|

Bağımsız varoluş projeleri üzerinde çalışmak

Türkiye’de 15 Temmuz'da, bir mehdilik projesi adına, bütün bir toplumun/ülkenin/halkın mahvı pahasına büyük bir cinnete tevessül edilebilmiştir

Yeni Şafak ve
04:00 - 25/07/2016 Pazartesi
Güncelleme: 01:04 - 25/07/2016 Pazartesi
Yeni Şafak
Gündem
Gündem
Atasoy Müftüoğlu


Görsel-işitsel piyasaların dünya ölçeğinde yayılması, yerel-ulusal nitelikleri, kültürleri, tarzları, büyük endüstrilerin ideolojik eğilimleri doğrultusunda dönüştürüyor. Bu durum farklı kültürlere hayat hakkı tanımayan kültürel bir tekel oluşturuyor. Bu nedenledir ki, bugün, bizler, Müslümanlar olarak, kendi kendimizi, kendi dünya görüşümüz doğrultusunda tahayyül ederek, gerçekleştirmek yerine, başka bir dünya görüşüne maruz kalarak, o doğrultuda hayatlarımızı sürdürüyoruz. Sömürgeci yabancıya karşı, sömürgeci bilgiye karşı, sömürgeci bilginin oluşturduğu kültürel iktidar ve tahakküme karşı, güçlü-etkili bir biz duygusu-bilinci-kültürü oluşturamıyoruz. Alternatif/bağımsız bilgi/kavram/kurumlar üretemiyoruz. Müslümanlar olarak, İslami bilgi temelinde, tevhidi bilgi temelinde bağımsız bir model-yöntem-yapı tasarlamamak gibi kronik bir sorunumuz var.



PROJEMİZ YOK


İslami dünya görüşü ve hayat tarzı doğrultusunda, nihai bir tercih yapma bilincine, birikimine ve iradesine sahip olamadığımız için belirsizlikler içerisinde sürüklenmeye devam ediyor, kaybedenlerin romantizmine, ütopyalarına sığınıyoruz. Geçmişin romantik bir çerçeve içerisinde yeniden üretilmesi kültürel milliyetçilikleri meşrulaştırıyor. Bu tür meşrulaştırmalar etnik karşıtlıkları doğuruyor. Günümüzde bütün toplumlar, kültürler görsel-işitsel endüstrinin sömürgesi durumundadır. Bu noktada Müslümanların bağımsız zihinsel/sosyal varoluş projeleri yok. Genç kuşakların tüketim biçimleri büyük bir yabancılaşmayla karşı karşıya bulunduğumuzu gösteriyor. Küresel kültür unsurlarının bütün toplumları etkileyen boyutları, bizleri, folklorik ve duygusal topluluklara dönüştürüyor. Sürekli olarak dış/yabancı kaynaklı bilgi tüketen bir toplum ya da kültür, sonunda kendisini bütünüyle tüketir. Dış-yabancı kaynaklı bilginin kavram ve kurumların saygınlığı-meşruiyeti, kendi değer yapılarımızı, sistemimizi değersizleştiriyor. Bu durumda bile, kendisine temel sorular yöneltemeyen, bağımsız bir yapılanma sürecini konuşamayan, kültürel direniş stratejilerine sahip olmayan, seyirci ve tüketici haline gelmiş toplumlara dönüşmüş bulunuyoruz. Aziz İslam'ı, bütüncül bir bilinç, farkındalık ve sorumluluk olarak yaşamadığımız için, kimlik bilincimize anlam kazandıran temel referanslarımızın kullanılamaz hale gelmiş olması, bizleri ne yazık ki, hiç mi hiç ilgilendirmiyor. Kültürel direnişi gerçekleştirememekle, kültürel sömürge olmayı kabul etmek aynı şeydir. Toplumlarımız kapitalist belirleyiciler doğrultusunda derin bir yapısal dönüşüm yaşıyor. Avrupa merkezci kültürel-felsefi referansların tayin edici rolü, zihin ve ruh dünyalarımızın bir şekilde fethedildiğini gösterir. Her tür popülizm, bir örnekleşme ve homojenleşme, bağımsız bilinç süreçleri için büyük bir tehdit oluşturur.



