|

'Türkiye’nin bir fiziki coğrafyası var, bir de gönül coğrafyası'

Yeni Şafak yazarlarının Türkiye ve dünyadaki gündeme dair analizlerini sizler için özetledik... Mehmet Acet köşesinde 'Batı Trakya Türkleri neyimiz olur?' sorusunu masaya yatırdı. Taha Kılınç, Fatma Barbarosoğlu, Mustafa Kutlu ve Özlem Albayrak da gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu.

Yeni Şafak
11:41 - 21/06/2017 Çarşamba
Güncelleme: 11:49 - 21/06/2017 Çarşamba
Yeni Şafak
Taha Kılınç, Mehmet Acet, Özlem Albayrak, Mustafa Kutlu ve Fatma Barbarosoğlu.
Taha Kılınç, Mehmet Acet, Özlem Albayrak, Mustafa Kutlu ve Fatma Barbarosoğlu.

Mehmet Acet, Taha Kılınç, Fatma Barbarosoğlu, Mustafa Kutlu ve Özlem Albayrak'ın yazılarının en dikkati çeken bölümleri:

20 parçadan 19’u kopmuş, geriye bir tanesi kalmış

Gümülcine/Kozlukebir köy meydanı…Türkiye’den gelenler için dikdörtgen biçiminde hazırlanmış masalar. Masaların etrafında ayakta sevinçli bir şekilde bekleşen kadınlı/erkekli kalabalık köylüler. 13 yıl sonra Türkiye’den bir başbakan gelip onları köylerinde ziyaret ettiği için mutluluklarına diyecek yok. Başbakan Binali Yıldırım’ın Yunanistan gezisinin Batı Trakya ayağındayız. Çalışma Bakanı Mehmet Müezzinoğlu, diğer bakanlar masanın karşı tarafında.

Müezzinoğlu’na dönerek karşı mahalledeki tanıdığa seslenir gibi sesimi yükselterek, “Eviniz yakınlarda bir yerde miydi?” diye soruyorum.Müezzinoğlu’nun doğup ilk delikanlılığına kadar yaşadığı köy burası. Maceralı hikayeleri var kendisinin. Meriç nehrini yüzerek geçip Türkiye’ye iltica etmek, Yunan vatandaşlığından çıkarılmak, Türkiye’de 3 yıl vatansız yaşamak gibi hikayeler.

1926’da İhvân liderleriyle bir araya gelen Kral Abdulaziz...

İhvân denilince genellikle Mısır merkezli Müslüman Kardeşler Teşkilâtı akıllara gelir. Oysa Ortadoğu’nun yakın tarihinde bir İhvân daha var ki, Mısır’daki adaşından hem yöntem hem de hedefler açısından oldukça farklı. Önce Suudi Arabistan’ın kuruluş sürecinde kritik bir rol oynayan bu İhvân’ın tarihsel serüvenini hatırlayalım, ardından günümüze ve geleceğe dair bazı notlar düşelim.Suudi Arabistan’ın kurucu kralı Abdulaziz bin Abdurrahman Âl-i Suûd’un Arap Yarımadası’nda siyasi hâkimiyetini pekiştirmekte kullandığı vurucu güç olan İhvân’ın 1902 civarında sahneye çıktığı kabul edilir. Kabilelerin kontrol altına alınabilmesi amacına matuf olarak kurulan İhvân birlikleri, Kral Abdulaziz adına giriştikleri çarpışmaların ardından hızla müstakil bir siyasal odak haline geldi. İhvân’ın belkemiğini oluşturan Uteybe ve Mutayr kabilelerinin liderleri Sultan bin Bacâd el Uteybî ve Faysal bin Sultan ed-Duveyş de, Kral’ın otoritesine meydan okuyacak kadar sivrilmişlerdi.

