|

Bülbülün sessiz bahçesi

Bülbülü Öldürmek kitabıyla Türkiye ve dünyada klasikler arasına girmeyi başaran Harper Lee, Umberto Eco’yla aynı gün, 19 Şubat’ta hayata veda etti. Medyada yer almayı tercih etmeyen ve yakın tarihte “Tespih Ağacının Gölgesinde” adlı ikinci romanı yayınlanan Lee’nin hayatından kesitler, edebiyat yolculuğuyla bir anılıyor.

Yeni Şafak ve
04:00 - 13/04/2016 Çarşamba
Güncelleme: 02:13 - 12/04/2016 Salı
Yeni Şafak
GÜZİDE ERTÜRK


Geçtiğimiz Şubat ayında gazete sayfalarında bir fotoğraf yer aldı. Siyahî mezar kazıcısı, toprağa taze bir mezar kazıyordu. Monroeville kasabasındaki küçük kilisede düzenlenen sade törenden hemen sonra çekilmişti fotoğraf. Mezar, Bülbülü Öldürmek ve Tespih Ağacının Gölgesinde isimli kitapların yazarı Harper Lee'ye aitti. Törene katılan belki de tek gazetecinin Newyork Times'taki haberinde şöyle yazıyordu, “Eserleri kırk milyondan fazla satan yazarın cenaze töreninde ne kuyruk olmuş haber kanalları, ne de polis barikatları vardı.” Hayatı boyunca kalabalıklardan kaçan yazar, cenaze töreninde sadece dostlarını ve yakın akrabalarını istemişti. Mezar kazıcısı, toprakta derin bir boşluk açarken yazarın efsanevi arkadaşı Joy Brown gazeteciye şunları söyledi, “Harper Lee, yaşamak istediği dünyayı kontrolü altında tuttu.” Harper Lee'nin yaşamak istediği dünyada çılgın kalabalığa yer yoktu.


Harper Lee, 1950 senesinde Bülbülü Öldürmek romanını yazmaya başladığında, Newyork'ta bir havayolu şirketinde çalışıyor ve ikinci el, eski bir tahta kapıyı çalışma masası olarak kullanıyordu. Brown ailesi, 1956'nın Noel sabahı, ona bir senelik çalışma ücretini hediye etmeseydi, roman belki de hiç tamamlanmayacaktı. “Ama bu çok büyük bir risk!” diye itiraz etmişti Lee. “Biz risk almadığımızı biliyorduk, Nelle'nin başaracağından emindik,” diyen Joy Brown bile romanın yarattığı etkiyle şaşırmıştı, “Tamam kitabı bin satabilirdi. İki bin, üç bin satabilirdi. Ama milyonlar sattı!” Ulusal kütüphanelerin okuma listesine ve lise müfredatına giren roman her kesimden insana hitap edebiliyordu. 1991'de yapılan ankete göre, insanların İncil'den sonra en çok etkilendiği ikinci kitabın yazarıydı Harper Lee. Bülbülleri gözünü kırpmadan vuran kalabalık, romandan çok etkilenmiş, basıldığı ilk yıllarda kitabı klasik olarak kabullenmişti. Avcılar, bülbül savunucuları ve masum kuşlar, küçük bir çocuğun gözünden okudu romanı. Güney Alabama'da yaşayan roman kahramanları, ilaç bağımlılığından psikolojik hastalıklara, ırkçılıktan kadın haklarına kadar birçok sorunun etrafında dönüyordu.



CAPOTE GİBİ OLMAK İSTEMEDİ


Harper Lee, 1964'te verdiği son röportajında, yazma tutkusundan bahsetmiş ve, “Tek istediğim Güney Alabama'nın Jane Austen'ı olmak,” demişti. Bu son cümlesinden sonra derin bir sessizliğe gömüldü. Çevresini öyle bir suskunluk kaplamıştı ki, 1993'te hayranları onun öldüğüne kanaat getirince bir açıklama yapmak zorunda kaldı, “Çok sessiz olsam da hâlâ yaşıyorum.” O sustukça başkaları konuştu. Romandaki adıyla Dill, gerçek hayattaysa yazarın çocukluk arkadaşı olan Truman Capote, onun için şöyle yazmıştı, “Keşke başarısının tadını çıkarabilseydi. Ama o zorlanmış görünüyor.” Şöhreti ve dikkat çekmeyi seven Capote, Lee'nin Plutzer Ödülü'nü kazanmasını hazmedemedi. Birbirlerini romanlarına konuk etmeyi seven iki çocukluk arkadaşının arası böylelikle bir daha düzelmemek üzere bozuldu. Dostlukları kitaplarda ve filmlerde kaldı. Infamous filmindeki yayıncı doğru bir tespitte bulunuyordu, “Capote, Lee'nin ödülünü olgunlukla karşılayabilirdi. Eğer kendisi önceden iki ödül almış olsaydı.” Oysa bir zamanlar ikisi de aynı daktiloyu paylaşarak birbirlerine yazılarını okuyorlardı.