GENÇ KUŞAKLAR SÖMÜRGELEŞTİRİLİYOR


Temel İslami ölçütler, İslam kültür ve medeniyetinin kuşatıcı/kapsayıcı ölçütleri her geçen gün işlevlerini yitirerek belirsizleşiyor. Karış karşıya geldiğimiz toplumsal/siyasal/askeri vb. Olaylar sırasında, bu olaylar sırasında kaydedilen fedakarlıkları değerlendirirken İslami dikkatimizi/incelediğimizi/hassasiyetimizi bütünüyle kaybediyor, ısrarla “bu millet” vurgusu yapıyor, bu millet'e özgü bütün milliyetçi duyguları harekete geçirmekte hiç mi hiç bir sakınca görmüyoruz. İslami farkındalığı temsil etmediğimiz için, sık sık milliyetçi hassasiyetlerimiz, İslami hassasiyetlerimizin önüne geçiyor. İdeolojik/modern meşruiyet temelinde sürdürülen varoluşların kültürel iktidarı, özellikle genç kuşakları etkiliyor, dönüştürüyor. Genç kuşakların, çocuklarımızın bilinçaltının sömürgeleştirildiğini görmüyor, farketmiyoruz.



Sosyal ilişkilerin küreselleştiği, özgünlüklerin/orijinalliklerin birer birer kaybolduğu bir dönemde, kendimizi nasıl konumlandırabileceğimize ilişkin hiç bir kültür politikamız yok. İslam dünyası toplumlarında maneviyatçılık, manevi kültürün geleneği, İslam'ın yerini alıyor. Gerçek çabaya, zihinsel/düşünsel çabaya, tefekküre ihtiyaç duymayan, bu çabaları tahfif eden, ilham-keşf-taklit'e dayalı yorumlar/pratikler toplumsallaşıyor. İslami bilgi/algı/bilinç bütünlüğünün parçalanarak, bu parçalardan ilham ve keşf'in belirleyici hale geldiği günden bu yana, İslam dünyası toplumları büyük bir bunalım/belirsizlik/karmaşa/teslimiyetçilik ve altüst oluşlar yaşıyor. İlham ve keşfe indirgenmiş bir “din” telakkisi, bütün İslam toplumlarında çok derin patolojiler oluşturuyor. İlham ve keşfe indirgenmiş bu patolojilerin son örneği, Türkiye'de 15 Temmuz'da, bir mehdilik projesi adına, bütün bir toplumun/ülkenin/halkın mahvı pahasına büyük bir cinnete tevessül edebilmiştir. İslami bütünlüğü temsil etmeyen, ilham ve keşfe indirgenmiş patolojik geleneklerin bütün referanslarıyla birlikte çok boyutlu bir çerçeve içerisinde, İslam'ın geleceği adına tartışılarak, mahkum edilmesi gerekir. Temel İslami ilkelerin, kuralların, fikirlerin ve ahlakın belirleyiciliğinden çok, patolojik kişiliklerin belirleyiciliğine önem veren bu geleneklerle hesaplaşma hayati önemi olan bir konudur. Yarın bir başka, mehdi'ci manyaklığın ortaya çıkmayacağına dair hiç bir teminatımız yoktur. Çünkü sözünü ettiğimiz gelenek bu tür manyaklıkların kolaylıkla toplumsallaşabileceğini gösteriyor.


İslam'ın, ontolojik/epistemolojik anlamda tümüyle öteki ilan edildiği, öteki telakki edildiği bir dünyada, bu hayati önemi olan bağlamı konuşmak-tartışmak yerine, sanki aziz İslam, belirleyici karar verme iradesine sahip egemen bir gerçeklikmiş gibi davranmak bağışlanamayacak bir bilinç karmaşası ile ilgilidir.




#Atasoy Müftüoğlu​​
#İslam dünyası
8 yıl önce