|

Çiçek gibi ikili

Osmanlı tarihi ve kültürü üzerine yaptıkları çalışmalarıyla bilinen Prof. Dr. Nurhan Atasoy ve araştırmacı- yazar Dr. Seyit Ali Kahraman, yıllardır pek çok projeye ortak imza attılar. Geçmişten günümüze çiçek kültürüne önem veren ikili, akademik kıskançlıktan uzak kalınarak, ilmi çalışmaların dayanışma ve yardımlaşmayla çok daha verimli olabileceğini gösteriyor.

Yeni Şafak ve
04:00 - 22/05/2016 Pazar
Güncelleme: 01:04 - 21/05/2016 Cumartesi
Yeni Şafak

Rekabetin yoğun yaşandığı ilim ve sanat camiasında, bilimsel kıskançlık ve bencilliğin yaygın olduğu kanısı hakimdir. Ancak bu duygulardan uzak, akademik çalışma arkadaşlarıyla dayanışma ve yardımlaşma içinde olan, birbirine saygılı ilim insanları da var. 20 yıldır bütün projelerinde birlikte çalışan Prof. Dr. Nurhan Atasoy ve Dr. Seyit Ali Kahraman gibi. Osmanlı tarihi ve kültürüyle ilgili çalışmalarıyla tanınan ikiliden Nurhan Atasoy, Osmanlı sosyal hayatı üzerine yaptığı çalışmalarla ülkemizin ve dünyanın en önemli sanat tarihçilerinden birisi. 'Matrakçı Nasuh ve Menzilnamesi' adlı son eseri geçtiğimiz aylarda yayınlanan Atasoy'un; Türkler'de çiçek sevgisini anlatan Hasbahçe: Osmanlı Kültüründe Bahçe ve Çiçek, 15. Yüzyıldan 20. Yüzyıla Osmanlı Bahçeleri ve Hasbahçeler isimli kitapları bulunuyor. Osmanlı tarihi ve kültürüyle ilgili çalışmalarına Evliya Çelebi'nin Seyahatnamesi ile başlayan ve bu eseri günümüz Türkçesiyle hazırlayan Dr. Seyit Ali Kahraman, Nurhan hocayla da bu vesileyle tanışır. Onun teşvikiyle Osmanlı çiçek yazmalarına yönelir. Seyahatname'den notlarla başlayan çiçek merakı, Osmanlı çiçekçilik tarihinin en önemli eserlerinin günümüz Türkçesine aktarılmasıyla neticelenir. Kahraman, ilk önce 'Osmanlı Çiçekleri ve Çiçekçileri', ardından da 'Şükûfenâme/ Osmanlı Dönemi Çiçek Kitapları'nı yayınladı. Evliya Çelebi'yle Matrakçı Nasuh'un menzillerinde yolları kesişen bu iki değerli bilim insanıyla çiçek kültürü ve çiçek gibi dostluklarını konuştuk.



İlk tanışmanız nasıl oldu?

Nurhan Atasoy: (Kahraman'a bakıyor ve gülüyor) Nasıl oldu hatırlamıyorum, sanki sen doğar doğmaz annen getirdi bana bıraktı. Çocukluğundan beri tanıyormuşum gibime geliyor.


Seyit Ali Kahraman: Hasbahçe'yle başladı. Hocam, Harvard Üniversitesi'ne bağlı Dumberton Oaks Enstitüsü'yle birlikte Ortadoğu bahçecilik tarihiyle ilgili bir çalışma yapıyordu. Bu konuda bizde neler var diye, Evliya Çelebi'nin bahçe kültürüyle ilgili yazdıklarını çıkarmıştık. Daha sonra Çelebi Seyahatnamesi diğer çalışmalara da girdi.


N.A.: Hangisinde yok ki? Benim bütün yayın listemi çıkarın, her birinde Seyit Ali'nin katkısı vardır.





Ne kadardır birlikte çalışıyorsunuz?

S.A.K.: Yaklaşık 20 yıldır.



Akademisyenler arasında sizin gibi uzun yıllar birlikte çalışan nadir görülüyor. Bunu nasıl başarıyorsunuz?

N.A.: Valla bu benim iyiliğimden değil, Seyit Ali'nin cömertliği ve yardımseverliğinden. Cennette yerini ayırıyor bana yardım ederek. (Gülüyor) Ayrıca birlikte çalışmıyoruz. O çalışıyor, ben alıyorum.


S.A.K.: Birbirimize vesile oluyoruz diyelim.


N.A.: Ne vesilesi Allah aşkına ben ne yapıyorum senin için? Hiç.


S.A.K.: Dünyamı genişletiyorsun.


