|

"TEOG sınavına girecek"

Yeni Şafak yazarlarının Türkiye ve dünyadaki gündeme dair analizlerini sizler için özetledik... Mehmet Acet köşesinde "TEOG çocuğu" başlıklı yazısını kaleme aldı. Yasin Aktay, Aydın Ünal, Zekeriya Kurşun ve Erdal Tanas Karagöl de gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu.

Yeni Şafak
08:58 - 18/09/2017 Pazartesi
Güncelleme: 09:12 - 18/09/2017 Pazartesi
Yeni Şafak
Erdal Tanas Karagöl, ​Zekeriya Kurşun, Yasin Aktay, Aydın Ünal, Mehmet Acet.
Erdal Tanas Karagöl, ​Zekeriya Kurşun, Yasin Aktay, Aydın Ünal, Mehmet Acet.

Mehmet Acet, Yasin Aktay, Aydın Ünal, Zekeriya Kurşun ve Erdal Tanas Karagöl'ün yazılarının en dikkati çeken bölümleri:

TEOG meselesi

Bir gün asansörde kendisiyle karşılaştığımızda durulmuş, çocukluktan malulen emekliye ayrılmış, yapılan şakalara ayıp olmasın diye hafiften gülümseyerek karşılık veren bir çocukla karşılaştık. Oydu evet. Anlık tespitlerde benden çok daha başarılı olan hanım, “O artık TEOG çocuğu oldu” dedi. Hafta sonu hayatımın en radikal kararlarından birini alıp, çocukların gittiği okuldaki veli toplantısına katıldım. Bu yıl, ellerinizden öper, bizim de TEOG çağına gelmiş bir oğlumuz var. Anne ve babadan oluşan ‘Aile Meclisimiz’, kendisiyle ilgili temel tutum olarak sınavlar, ödevler, okul disiplini gibi konularda bir denge politikası izlemeye çalışıyor.

Diyalog bile kurmanız mümkün değil

Bakıldığında Türkiye terörle mücadelesinde demokrasiden taviz vererek başarı kaydediyor değil. Üstelik terörle mücadele ederken Kürt sorununu da giderek mazide bırakan bir özgüvenle ve iç barışı pekiştirerek hareket ediyor.Yıllarca bize terörü, Kürt sorununu aynı emrivaki paketi içinde sunan bir zihniyete şartlandırıldık. Kürt sorunu çözüldüğünde terör de bitmiş olacaktı. Kürt sorunuyla ilgili gereken bütün ciddi adımlar atıldı. Asimilasyona son verildi. Kürt kimliği devlet tarafından tanındı ve Kürtlerin bu ülkenin birinci sınıf vatandaşı olduğu kelimesi kelimesine telaffuz edildi. Kürtçe üzerinde hiçbir yasak kalmadığı gibi TRT dünyanın en otantik, en sahih Kürtçesiyle adeta Kürt kültürüne hizmet eden bir yayın politikasını devletin tam desteğiyle başlattı ve devam ettiriyor. Kürtler zaten Türkiye’de herhangi bir TC vatandaşının faydalanabildiği her türlü hizmetten ve haktan hiç kimseden eksik kalmayacak şekilde faydalanıyor. Kürtler ülkenin hem coğrafi hem içtimai bakımından her yerinde herkesle eşit olarak var olabilmekteler. O yüzden Türkiye’nin Kürt sorunu bugün zannedildiği gibi İran’ın Kürt sorunundan daha ağır veya daha ciddi bir sorun değildir. Buna rağmen Kürt sorununu bahane eden, Kürt sorunuyla aynı paketle kendini dayatan sorun bitmiyorsa, sorunun başka bir sorun olduğu resmen kanıtlanmıştır.

