|

Devlet Ana 50 yaşında!

Kemal Tahir’in kaleme aldığı ve Türk edebiyatının başeserlerinden olan Devlet Ana kitabı bundan tam 50 yıl önce okurla buluştu. Edebi metninin yanında ele aldığı konu bakımından da bugün yeniden okunması, yeni okurlarına ulaşması gereken kıymetli bir eser.

Yeni Şafak
00:11 - 12/07/2017 Çarşamba
Güncelleme: 00:12 - 10/08/2017 Perşembe
Yeni Şafak
​Devlet Ana 50 yaşında!
​Devlet Ana 50 yaşında!

Türk edebiyatının en dikkate değer romanlarından biri olan Devlet Ana’nın yayımlanmasının üzerinden elli yıl geçti. Bu süre zarfında roman hakkında menfi, müspet pek çok yorumda bulunuldu. Her edebî metin okuru kadar yorumu barındırır ve zaman değiştikçe yeni okumalara muhtaçtır. Devlet Ana, elli yıl gibi pek çok algının değişmeye, dönüşmeye müsait olduğu bir sürede hakkında yapılan bu yorumların karşısında yeniden okunmalıdır. Okumalar ne yönde olursa olsun bu, Devlet Ana’nın, kendisinden önceki bir asırlık Türk romanı tarihini derinden sarstığı, malzemenin batı üretimi olmasına rağmen batılı bir içerik ve üslubu benimsemediği gerçeğini değiştirmez. Kemal Tahir, Türk coğrafyasının batı ile esaslı ilk çarpışmasının var olduğu yılları romanına alarak baştan bir cephe açmış, sadece edip değil, bir Türk düşünürü olduğunu göstermiştir. Yerlilik meselesini, Türkiye’de entelektüel bir zemine taşımış, kendi ilkeleri doğrultusunda Osmanlı’nın kuruluşuna bakışta hâkim olan din temelli gaza ve fetih ruhuna yeni anlamlar yüklemiştir. Bu yeni anlamlarla Kemal Tahir, Osmanlı’nın kuruluş felsefesindeki İslam ruhunun reddedilmesinden dolayı İslamcılar, Ezel Erverdi’nin tespitiyle, devletin sınıflar üstü bir yapı olduğunu ortaya koyması dolayısıyla da batıcı sol tarafından aforoz edilmiştir. Aydın kesimin kendisiyle uğraşmasından keyif de alır Kemal Tahir. Notlar’da anlatıyor: “Varlık’ta Devlet Ana’nın Türkçe ve deyim yanlışlarını eleştireceklermiş. İnşallah faydalı şeyler yazarlar da yararlanırım. Bu kitapla durup durup yeniden uğraşmaları hoşuma gidiyor. Bizim avanak Batılaşmacı yazarları bunalttığım meydanda… Daha da bunalacaklar. Çünkü çok gerilerde kaldılar. Kendilerini çoktan aşmış fikirlere karşı gerilerde debelenmek korkunç bir hâldir.”

Marks’ın ATÜT diye tabir edilen Asyatik üretim tarzını hayatının bir döneminde benimseyen Kemal Tahir, Osmanlı devletinin kuruluşunda bu tarzın hâkim unsur olduğunu, devleti kuracak üst yapının (yönetim kadrosu, iktidar sahipleri) alt yapı (din, mezhep ayırmaksızın halk) ile birlikte hareket ettiğini söyler. Marks, 1853 yılında Engels’e yazdığı bir mektubunda “Bernier, haklı olarak Türkiye, İran ve Hindistan’dan bahsederken, Doğudaki bütün olayların temelini toprakta özel mülkiyetin yokluğunda aramalıdır diyor. Bu, Doğu cennetinin gerçek anahtarıdır.” der. Devlet Ana romanının temelinde bu ilke vardır. Asya Tipi Üretim Tarzı, Kemal Tahir’in Anadolu insanına, Türk devletine bakışında tesirli olmuş, Kemal Tahir, bu anlayışı sanatını var ederken kullanmıştır. Bu anlayışta, merkezî devletin idare ettiği, batı toplumlarındaki sınıflaşmanın olmadığı vurgulanmış, doğulu sanatçının da insanı ancak tarihî gelişi içerisinde, devirler içerisindeki konumuyla, bir olduğu toplumla anlatabileceği ifade edilmiştir. Kemal Tahir, ATÜT düşüncesinden doğu toplumları despotik ve yağmacıdır görüşünde ayrılır. Sezai Coşkun’un Esir Şehrin Hür İnsanı Kemal Tahir adlı muhkem eserinde de bize hatırlattığı üzere Kemal Tahir’e göre doğuda halk devlet için, devlet de halk için vardır. Doğu, devletsiz yapamaz. Bu onun “rahman devlet”, “kerim devlet” olduğunu gösterir. Romancının devletten ne murat ettiğini biraz daha açalım. Kemal Tahir’in Osmanlı devlet sistemine yoğunlaşması, Osmanlı’da toprak mülkiyetinin büyük nispette devlete ait olmasından kaynaklanır. Yani, idealize edilmiş, fetihler yapan bir devletten ziyade ekonomi temelli bir kuruluşu esas alır. Romanda fetihler, ekonomik kıtlıktan çıkış için mümbit arazilerin bulunması uğruna yapılır. Devletin mülkiyeti ve kamu faydasına olan kurumları tekelinde tutması, merkezî iktidarı güçlü kılması ile mümkündür. Kemal Tahir’de devlet düşüncesi, onu vatanseverliğe kadar götürür. Kim hangi alanda muktedir ise bunu vatana vermelidir, düşüncesine sahiptir. Bu da devlet için halk, halk için devlet demektir.

