Geçen haftaki “Yahudilerin işini bitirdiği Dior baş tasarımcısına Türkiye daveti” başlıklı yazıma Türkiye'nin dört bir yanından ve farklı sektörlerden açık ve gizli ilginç geri dönümler aldım. Bunları özet olarak sizlerle paylaşmak ve ilginç bir duruma dikkat çekmek istiyorum: İngiliz tasarımcının Türkiye'ye davetini, Fatih Sultan Mehmet'in Doğulu ve Batılı âlimleri İstanbul'a davet etmesiyle karşılaştıran ve destekleyen KOBİDER Genel Başkanı Başkanı Nurettin Özgenç, özetle şunları kaydediyor: “Ülkenin tanıtımı amacıyla yabancı bilim adamları gibi sanatçı veya ünlü modacıların, tasarımcıların marka isimlerin Türkiye'de bulunması ülkemizin zenginliğini artırır. Türkiye, farklı din, dil, ırk ve mezhep bakımından bir çok etnik azınlığı bir arada barındıran mozaik bir ülkedir. Bu toplumda ünlü bir moda adamının bulunmasından zarar değil kar görür. Hele hele bu isim ödüllü bir moda tasarımcısı ise neden olmasın.”
Konya Ticaret Odası Yönetim Kurulu Başkanı Selçuk Öztürk de Türklerin tarih boyunca mağdur edilenlere kol kanat gerdiğine dikkat çekerek şöyle devam ediyor: “Tarihimizden ve dini ahlakımızdan aldığımız bilinçle sosyal sorumluluklarımızı yerine getirme konusunda tereddüt yaşamıyoruz. Bugün İsrail'in tüm yanlışlarına dur diyen bir Türkiye vardır. Türkiye barış için hukuki çerçevede çalışma yürütüyor. Yazınızda da belirttiğiniz gibi terör örgütü ile işbirliği içerisine girmekte olan bir ülkeye karşı verilebilecek en etkili tepki, insan barışı ve kardeşliğini her zaman ön planda tutan Türkiye imajı tüm gerçeğini ortaya çıkarmaktır. Bu açıdan John Galliano'nun Türkiye'ye davet edilmesi konusunda görüşünüzü önemli bulduğumu ifade ederek konuya gösterdiğiniz duyarlılıktan dolayı bir kez daha teşekkür ediyorum.”
Özellikle belgesel filmler de yapan Yedirenk İletişim Kurucu Ortaklarından Kemal Çiftçi ise bir adım daha atarak Hollywood'un ünlü Avusturalya asıllı aktör ve yönetmeni Mel Gibson'ı davet ediyor. 2004 yılında çevirdiği 'The Passion of the Christ- İsa'nın Çilesi' filmiyle dünya genelinden Yahudilerin tepkisini çeken aktörün yeni film projesinde Yunanlılara karşı Yahudi isyanını başlatan 'Judah Maccabee'nin (Yehuda Makabi) hayatını sinemaya taşımayı planlamasıyla yeniden Yahudilerin boy hedefi haline geldiğini hatırlatan Kemal Çiftçi, “Tarih boyunca tüm mazlumlara kucak açmış bir milletin mensupları olarak bize bu yakışır. Gazeteci ve yapımcı olarak davet ediyorum” diyor. Yedirenk, THY'ye Mel Gibson'lı bir reklam yapar artık... Ayriyeten filmine THY sponsorluğu da süper olur. Doğu Akdeniz'de petrol-doğalgaz sondajıyla Türkiye'ye karşı yeni bir provakasyona girişen İsrail-Rum-Yunan ittifakına karşı etkili bir kontratak olabilir.
Evet bunlar yazılı ve açık olan yansımalardı, bir de geri dönenlerle benim aramda kalması gerekenler var. Ancak onları da isim vermeden sizlere özetlemek istiyorum: Çok çok büyük ve konuyla ilgili iki kurumumuzun genel sekreterinden birisi mail yazmış, diğeri de telefonla aradı. Özetle ikisi de yazının bir vizyonu ortaya koyduğunu, ancak kurum üyelerinin henüz bunu eyleme geçirmekten uzak olduğunu vurguluyordu. Hatta telefondaki büyüğüm, “Allah bazı insanlara para, bazılarına vizyon, bazılarına ise her ikisini veriyor. Maalesef bizimkilere sadece para vermiş” diye sitemini dile getirdi. Bunun üzerine ben de “Parayı çok verdiklerine vizyon da ver Allah'ım” diye dua ettim. Çünkü para yelkense, vizyon rüzgardır. Yol almak için vizyona ihtiyacımız var. Peki buradaki vizyon nedir? Yukarıda başkanlarımızın da dikkat çektiği gibi sosyal sorumluluklarımızın yerine getirilmesidir. Bunun ekonomiyle ne alakası mı var? Bugün Çin, Ortadoğu'da basit unlu mamüllerde bile 'Made in Turkey' markasını taklit ediyor. Üzerine 'Made in Turkey' vurduğu her şeyi satabiliyor. Niçin? 'One minute' çıkışı ve sonrasındaki duruş sayesinde. Bu saygın duruşu her alana yaymak, insanlık görevi yanında Türkiye'nin ve ürünlerimizin marka değerini artırıyor. Bunun farkında olan başka etkili bir isim, İngiliz tasarımcı konusunda bir bomba patlatmaya hazırlanıyor. Detayını tam netleştiği zaman paylaşacağım inşallah.