Payımıza derin bir sükut düştü

İşte geldi gidiyor Ramazan. Bayram için geri saymaya başladık bile.Geldiydi gelecekti derken geldiği gibi gidiyor on bir ayın sultanı. Esnek saatlerde çalışan insanlar için, Ramazan-ı şerifin ruhuna uygun olarak gece ile gündüzün yer değiştirmesi mümkün. Sahura kadar beklenildi, öğle namazına kadar uyundu. Her yıl olduğu gibi bu yıl da anneler çocuklarına siz orucu uykuya tutturuyorsunuz diye söylendi. Lakin işçilerin, memurların, çiftçilerin, askerlerin, orucu pek müşküldü. Bu müşküle bu yıl bir de askerlerin yemekten zehirlenmesi eklendi. Yüzlerce askerin gıda zehirlenmesine sebep olan yemek fabrikalarının ihmalinin ya da kastının ortaya çıkarılması çok önemli. İhmallerin de kastetmek kadar kötü olduğunun, zehirleyen asker yemeği üzerinden kafalara kazınması, suçluların en ağır cezayı alması gerekiyor.

Siz ey sağlıklı ve varlıklı olanlar

Yoksullar sizi bekliyor.İzbelerde, harabelerde, barakalarda, küflü-nemli karanlık odalarda bekliyorlar. Naylon çadırlarda, toprak damlı evlerde, kuş uçmaz-kervan geçmez yerlerde ve şehrin göbeğinde. Kanlı gözlerini ufka dikmiş, bir heykel gibi hareketsiz, sessiz, dalgın bekliyorlar. Bebeler açlıktan ağlıyor, anaların gözpınarlarından yaş yerine kan akıyor. Çocukların dargın bakışlarından çelik parıltılar fışkırıyor. Babalar yumruk sıkıyorlar ve askerdeki oğullar gökyüzünde bir turna katarı arıyor. Dedelerin ağzı kapalı. Nineler ses vermiyor. Gelinler yaslı. Ve çelimsiz genç kızları dengesiz beslenme, akrabaları borç, komşuları ağıt bekliyor.

Kıyaslama imkanı bulan gazeteciler varmış

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın geçtiğimiz cumartesi (17 Haziran 2017) medya patronlarına, medya mensuplarına ve gazetecilere verdiği iftar daveti oldukça ses getirdi. Pek çok köşe yazısında, iftardaki mönüden sigaracılar arasındaki esprilere kadar hemen tüm detaylar paylaşıldı. Yemekteki memnuniyet verici manzaraların başında ise bana göre, Cumhur-başkanı’nın kendisini az ya da çok eleştiren pek çok köşe yazarını da iftara davet etmiş olması, tüm misafirlerini güler yüzle ve tek tek tokalaşarak uğurlaması geliyordu.Bu durum, onun konuşmasında ifade ettiği “Benim özellikle bir ricam da şudur, gerçekten sizler gerek hükümetimizle gerek şahsımla, ne konuşuyorsam, aynı şeyi konuşmak zorunda değilsiniz ama bir şeyi özellikle rica ediyorum. O da şudur: Yerli ve milli olarak ülkemizin ve milletimizin menfaatinin olduğu yerde bana göre diğerleri teferruattır. Buna dikkat etmemiz lazım” sözleriyle de uyuşuyordu. Nitekim medya; simgeleri, söylemleri ve imajları yöneterek kitlelere ulaşma, onları etkileme imkanına sahip bir aygıt. Medya bu gücünü etik ilkeleri dikkate alarak kullanabileceği gibi;  toplumu yalan yanlış ve abartılı bilgiler kullanarak, ortak duyguları istismar ederek, kitlelerin bir çıkar grubunun arzu ettiği gibi düşünmesini sağlayarak da kullanabilir. Hatta genellikle kullanır. Bu sadece Türkiye’ye has bir durum değildir elbette ama kabul etmek gerek ki, Türk basın tarihi, bu türden rezaletlerin tarihidir.

#​Mehmet Acet
#Taha Kılınç
#Fatma Barbarosoğlu
#Mustafa Kutlu
#Özlem Albayrak
7 yıl önce