“Devlet Kürtlerin doğal bir hakkıdır” diyorlar

Bu argüman ister istemez Devlet Bahçeli’nin 2011 seçimlerindeki “püskevit” konuşmasını hatıra getiriyor: “Evinizde çocuklar, televizyonun karşısına dizilmiş oturuyorlar, Karşınızda reklamlara çıkan çocukların ellerinde çikolatalar, püskevitler, birbirlerine ikram ediyorlar, birbirleriyle yiyorlar, şakalaşıyorlar. O çocuk aklından geçiriyor: Benim de bir çikolatam olsa, benim de bir püskevitim olsa diyor. ‘Anne bana niye almıyorsunuz?’ diyor, ‘bizde niye yok?’ diyor!”Kuşkusuz “püskevit yeme hakkıyla” “devlet kurma hakkı” aynı şeyler değildir. Hatta, “devlet kurmak” bir hak bile değildir. Üzerinde yaşadığı toprağı bağımsız bir vatan haline getirenler, egemenlikleri için direnenler, mücadele edenler ve zafer kazananlar devlet kurarlar. Devlet “doğal bir hak” olarak yansıtılamaz; alınamaz, verilemez. Masa üzerinde, haritalarla oynayarak, büyük planların dahilinde ve arkasına büyük güçleri alarak ilan edilenler “devlet” değil, olsa olsa “devletçik”tir, “devletimsi”dir, solukları uzun olamaz. İçinde yaşadığımız coğrafyanın 1 asır önce yaşadığı büyük felaketi görmezden gelip, “devlet bizim de hakkımız” masalıyla bir milleti maceraya sürüklemek sadece akıl tutulmasıdır.

Üniversitelerin Alan Çalışmalarındaki Yetersizliği

Ata yurtlarından Batı’ya doğru göç eden Türkler ilk siyasi teşkilatlarını Kuzey Afrika, akabinde Irak-Suriye’de kurdular ve sonrasında Anadolu’ya yerleştiler. Yani Türk Milleti Anadolu’da tutunma gücünü bu coğrafyalardan toplamıştır. Buradan aldıkları ile Anadolu merkezli bir dünya devleti kurabilmişlerdir. Türkiye Cumhuriyeti kurulurken de asıl destek buralardan gelmişti. Bu coğrafya Türkiye’nin tabii müttefikidir. Siyasette, bilimde ve hemen her alanda uzun zaman ihmal edilen bu coğrafya son yirmi yılda yeniden keşfedilmiştir. Peki bu keşfe rağmen bu coğrafyada kimler yaşamakta, hangi diller konuşulmakta, inançları, sosyal hayatları nasıldır, siyasi yapıları nedir gibi soruların cevabını kaç kişi bilmektedir ülkemizde. Ya da ne kadar doğru bilinmektedir. Kütüphanelerimizde bu konularda ürettiğimiz ne kadar kitap mevcuttur. Bu coğrafya ile ilgili bir bilgi bankamız var mıdır? Bu sorulara cevapların üniversitelerimiz tarafından hazırlanmış olması gerekmez miydi?Türkiye son yıllarda başta Filistin meselesi olmak üzere Ortadoğu’daki hemen her gelişme ile ilgilenmiştir. 

Devam eden hiçbir ülke yok

Üretimde yerlileşme dediğimiz bu sürecin birkaç aşaması var. İlk aşama, üretimde kullanılan ara malların ve girdilerin ülkede üretilmesi. Sonraki aşama ise, ülkede üretilmesine rağmen ithal edilen ürünlerin ülkede yeterli düzeyde üretim miktarına ulaşması ve ülkede üretilemeyen dolayısıyla da ithal edilen stratejik önemi olan birçok ürünün ülke sınırları içerisinde üretilmeye başlanması.“
” olarak kodlayacağımız süreçte, yerliüretimin ve üreticilerin teşvik edilmesi için bir motivasyona ihtiyaç var. Bu motivasyonla oluşturulacak yeni bir yol haritası yeni ekonomi hikayesi için de hayati derecede önemlidir. PEKİ “ÜRETİMDE YERLİLEŞME” NİN YOL HARİTASI NE OLMALI? Üretimde yerlileşme sürecinin başarıyla gerçekleşmesi için hatırımızda olması gereken gerçekler var. 
#​Mehmet Acet
#Yasin Aktay
#Aydın Ünal
#Zekeriya Kurşun
#Erdal Tanas Karagöl
7 yıl önce