|

Analitik felce maruz kalan zihin dünyamız

Yeni Şafak
04:00 - 24/08/2015 Pazartesi
Güncelleme: 00:40 - 24/08/2015 Pazartesi
Diğer
Gündem
Gündem
Atasoy Müftüoğlu


Yeni kabilecilikler, bulaşıcı hastalıklar gibi yayılıyor, hepimize bir şekilde bulaşıyor. Bir bilinç aşısı yaptırmadığımız için, bu hastalıklar karşısında savunmasız durumdayız. Etkink hastalıklar, mezhepçi hastalıklar, ulus-devletçi hastalıklar patolojik olaylara dönüşüyor. Bencilliklerimiz, ben merkezci yanılsamalarımız, fanatizmlerimiz, önyargılarımız, zihinlerimizi analitik felce uğratıyor. Ortadoğu bölgesinde, bölgemizde yaşanan trajik olayları her ülke, politik kamuoyu oluşturmak üzere sömürmeye çalışıyor, her milliyet, her mezhep, her ulus-devlet kendine özgü gerçekler inşa etmeye çalışıyor.


Savaşları, çatışmaları, uzak, yabancı gerçekler gibi izliyor, hayatlarımızı ciddi sorunlarımız yokmuş gibi sürdürüyor. Bir kez, bir toplum, hangi gerekçeyle olursa olsun, savaşa sürüklendiğinde, savaş, kendisinden başka hiç bir gerçekliğe, başka bir hayata kesinlikle yer bırakmıyor, savaş hayatın kendisi haline geliyor.


Çevremizde yaşanan endişe verici gelişmelere/savaşlara ekran kültürünün sınırları içerisinde kalarak bakamayız. Gerçeklerin, olayların, gelişmelerin Batı'nın çıkarları doğrultusunda çarptırılarak yansıtıldığını, bu çıkarlara uygun imajlar oluşturulduğunu bilmemiz-hatırlamamız gerekir. İçerisinde yaşadığımız olaylar karşısında romantik-ütopyacı bir söylem üretmekle, siyaset üretmek birbirinden çok farklı şeylerdir. Gümüzüzde hepimiz bir medya coğrafyasında yaşıyoruz. Medya sistemini belirleyen güç-irade tek yanlı bir iletişim, tek yönlü bir fenformasyon, tek yönlü bir yorum, tek yönlü bir algı oluşturuyor. Medya sistemine maruz kalan herkes aynı şeyleri seyrediyor, aynı şeyleri düşünüyor, aynı tepkileri veriyor, aynı rahatsızlıkları hissediyor, aynı duyguları taşıyor. Bu sistem, insani ilişkilerde, davranışlarda yapısal dönüşümler gerçekleştirebiliyor. Bu sistemde, egemen emperyal-küresel unsurlar/seçkinler/yapılar konuşuyor, ötekiler/taşralılar yalnızca dinliyor. Her ne suretle olursa olsun, her öteki'ni ırkçı bir paranoya icat ediyor. Konuşanların üstün değerler adına konuştuklarına, dinleyenlerin ise göreceli değerlere sahip olduğuna inanılıyor.


Modern zamanlar boyunca öteki olmaya, ikincil konuma mahkûm edilenlerin, bir değer/anlam sistemi, siyasal bir sistem üretemeyecekleri farzedildiğinden, ikincil konuma mahkûm edilenler, birincil konumda olanları taklide memur edilirler. Ötekiler, aşağı konumda bulunanlar, dışlanması gerekenler olarak tanımlanırlar. Modern her ideoloji sistem, ya da ırkçılıklar sistematik olarak yanlış temsiller üretirler. Bu nedenledir ki, modern-seküler dünya sistemi, farklı dünya görüşlerini, farklı hayat tarzlarını tehlikeli bulur, bunları tehdit olarak görür. Bu suretle modern dünya görüşü evrenselleştirilir.


Avrupa merkezci paradigma, evrenselcilik üzerinde hak iddia eden açık ve pervasız bir ırkçılıktır. Yanlış temsillere ihtiyaç duymayan bir ideoloji ya da ırçılık mümkün olamaz. Medyanın küreselleştiği bir dünyada ideolojik fikirler, ırkçı fikirler, tarzlar, kültürler de küreselleşiyor. Bu nedenle küresel akışların-ağların mahiyeti konusunda islami bir dikkate/ehliyet ve liyakate sahip olmamız gerekir. Güçlü ve anlamlı yerel bağlılıklar, güçlü ve etkili bir üretkenlikle sürdürülebilir, neo-romantik ilgilerle, söylemlerle, politikalarla değil.


Her ulus-devlet yalnızca coğrafya ve milliyet ile kaimdir. Medeniyet coğrafya ve milliyet sınırları aşan dönüştürücü içerikler ortaya koyduğunda medeniyet olur. Yerel kültürler-kimlikler tarihsel derinlikleri-nitelikleri bilinçli bir şekilde temsil ettiklerinde, küresel kültür karşısında, bir direniş zeminine sahip olabilir. Ulus-devlet bağlıkılıkları içe kapanan, nostaljik bağlıalılıklardır. Modern-seküler kimlik duyguları soyut duygulardır. Günümüzde, toplumlarımızda yaşatılan kültürel nostalji, yeni bir üslup/tarz/renk içerik üretmiyor, küresel kültürel emperyalizme bir tepki olarak ortaya çıkıyor.


Bugünün dünyasında, gerçek dünya ile, elektronik dünya arasındaki ayrımlar belirsiz hale geliyor. Elektronik dünyanın yerel dünyaları, yerel kültürleri ilhak etmiş olmaları sebebiyle, kültürel hafıza kayıpları, kültürel kişilik kayıpları ve ahlaki kayıplar yaşanıyor. Elektronik medyanın oluşturduğu gerçekliğin içerisinde yaşayan genç kuşaklar, gerçek dünyanın dışında elektronik hayatlar yaşıyor.


İçerisinde bulunduğumuz dönemde, algılarımızı, bilincimizi, kültürümüzü, davranış biçimlerimizi, tercihlerimizi medya endüstrileri büyük ölçüde etkiliyor. Bu endüstriler uluslar-ötesi kamular oluşturabiliyor. Sınırları olmayan televizyon, sınırsız ahlaksızlık, sınırsız hayatsızları büyük bir fütursuzluk içerisinde ekranlara yansıtabiliyor. Müslümanlar olarak, günümüzün kaygı verici sorunları ile ilgili olarak derinde yatan nedenler üzerinde uzun solukla çalışmalar yapmak zorundayız. Halen içerisinde bulunduğumuz kültürel yetersizlikler, yabancılaşmalar, yozlaşmalar ve bayağılıklarla, ne seküler aşırılıklarla, ne de dini aşırılıklarla kesinlikle mücadele edemeyiz. Kolektif bilincimize hayat veren bilgi-bilgelik-kültür-medeniyet birikimini terkederek, ümmeti soyut bir aidiyat biçimine dönüştürerek, etnik kültür gibi, mezhep kültürü gibi, ulus-devlet kültürü gibi dar görüşlü aidiyetler üzerinde yoğunlaşmamız, sorunlarımızı derinleştiriyor.


#Ortadoğu
#fenformasyon
#coğrafya ve milliyet
9 yıl önce