N.A.: Bak yine bana bir pay çıktı. Seyit Ali her türlü yükümü çekiyor. Yurt dışı gezilerinde yürümeme bile yardımcı oluyor. Allah ondan razı olsun, o bana Allah'ın bir lutfu.



ESKİYLE YENİYİ BAĞDAŞTIRAMIYORUZ


Nurhan hocanın çalışmalarına yardımcı olurken, Osmanlı çiçekçiliği ile ilgili en zengin eserleri de ortaya koydunuz. Son kitabınız Şükûfenâme'de neler var?

S.A.K.: Osmanlı çiçekçilik tarihinin en önemli yazma eserlerinden 9 tanesini ilk kez özgün diliyle bir arada topladık ve yayımladık. Kitapta, Osmanlı toplum hayatında çok önemli yer tutan ve en önemli tutkulardan biri haline gelen çiçekçilikle ilgili bilgiler ve yazmalarda adı geçen çiçeklerin listesi var.



Çiçek kültürü Türklerde başından beri var mı?

N.A.: Çiçek kültürü Uygurlar, Gazneliler ve Selçuklular'dan sonra Osmanlı'da var. Bu bir devamlılıktır. Ama yalnız onlarda değil Budizm'de de var. Babür bahçeleri var ama steplerde tasavvur edemiyorum. Tabiat şartlarındandolayı yok.



Steplerden İran'a doğru geldikçe...

N.A.: Yerleşime geçince iş değişiyor. İran üzerinden öğrenmiş olarak geliyorlar. Selçuklular'da güzel saray bahçeleri yapılıyor ama biz daha bahçe kültürünü tam olarak bilemiyoruz. Batı'da Roma mozaiklerini çalışırken bahçe arkeolojisi yaptılar. Dipteki köklerden hangi ağaçlar yetiştirilmiş onu incelediler. Bizde de böyle çalışmalar yapılırsa ileride daha çok bilgimiz olabilir.



Siz Türkiye'deki botanikçilerden de pek memnun değilsiniz...

N.A.: Hayır öyle bir şey yok ama Matrakçı Nasuh'u çalışırken çizimlerdeki çiçekleri ve ağaçları tanıyamadılar. Devletler gelişip büyüdükçe kendi kültürlerinin yanında başka kültürleri de çalışırlar. Mesela Macarlar Türk kültürünü çok çalışmışlardır. Bize bakın, kim gidip de büyük bir tez yapıyor Fransız empresyonistleri hakkında? Özgün bir eser veren var mı? Eskimo sanatı üzerine çalışan var mı? Afrika çalışan var mı? Biz daha o aşamaya gelemedik. Botanikçilerimiz de Türkiye sınırları dışına çıkmadıkları için o bitki çizimlerini tanıyamıyorlar.



KEŞİF VAR, İSİM YOK


S.A.K.: Hocamın bahsettiği konu çok önemli. Yeni dönem çalışanlar var, eski dönem çalışanlar var. Bir miktar da her konuda çalışanlar var fakat yeniyle eskiyi bağdaştıramıyorlar. Orada kopukluk var. Eski terminelojiyi bilen onun yeni karşılığını bilmiyor. Mesela geçen gün bir mimar arkadaş gelmişti. Çelebi'nin camilerde kullandığı süsleme terminolojisi var. Ben bilmiyordum ama okuduğumuz kadarıyla ortaya çıkardık. Umkumuncuk diye bir kelime var.


N. A.: (Heyecanla bağırıyor) Neey?


S.A.K.: Umkumuncuk... Tuhaf bir kelime. Sonra araştıra araştıra pencerelerde ışık süzmesi yapan ters çevrilmiş camlar olduğunda karar kıldık. Mimar, onun Latincesi'ni söyledi. Türkçesi yok... Bu arayı bağlayamadık. Bunu bağlayabilsek Eskimo çalışması da olur, Fransız çalışması da.


N. A.: İşte daha kendimizle ilgili olanları bitiremedik.


S.A.K.: Bir kısım yeniye, bir kısım da eskiye iyi bakmıyor maalesef. Çiçeklerle ilgilenirken, Tabib Mehmed Aşki Efendi'nin çok yaygın olan kitabında 8 yüz küsur lalenin kökten itibaren en uç noktasına kadar tanımlamalarını gördüm.


N. A.: Ne kadar önemli bir şey. İşte botanikçiler bunu bilmiyor.


S.A.K.: Dış yapraklarından iç yapraklarına, kitabesinden iğnesine kadar en ayrıntılı şekilde tarif ediyor. Hangi tohumdan hangi lalenin üretildiığini yazıyor. Kitaba yeni başladığımda bir botanikçi hanımla karşılaşmıştım. 'O sizin söylediğiniz kroslamadır. Bir tohumdan başka bir tohum üretme. Osmanlı'da yok ki nereden çıkarıyorsunuz bunu?' dedi.


