|

Batı demokrasisinin İslâmcılar ile imtihanı

Batı dünyasının diline pelesenk olan “demokrasi” kavramının kontrol altında olduğu sürece iyi, İslâmcılar gibi Batı’nın gözünde öteki olan gruplar iktidara taşındığı zaman ise kötü olduğu anlaşılmaktadır.

Yeni Şafak ve
04:00 - 18/09/2016 Pazar
Güncelleme: 21:55 - 17/09/2016 Cumartesi
Yeni Şafak
Gündem
Gündem
Muhammed Yâsir Okumuş - Ankara Sosyal Bilimler Üniversitesi


2013 yılından itibaren muhalefet partileri tarafından Cumhurbaşkanı Erdoğan için kullanılan “diktatör” söyleminin 15 Temmuz ile başlayan süreçte özellikle Batılı aktörlerin de kullanımı ile uluslararası boyut kazandığı görünüyor. Daha doğrusu, özellikle küresel medya tarafından belirli aralıklarla zaten kullanılan “diktatör” kavramı, 15 Temmuz darbe girişiminin başarısızlığa uğraması ile daha da yoğun biçimde piyasaya sürülmeye başlandı. Henüz darbe girişiminin ilk saatlerinde çeşitli Batılı televizyon kanallarındaki programlarda ve gazete yazılarında darbenin başarısızlığının Türkiye'nin yarınları için umutsuzluğa neden olduğu söyleniyordu. Türkiye'nin içinden geçtiği süreç, özellikle 2010'da İslâm dünyasında başlayan kitlesel hareketler ile beraber okunduğu zaman Batılı aktörlerin söyleminin 15 Temmuz sonrası oluşmuş münferit bir söylemden ziyade özellikle İslâmcı aktörlere karşı sistematik olarak kullandıkları bir söylem olduğu anlaşılacaktır. Batı merkezli bir kurum olarak demokrasi rejiminin yahut Batı'nın anladığı şekliyle demokrasinin İslâmcılar veya İslâmcı kökenli siyasal hareketler ile imtihanının başarılı olmadığı aşikârdır.



MEYDANLARI İSLÂMÎ KESİM DOLDURDU


Arap devrimleri ile başlayan süreç Ortadoğu'da İslâmî kimliğe sahip aktörlerin siyasi yapıları önemli ölçüde dönüştürdüğü, hatta yeniden tanımladığı bir süreçti. Bu süreçte -belirli bir dönem için bile olsa- başarıya ulaşan halk hareketlerinin yaşandığı ülkelerde İslâmî aktörler iktidara taşındı. Arap devrimlerinin başlangıcından İslâmî aktörlerin elimine edildiği karşı darbelere kadar geçen süre Batı dünyası için işlerin kontrolden çıktığı, küresel sisteme belli ölçülerde muhalif İslâmî hareketlerin alternatif söylem ve eylem üretebileceği bir süreçti. Bu sebeple Batı, yeni bir demokrasi dalgası olarak nitelendirdiği “Arap Baharı'nı” bitiren girişimleri destekledi. Mısır'da seçilmiş Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi'nin darbe ile devrilmesi, Tunus'ta siyasi baskıların etkisiyle Nahda hareketinin daha ılımlı bir siyaset tarzını benimsemesi ya da geri çekilmesi, Suriye'de devrim hareketinin hiç başarıya ulaşamaması Batının bahsettiğimiz endişeleri ile yakında ilintilidir. 11 Eylül saldırıları sonrası ABD merkezli Batı ittifakının İslam dünyasını demokrasi ile özgürleştirme seferleri, Arap devrimlerinde İslâmcı aktörler seçimle iktidara geldiğinde yerini demokrasinin İslâmcıların elinde otoriter rejimler ortaya çıkaracağı savına bırakıyordu. Bu savdan hareketle de Batı, Ortadoğu halklarının mücadelelerine ket vuran darbe ve benzeri girişimlere karşı en iyi ihtimalle sessiz kaldı. Buradan hareketle Türkiye özelinde Batının darbenin başarısızlığı sonrası verdiği tepkilerin birbiriyle ilintili iki temel sebebi olduğu iddia edilebilir: Erdoğan liderliğindeki Türkiye'nin Batı nezdinde bahsi geçen portreye uygun olması ve bunu destekleyen bir gelişme olarak İslâmî kesimin “İslâmcı” yönetimi sahiplenmesi.



