|

Bir karga “Hû” dedi

Misli Baydoğan “Hû Diyen Karga”da Selçukluların savaş ve kahramanlık hikayelerini bilge bir kargadan dinlemeye davet ediyor. Baydoğan’ın gerçeğe sadık anlatıları hem o dönemi daha iyi anlamamızı sağlıyor hem de zihinlerde edebi lezzet bırakıyor.

Yeni Şafak ve
04:00 - 12/11/2016 Cumartesi
Güncelleme: 19:13 - 11/11/2016 Cuma
Yeni Şafak
SELÇUK KARAKILIÇ


Arif Nihat Asya, meşhur Naat'ının bir yerinde şöyle diyordu:



“Konsun yine pervazlara



Güvercinler;



“Hu hu”lara karışsın



Aminler.



Mübarek akşamdır;



Gelin ey Fatiha'lar, Yasin'ler!”



Bayrak Şairi olarak da bilinen Arif Nihat Asya, güvercinlerin pervazlara konarak bir kandil gecesi “hu” diye seslenmesini yebileceğini aklıbekliyordu. Doğrusu güvercinlerin “hû” dediğini duymuştum; ancak bir karganın “hû” dima hiç getirmemiştim. Oysa “ete kemiğe bürünüp karga diye görünen ve kutlu Selçuk neslinin kervanından seyrederek “hû” diyen bir karganın hikâyesini okudum geçenlerde. Bugünkü Anadolu'da bin yıllık vatan türküsünün söylenmesine vesile olan Selçukluları bilge bir kargadan dinlemek doğrusu şaşırtıcıydı. Kılıç şakırtıları, nal sesleri arasında beldeler, ülkeler fetheden Selçukluların töresinden hiç incinmediğini dile getiren karga, maziyi unuttuğumuzu düşünerek “görmediğimiz ve bilmediğimiz zamanların üzerindeki atlas örtüyü azıcık kaldırmak” amacıyla hikâyeler anlatıyordu.



HALİFENİN YOLUNDA



Selçuklu Türklerinin Anadolu'yu nasıl fethettiğini adım adım adeta sahnenin içerisindeymiş gibi anlatan karga, Temir Yaylı Dukak'ın Kıpçaklara karşı kılıç sallayıp ok atarken derin bir kılıç yarası alıp son nefesini vermesiyle oğlu Selçuk Bey'in fırtınalı hayat hikâyesini coşkun bir üslupla anlatıyor.



Türkistan, Harezm, Afganistan, İran, Azerbaycan, Irak, Arap Yarımadası, Suriye ve Anadolu topraklarını içine alacak şekilde büyük bir Türk imparatorluğunu kuran Selçuk Bey, babası Yaylı Dukak'ın şu nasihatini hiç unutmamıştır: “Bir gün gelir ki iki nehrin arasına inmek istersin. Sulak ovaları, gür ormanları, besili hayvanları özlersin. Kendi adınla, kendi ilini yurt tutmaya, tuğunu dikmeye, soyunu soylamaya, boyunu boylamaya niyetlenirsin. Bilesin ki il tutmak sade kılıç zoruyla, kol gücüyle olmaz. Güney illeri artık İslâm halifesinin ordularına komşudur. Onlar sade komşu değil, halifenin yolunda gaza edenlerdendir. Güneye bir yağı gibi inersen, halifenin Tanrısına da savaş açmış olursun. Bir Tanrı karşısında kılıçla kazanılacak zafer yoktur. Bunu düşün ve Tanrı ile savaşmadan il tutmanın yolunu bul.”



Babasının ne demek istediğini kısa zamanda anlayan Selçuk Bey, komutanlarını, beylerini, oğullarını yanına alarak “genç, sakallı, uzun boylu, neredeyse Selçuk Beğ kadar heybetli, beli kuşaklı, gömleğinin etekleri dizlerinin aşağısına kadar inen, başına beyaz sargıdan sarık dolamış ve Harzem'den gelen adamın huzuruna çıkarır.