S.A.K.: (Kahkaha atıyor) Olmaz olur mu hiç?


S.A.K.: 1900'ların sonunda Avrupa'da gelişmiş dedi. Hocam buyurun, 1820'lerde yazılmış kitap ve tanımlamalar burada dedim.


N. A.: Kroslamayla çiçeklerde biçim, renk değişiklikleri yapılıyor değil mi?


S.A.K.: Evet hocam, ondan haberi yok. Bunların ismi konmasa da şu tohumdan filan tohum üretilmiştir diye tarif ediyor. Filan adamın falan tohumundan üretilmiştir diye yazıyor. Maalesef eskiyle yeninin bağlantısının kopukluğu her yerde var.



Medeniyetin göstergesi


Şükûfeciler nasıl çalışıyor?

S.A.K.: Şükûfeciler meclisi var. Padişah tarafından fermanla tayin edilen Şükûfecibaşı var. Herhangi bir çiçeksever, eski tabirle Şükûfeperver bir lale yetiştiriyor ve meclise getiriyor. Benim bu çiçeğim yeni diyor. Anlat bakalım diyorlar. İşte şu iç yaprağı, kitabesinde şöyle tohumları var...





Kitabe dediği neresi?

S.A.K.: Tohumlarının olduğu iç kısmı. Meclisten biri çıkıp şu yaprak şekli falanca lalede var deyince çiçekle ilgilenmiyorlar. Hiç birine benzemeyen bir özellik görürlerse tamam bu yeni bir çiçek diyorlar ve ismini koyuyorlar.


N. A.: O kadar önemli bir olay bu. Kültüre bakın.


S.A.K.: En son Şükûfenâme kitabında onları toparladım. 5 bin küsur isim var. 4 bin 4 yüz küsuru sadece lale ismi. 450- 500 civarında nergis var.



Lale, nergisten başka hangileri öne çıkıyor?

S.A.K.: Sümbül, karanfil, buhurumeryem, Kıbrıs, Kağıthane ve Girit laleleri.


İLK LALE ŞEYHTEN



Çiçek ve bahçe en zengin dönemini Kanuni devrinde mi yaşıyor?

N. A.: Öyle sanılır ama 2. Bayezid döneminde yaşıyor.


S.A.K.: Osmanlı döneminde belirli bir zamanda bitmiş gibi gözüküyor ama aslında sonuna kadar devam ediyor çiçek merakı.



Çiçekçilikle ilgili ilk yazmanın tarihi kaçtır?

S.A.K.: Elimize geçen ilk yazma 1660'lı yıllara ait.



Şükûfenâme'de kaç yazma var?

S.A.K.: 9 yazma var. İlk kitapta 8 yazma vardı. Yeni kitapta Tabib Mehmet Aşki Efendi'nin bir karanfil risalesi de var. Bütün Şükûfenâmelerde anlatılan ortak hikayeye göre, Bolu'dan Ebussuud Efendi'ye bir lale getirilmiş. O da yetiştirmiş ve İstanbul'a tanıtmış. Yani çiçek medeniyet eseridir. Şehirleşmeyle birlikte çiçek kültürü gelişiyor.


N.A.: Belli bir kültür ve refah seviyesine ulaşmak lazım.


S.A.K.: Bahçeler konusunda hocamın geniş çalışması Osmanlı'daki Hasbahçeler'den 1573 tarihini hatırlıyorum şimdi. 2. Selim'e gelen bir Avrupalı, İstanbul'un her tarafında bahçe ve çiçek olduğunu yazıyor.


N. A.: O kadar şaşırıyorlar. Çiçek her yerde yaygın. Sadece saray değil, evlerin bahçeleri de çiçek dolu.



Siz bahçe köşklerini de çalıştınız değil mi?

N.A.: Evet, daha da çok var ama artık onları Seyit Ali'ye veririm, o yayınlar.


S.A.K.: Beraber yayınlarız hocam.



Bahçe köşkleri Matrakçı'da mı var?

N.A.: Matrakçı'da da var ama ben onları yabancı yayınlarda çalıştım. Avrupa'da Türk köşklerinden esinlenerek onlara benzer köşkler yapılmış. Bunu Batılılara anlatmak, 'bakın bunları bizden almışsınız' demek için yabancı yayınlarda çalıştım.




#Seyit Ali Kahraman
#Nurhan Atasoy
#Osmanlı tarihi
8 yıl önce