Harper Lee'yi yalnız bırakmayan ablası Alice'se yıllar sonra suskunluğunu bozarak şöyle demişti, “Nelle, Capote'nin şöhretinden ders çıkardı. Onun gibi olmak istemedi.” Kardeşinin suskunluğunu açıklamaya çalışan Alice, başka bir konuşmasında şunları söylemişti, “Büyük evler veya pahalı kıyafetlerin Nelle için önemi yoktu. Bu tür şeyler bir anlam ifade etmiyordu. Nelle'nin iyi bir yatağa, banyoya ve daktiloya ihtiyacı var. Umursadığı tek şey kitapları.”



Harper Lee, kesin bir kararla basında görünmemeyi tercih etse de roman yazma tutkusundan vazgeçmedi. Tüm ısrarlı sorulara rağmen yazmamasının sebebini saklı tutmayı tercih etti. “Umarım ikinci kitabımın basıldığını görecek kadar uzun yaşarım,” demişti. Yine de genel kanaat onun başarısızlık korkusuna yenik düştüğü yönünde oldu. Marja Mills'in 2014 yılında yayınladığı “Komşu Evdeki Bülbül: Harper Lee ile Yaşam” kitabında, “Bülbülü Öldürmekle gelen baskı ve tanıtımı bir daha yaşamak istemiyordum. Söylemek istediğimi zaten söylemiştim,” diyordu Lee.



SEKSEN DOKUZ YAŞINDA YENİ KİTAP


Ablası Alice'in ölümünden sonra bulunan roman taslağı, Lee'nin ikinci kitap hayalini de gerçekleştirmiş oldu. Bülbülü Öldürmek romanının ilk taslağı olan kitap daha basılmadan birçok tartışmalara yol açtı. Seksen dokuz yaşındaki yazarın bu beklenmedik çıkışı, yıllardır koruması altında olduğu ablasının ölümüyle ve yayıncıların para hırsıyla açıklanıyordu. Bir banka kasasında bulunan roman taslağı, yayıncılara milyon dolarlar kazandırmıştı. Türkçeye “Tespih Ağacının Gölgesinde” olarak çevrilen taslakta dikkat çeken en önemli özellik fenomen bir avukat olan Atticus'un karanlık yönüydü. Bülbülü Öldürmek romanında mükemmel bir baba ve avukat olarak resmedilen Atticus, taslakta kusurları ve bilinmeyen özellikleriyle yeniden ortaya çıkıyordu.



Altı yaşındaki Scout, Harper Lee'nin kendi çocukluğuydu. Fakat yazar, zaman içerisinde Scout karakterinin dışına çıkıp, başka bir rolü üstlendi. Kalabalıktan kaçan ve Monroeville'de kız kardeşiyle birlikte yaşadığı eve sığınan yazar, romanda son satırlara kadar görülmeyen ama sürekli bahsi geçen Bob Ewell olmuştu. Hani şu ağaç kavuğuna küçük hediyeler bırakan Boo. İki çocuğun hayatını kurtarmıştı ama karşılık beklemiyordu. “Bu çekingen adamı sahne ışıklarının altına çekmek günahtır ve ben bu günahın yükünü taşıyamam,” demişti Bay Tate. Scout'sa, Bob hakkında şöyle diyordu; “Komşular ölümlerde yiyecek, hastalıklarda çiçek, arada da ufak tefek şeyler getirirler. Boo bizim komşumuzdu. Bize iki sabun bebek, kırık bir saatle kösteği, bir çift uğur parası ve canımızı vermişti. Ama komşular verilenin karşılığını yaparlardı. O ağaçta bulduklarımızın karşılığında ona hiçbir şey verememiştik.” Kendisiyle röportaj yapmak isteyen genci geri çevirirken, “Eğer Boo Radley'i tanıdıysan neden röportaj yapmak istemediğimi anlamışsın demektir,” diyordu Lee.



Cenaze törenine katılan dostlarından biri, “Toprağa gömülene kadar ölümünün açıklanmasını istemedi. Elimizden geldiğince dileğini yerine getirmeye çalıştık,” dedi. Harper Lee, komşuların sunduğu kremalı pastaları hep reddetti, tıpkı Boo Radley gibi.


#Bülbülü Öldürmek
#Harper Lee
#Umberto Eco
8 yıl önce