Ak sarıklı genç adam başını çevirip topluluk üzerinde şöyle bir göz gezdirdikten sonra Oğuz Beylerine şöyle seslenir: “-Şimdi söyleyeceklerimi tekrar edin: Eşhedü en lâ ilahe illallah! Ve eşhedü enne Muhammeden abduhu ve resuluhü!”



İKİ NEHRİN ARASINDAKİ ÜLKE



Oğuz Beylerinin gür sesinin yukarılara doğru çıktıkça genişleyen halkalar halinde yükseldiğini ve Selçukluların İslâm'ı vecd içinde seçtiklerini anlatan bilge karga bu sahnenin ihtişamına kendisini o kadar kaptırır ki neredeyse tünediği daldan düşecek gibi olur.



Bilge Karga bu olağanüstü sahneyi şöyle anlatmaktadır: “Tabiat ev sahipliği ettiği tüm konuklarıyla, çocuklarıyla, maiyetiyle birlikte secdeye varmış ve bin yıllar geçse de benzerine rastlanmayacak bir huşu içerisinde Selçuk Beğ ve hatununun bu ilk namazlarında, alınlarının secdeye ilk değişlerinde onlara eşlik etmişti. İki nehrin arasındaki ülkede, taze bahara uyanan en bereketli ovanın üzerinde kurulacak devletin ilk hakanı olan Selçuk Beğ ile hatunu budunlarıyla birlikte Müslüman olmuştu. O artık Müslüman olmayanlara karşı cihat eden el-Melikü'l-Gazi olarak anılacaktı”.



Selçukluların Türkistan'dan Anadolu'ya uzanan tarihî maceralarını temiz ve leziz bir üslupla kargaya anlattıran Misli Baydoğan gerçek bir hikaye yazarıdır. Tarihî hadiseleri gerçek ve kurgu sistematiği içerisinde başarılı bir şekilde hikâyeleştiren Baydoğan, mesleğinin avantajlarını da kullanarak devir, şahsiyet ve olayları rahatlıkla okuyucuya aksettiriyor.





ÖRNEK MEDENİYET



Hû Diyen Karga, hiç kuşkusuz Selçuklu Türklerinin romanıdır, Misli Baydoğan, sahnelemeye çalıştığı olaylarıyla o devri ve insanların psikolojilerini adeta yaşatıyor, hayır yaşatmıyor!.. O anın içinde bulunmanızı sağlıyor.



Misli Baydoğan'ın Hû Diyen Karga'sında Selçukluların fetihlerini ve zaferlerini anlattığı gibi başlarından geçen felaketleri de anlatıyor; bu durum tarihî gerçeklerden ve objektiflikten uzak düşmediğini de gösteriyor.



Bilge ve hû diyen bu karga aslında Misli Baydoğan'ın düşüncelerini, mesajlarını içermektedir. Öyle ki, tarih ve kültürden kopan milletlerin sonunun hüsran olduğunu iyi bilen Baydoğan bilge kargaya şunları söyletmekten geri kalmaz: “Biliniz ki bu dünyadan bir Selçuk soyu geçti. Bir de onları Yaradan'a meftun bir aciz kara tüylü kuş. Bizleri unutmayınız. Güçlü bir devlet geleneği, şerefli bir ad ve dünyaya örnek bir medeniyeti miras bırakan soyunuzu dua ile anınız. Sizlere bu güzel mirasın koynunda bahşedilen en kıymetli mücevherden daha kıymetli Anadolu denen diyara sahip çıkınız. Sade Anadolu da değil, Mekke'den ona varan yollarıyla, ana yurdunuz Türkistan, Horasan ve ayak basıp kut saçan alp erenler marifetiyle size yurt olan Balkanlar ve Makedonya da dâhil Türk'ün adı anılan cümle toprağıyla adına Turan denilen büyük ülkenize layık işler yapınız. Soyunuza, ülkenize, sancağınıza halel getirmeyiniz. Peygamberler, nebiler, evliyaullahlar, veliyullahlar aşkına... Hû!”





• • •


Hû Diyen Karga Selçuklu Hikâyeleri


Misli Baydoğan


Ötüken Neşriyat


2016


174 sayfa



#Arif Nihat Asya
#Hû Diyen Karga
#Misli Baydoğan
7 yıl önce