İslâmî kesim henüz darbe girişiminin başlangıcında darbecilerin hedef aldığı stratejik noktalara akın etmiş, İslâmcı olarak nitelendirebileceğimiz aktörler darbe girişimine karşı meydanları organize etmişlerdir. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın gece yarısı yaptığı sokağa çıkma çağrısı ise gerçek anlamda bir dönüm noktası olmuş, geniş kitleler meydanlara yönelmiştir. Türkiye'nin her yerinde düzenlenen mitinglere dikkatle bakıldığı zaman katılımcıların çoğunluğunu muhafazakâr kesimin oluşturduğu, İslâmî kimliğe sahip sivil toplum örgütlerinin tabanlarını örgütlediği ve meydanlarda stantlar kurmak suretiyle sahada aktif biçimde yer aldığı, AK Parti teşkilatlarının başından beri organizatör rolü oynadığı görülecektir. Nitekim meydanların fotoğrafını çekmeyi amaçlayan çeşitli araştırmaların sonuçları da katılımcıların genel itibariyle İslâmî/muhafazakâr kesimden olduğunu ortaya koymaktadır. Bu gözlem tabii ki farklı sosyal-siyasal çevrelerden insanların meydanlarda olmadığı anlamına gelmemektedir.



BATILI DEMOKRASİ İSLÂMCILARI TEHLİKE OLARAK ALGILIYOR


İslâmî kesimin 15 Temmuz sonrası darbe savma sürecini, “aslında demokrasiyi” bu kadar içtenlikle sahiplenmesinin en önemli nedenleri, İslâmî kesimin Ak Parti ile beraber devlet/sistem ile barışması, Türkiye'nin darbelerle dolu geçmişinden ve son yıllarda yanı başımızdaki ülkelerde yaşanan gelişmelerden dersler çıkarmasıdır. Özellikle 28 Şubat sürecinin sancılarını iliklerinde hisseden İslâmî kesim, Erdoğan liderliğindeki Ak Parti'yi önemli ölçüde sahiplenmiş, güçlü bir siyasi iradeyi siyasal, sosyal, ekonomik rahatlamanın öncülü olarak görmüştür. 2007 yılında orduyu darbe yapmaya çağıran cumhuriyet mitingleri düzenlenirken dillendirilen “tankların üzerine çıkarak darbeye karşı durma” sözlerinin İslâmî kesimde karşılığının olduğu 15 Temmuz girişimi ile açıkça görülmüştür. Siyasetin son yıllarda ürettiği olağanüstülük söyleminin de meydanların bu kadar dolu olmasına katkı sağladığı söylenebilir. Sürekli ciddi badireler atlatan Ak Parti iktidarının ve özelde Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın yanında olma fikri ciddi bir motivasyon kaynağıdır.



Arap baharını sona erdiren karşı darbe girişimleri Türkiye kamuoyunca yakından takip edilmiş, süreç İslâmî bakış açılarıyla değerlendirilmiş ve tepkiler bu yönde verilmiştir. Özellikle Mısır'da seçilmiş cumhurbaşkanı Muhammed Mursi'nin Abdulfettah Sisi tarafından darbe ile devrilmesi Türkiye kamuoyunda büyük yankı uyandırmıştır. Meydanlarda günlerce Mursi lehine mitingler düzenlenmiş, bu mitinglerde İslâmî semboller kullanılmıştır. Mursi'nin hapsedilmesi, Müslüman Kardeşler'in baskı ve işkencelere maruz kalması, Türkiye'de İslâmî kesimin hafızasında oldukça tazedir. Türkiye'nin de ikinci bir Mısır olma ihtimali İslâmcıların darbe girişimine karşı durmasının önemli sebeplerindendir.



Batı dünyasının darbe girişimi sonrası gösterdiği tepkiler izlendiğinde darbenin uluslararası zemininin hazırlandığı açıkça görülmektedir. Özellikle Batı merkezli küresel medyanın sürecin başından beri Türkiye'deki gelişmeleri aktarma biçimi ve kullandığı üslup planlı bir harekâtın ortaya konulduğuna işaret etmektedir. Batı dünyasının diline pelesenk olan “demokrasi” kavramının kontrol altında olduğu sürece iyi, İslâmcılar gibi Batı'nın gözünde öteki olan gruplar iktidara taşındığı zaman ise kötü olduğu anlaşılmaktadır. Dolayısıyla Batı, dünyaya pazarladığı değerleri ile çelişmek pahasına Türkiye'deki darbe girişimine karşı sessiz kalmış, hatta sessiz kalmakla yetinmeyip güçlü medyası ile darbecileri aklamaya, meydanları dolduran insanları karalamaya çalışmıştır. Demokrasi rejiminin en temel parçaları olan özgür seçimleri ve çoklu siyasal partili ortamı kısıtlayacak ya da tümüyle ortadan kaldıracak, anti-demokratik kurumları meşrulaştırıp işletecek bir darbe girişimine bu şekilde tepkiler verilmesinin farklı bir izahı yoktur.


#Muhammed Yâsir Okumuş
#15 Temmuz
#İslâmcılar
8 yıl önce