olarak faydası zararından çok olarak kabul edildi ve şakirt olmayan Müslümanlar tarafından da fayda yönünden desteklendi. İyi niyetle destekleyenler arasında zamanın devlet başkanından temizlik işçisine kadar pek çok insanımız vardır. Muhalefetin ikide birde “siyasi ayak”tan bahsetmeleri bu bakımdan anlamlı değildir; elbette o tarihlerde destekçiler arasında bazı siyasetçiler de vardır ve bu normaldir.Destekçilerin suçlu, hatalı kusurlu sayılmalarının sağlam bir tarihini ortaya koymak gerekiyor. Resmi ve adlî açıklamalar 17 ve 25 Aralık operasyon teşebbüslerini işaret ediyor. Şu halde bu tarihten itibaren desteğini çekmeyenlerin, sonu darbe teşebbüsü ile biten gidişte etkili oldukları ve suça iştirakleri söz konusudur; tahkiki ve gerçek suçluların cezalandırılması işi ise yargıya aittir.

Sünnetullahı değiştiremeyeceğimizi bilmek zorundayız

Bu sıralar Müslümanların geri kalma sebepleri üzerinde çalışıyorum. Genel prensiplerden söz etmiştim. Şimdi en başa dönüp olayları adım adım izleyelim.Müslümanlar ashaba dil uzatmaktan sakınırlar. Bu aynı zamanda bir İslam edebi ve bir saygı meselesidir. Resulüllah, ashabıma kötü söylemeyin buyuruyorsa ona olacak saygının gereği, onların hiç birine kötü söylememektir. Ehlisünnetten olmanın temel prensiplerinden biri budur. Ancak yine Sünni gelenek, sahabenin hatasız olmadığında da ittifak etmiştir. Dolayısıyla onların yaşadıkları olayları edeple tahkik etmek ve onlardan halimiz ve geleceğimiz adına dersler çıkarmak, onlara kötü söylemek değildir, görevdir. İslam toplumunun ilk yıllarında maddeten ilerlemeye devam ederken manen darbe almaya başladığı ilk olaylar Hz. Osman Efendimizle birlikte başladı. Sonra Hz. Ali Efendimiz (ra) döneminde Cemel ve Sıffîn vakalarıyla birbirleriyle savaşmaya kadar gitti. Nihayet Hariciler ayrılıp İslam’da ilk fırkayı oluşturdular. O halde gerilemenin ilk sebebi, işte bu parçalanmadır. Oysa Allah öyle olursa böyle olacağını haber vermişti. ‘Allah’a ve Resulü'ne itaat edin, birbirinizle çekişmeyin yoksa korku ve zaafa düşersiniz, rüzgârınız/gücünüz, iktidarınız, devletiniz gider. Sabredin, çünkü Allah sabredenlerle beraberdir’ (Enfal 46).


“Ezanlar okunsun, selalar okunsun”

"Herkes kendi meşrebince ‘15 Temmuz gecesi ne olup bittiğini’ yazıp çiziyor diye başlayan cümlelerimin sonuna şu soruyu eklemiştim 
,“Darbeyi bastırmak an meselesi” dendikten sonra Külliye’nin önünde ve 15 Temmuz Şehitler Köprüsü’nde kaç insanımız şehit düştü? “15 Temmuz’da birkaç darbe teşebbüsünün birden yaşandığına inananlardanım. Bu inancımı destekleyecek de epeyce malzeme var sanırım” diye de bitirmiştim yazıyı. Salı gününden bu yana sorduğum sorunun ne kadar yerinde olduğunu gösteren emarelere şahit oldum. Dahası, sorduğum soruya cevap Çarşamba günü bir Hürriyet yazarından geldi. Şöyle yazdı:

Meyilli olduğu, malumlarınız…

1 ay evvel bu köşede, Haziran ayında gevşeyen enflasyonu işlemiştim. O vakit “bekliyoruz” dediğim Temmuz iyileşmesine dair veri de, işte dün çıktı geldi: Manşet enflasyon Temmuz ayında, Şubat itibariyle takıldığı çift haneyi terk ederek %9,79 oldu. Haziran’ı hatırlayacak olursak, grafik %10,90’a işaret ediyordu.Bu aşağı yönlü gelişmenin şüphesiz moralman pozitif bir karşılığı varken, işin idealini ve sürdürülebilirliğini sorgulamaktan vazgeçmek de mümkün değil.  İşte bu nedenle, bugün geldiğimiz noktayı incelemekte yarar var. GEVŞEMEYİ SÜRDÜRDÜ Öncelikle, enflasyon nasıl oldu da gevşemesini sürdürdü diye bir bakalım dilerseniz. Bu noktada, söz konusu gerileme hikâyesinde en belirgin rolün gıda fiyatlarının üzerinde olduğunu söylemek mümkün... Nitekim Haziran’da %14,34 olan gıda ve alkolsüz içecekler yıllık enflasyonu, Temmuz’da %10,07’ye gevşemiş durumda. Temel nedeni ise, işlenmemiş gıda grubundaki taze meyve-sebze klasmanında hatırı epey sayılır bir yavaşlamanın cereyan etmesi… Bunun yanı sıra, alkollü içecekler ve tütün fiyatlarındaki tırmanışın da, bu dönemde vites küçülttüğünü görüyoruz. İşte böylelikle bu iki grubun yıllık enflasyona katkısı zayıflayarak Temmuz’da karşımıza iniş yapan bir manşet çıkartmış bulunuyor.

#Yusuf Kaplan
#Hayrettin Karaman
#Faruk Beşer
#Hasan Öztürk
#Hatice Karahan ​
7 yıl önce