|

Çağdaş din simsarları

Uzun zamandır şu sinemizde sızlayan bir yaranın acısını dost kardeşlerimle paylaşmanın zamanı geldi-geçti gibi geliyor.

Yeni Şafak
04:00 - 24/09/2015 Perşembe
Güncelleme: 02:31 - 23/09/2015 Çarşamba
Yeni Şafak
Gündem
Gündem
Prof. Dr. Mustafa Aşkar

Batman Üniversitesi İslamî İlimler Fakültesi Dekanı


Dostlar heralde biz de ar namus şişesini taşa çaldık gibi. Hakkınızı bize şimdiden helal edin, kusurumuzu affedin. Kararımız şu ki: Ekranlardan tele-vaiz din tüccarı hoca kılıklı tiplerin modası geçinceye kadar, -kendi alanımızla ilgili olmak kaydıyla yılda birkaç program hariç- ekranda program yapmayı kendimize haram kıldık. Allah şahit ki, ekran hastalığı ve merakımız da yok. Ayrıca bize göre, çağın en büyük şehvetlerinden biri de ekran hastalığıdır. Ekran, ölçülü olunmadığı zaman yüz eskitir ve kişiyi tarih çöplüğüne gömer. Öyle sanıyoruz ki: Bu ülkede bizim gibi düşünen yüzlerce meslektaş ve hocalarım var. Ayrıca İslam geçmişte ekran aracılığı ile de tebliğ/irşad edilmedi. Tabi ki ekranın insanlara ulaşmada gücü tartışılmaz. Burada değinilen husus ekran etiği/ahlâkıdır. Din-i mübin-i İslâm'ı tebliğ etmenin birinci metodu, Efendimiz (a.s)'ın uyguladığı sadırdan sadıra sohbet halidir. Onun için sohbetle yetişen İslam'ın ilk kuşağına aynı kökten iştikak eden “Sahabe” denmiştir. Müslümanların, genelde de halk tabakasının ekranda futbol taraftarı misali arenalara doldurulup, alttan bir fon müziği ile beyinleri uyuşturulup, bir kısım hayali bilgilerle, ağlama seansları yapmak ümmeti kandırmak ve o masum insanların sırtından din pazarlamaktır. Müslüman gündüz ayık (hûş der dem/sahv) olmak durumundadır. Çünkü: “Gündüzü de çalışıp, kazanma zamanı kıldık” (Nebe-11) buyrulur. Yani Müslüman gündüz aktif halde olmalıdır. Hayatın gereği de zaten budur. Ağlama Kur'ânî bir eylem ve bireysel bir hal olup (Tevbe-82), Rasülullah gibi gecenin son üçte birinde (teheccüt=asıl anlamı geceleyin kalkıp, Kur'ân okumak) ibadet halidir. Kul işte o saatlerde Rabbine karşı tazarru eder ve duygu durumuna göre ağlar. Gündüz ağlatılan Müslüman, dünyadan el-etek çektirilmiş olacaktır. Böylece uyuşmuş beyniyle Müslüman aklını sağlıklı kullanamayacaktır. Bu şekilde trans haline geçen kişiler, ne yiyip, içtiğine bile itibar edemiyecektir. Ayrıca tarihte hemen hiç örneği olmadığı gibi, ümmeti ifsad edenler, kürsülerde ağlayarak konuşanlardır.



MEYDANI BOŞ BULUYORLAR


Diğer taraftan İslamî gelenekte, Kur'an ve sünnet kriterlerine göre dinî irşad faaliyeti yapanların, bu işi profesyonel şekilde ücret karşılığı yapmaları hiç yer almamaktadır. Bir âlimin öğrendiği bilgileri, hiçbir karşılık almadan diğer insanlara aktarması ve paylaşması dinî bir yükümlülüktür. Ölçü mü? Bütün Peygamberler: “Biz size yaptığımız bu tebliğe karşı hiçbir mükafat, ücret, ödül, takdir edilme duygusu istemiyoruz, beklentimiz yok. Bizim mükâfatımız ancak Allah'a aittir. Bize o verecektir” dediler. Diğer taraftan Allah mükerreren açıkça: “Âyetlerimi az bir ücret karşılığı satmayın” (Bakara-41) buyurur. Evet bu işi meslek haline getirenler, kendilerince doğru söylüyorlar: “Âyetleri -Haşa- pahalıya satıyorlar.” Tarihte hangi Peygamber, hangi ilim adamı yaptığı irşadın karşısında ücret almıştır. Bir kesim de, Efendim diğer sanatçılar aynı işi yaparak kazanıyorlar da, biz niye almayalım? derse, bu gerekçeyle birinciden daha ağır bir suç işlemiş olurlar. Çünkü satılan meta' din olduğu için vebali daha ağırdır. Bu durumda öncelikle diğer sanatçılar, bizimkilerden daha ahlaklı olur. Niye mi? En azından din satmıyorlar. Yine bu tele-vaizlerin Ramazan'da aldıkları ücretlerin gazetelerde yayınlanması, bakıldığına göre onları hiç rahatsız etmiyor anlaşılan, işi pişkinliğe vuruyorlar. Peki hocam, siz neler diyorsunuz, bu hocalar İslamı anlatmıyorlar mı? diyeceksiniz. Maalesef, anlattıklarının çoğunun İslamî olup-olmadığı tartışmalıdır. Diğer taraftan bunların arasında İlahiyatçı olmayıp, başka mesleklerden (alandışı) tipler var ki, onların durumu daha da vahim (!). Onlar konuşurken işin ehli kimselerin onları dinlemediklerini sanıyorlar. Yani meydanı boş buluyorlar. Peki dini bilen, alanında uzman hocalarımız niye çıkmıyorlar derseniz, onun cevabı şimdilik bizde kalsın. Sadece şunu ifade edelim ki: “Her dönem kendi din anlayışını doğurur ve onu besler.”



Burada şunu da belirtmemiz gerekir ki: Ekranda konuşan bazı saygıdeğer, işin erbabı, hocalarımızın–sayıları üçü, dördü geçmese de- hiç bir karşılık almadıkları hatta bazı masrafları ceplerinden karşıladıkları da unutulmamalıdır. Yazımızı Abdülkadir Geylanî hz. lerinin ilgili şu sözüyle bitirelim: “Evladım dinin karşılığını dünyada yeme, ahirete de bırak.”






#Mustafa Aşkar
#Abdülkadir Geylanî
#din simsarları
9 yıl önce