Devlet Ana, 1290’lı yılları anlatır. Henüz Osmanlı, beyliğini ilan etmemiş Konya Selçuklularına bağlı bir uç obasıdır. Roman, bu coğrafyayı esas alarak Osmanlı öncesi Anadolu’da sosyal ve ekonomik yapıyı, Osmanlı’nın kuruluşunda hangi unsurların ve Osmanlı beylerinin hangi tutumlarının tesirli olduğunu ele alır. Metnin bir romancı kaleminden çıktığı ve kurguya dayalı olduğu gerçeği hatırdan çıkarılmamalıdır. Kemal Tahir, kahraman miti etrafında romanını inşa etmez. Herkes eşit miktarda romanda yer alır. Hiçbir karakter zaaflardan azade değildir. Onlara bir kutsallık atfederek destan yazmaz. Bugün Bilecik tarafından Söğüt’e giderken solda küçük, yalnız bir tepenin üstünde makamı bulunan Dursun Fakıh, romanda yer yer sesini duyurur. Kemal Tahir, “Dursun Fakı”ya sıfat atarken ısrarla fukara Dursun ifadesini kullanır. Edebali’de de gördüğümüz bu tutumla Kemal Tahir, kişilere derin kutsallıklar atfetmekten uzakta onları insan olarak alan bir tavır içerisindedir. Devlet Ana’yı, benzeri romanlardan ayıran da budur. Tanpınar’ın, ilk romanlarımızı incelerken insanı yakalamakta muvaffak olamadılar dediği tuzağa Kemal Tahir düşmez. Ne Ertuğrul Gazi ne Osman Bey, ne Şeyh Edebali sadece asil, yüce, hatasız olarak resmedilmezler. Bu doğrultuda Osmanlı beylerinin, Söğüt erenlerinin, ahî dervişlerinin her birinde “kusur” vardır. Romana, solcu aydınların neden taarruz ettikleri bu açıdan pek anlaşılamaz. Şarap sudan daha evladır, oğlancılık Mevlevi tekkeleri de kurularak resmîleşecek kadar yaygındır, romanın kurgusunu başlatan Demircan’ın sevgilisi Liya ile sevişirken sırtından, çırılçıplak vurularak öldürülmesi görülür. Bir kale zapt edilecekse hile mubahtır.

ANADOLU’NUN MANZARASI

Devlet Ana, 14. asra girerken Anadolu nelerle mücadele ediyordu sorusuna pek çok cevap verir. Romanın ilk kısmı, Hıristiyan mülkünde bir meyhanede geçen konuşmalarla Osmanlı’nın panoramasının çıkarıldığı bölümdür. Kemal Tahir, Bizans’ı konuşturarak Osmanlı’yı resmeder. Önceleri bu meyhaneci bir Hıristiyan genci olan Mavro, 1290’larda coğrafyayı tarif ediyor: “Ülkeyi batıdan Frenkler basmış, doğudan Moğollar… Vergi, haraç alamaz olmuş kayzerimizle Konya Sultanı… Vergisiz, haraçsız nasıl dizginlersin bunca azgın suyu? Sular kudurgan olursa ekin olmaz, ekin olmazsa köylü olmaz, köylü olmazsa ekmek olmaz, ekmek olmazsa dünya batar. Eskiden kervanlar geçermiş ki bizim ovamızdan, başı Eskişehir’de yükünü çözerken, kuyruğu Bilecik’te denk bağlamakta olurmuş…”

Osmanlı’nın ortaya çıkışını sağlayan önemli bir husus da Konya Selçuklu Sultanlığının zayıflayan devlet yapısıdır. Kayılar, mensubu oldukları bu sultanlığa atacakları her adımda izin almak yönünde müracaat ederler ancak karşılarında onların hareketlerini durduracak ya da yeşertecek bir irade göremezler. Devlet Ana’nın inşa edildiği bir diğer zemin ahîlik müessesesidir. “Uyandırılan Işık” başlıklı bölümde Osman Bey’in oğlu Melik’in ahîliğe katılma arzusu dolayısıyla ahîliğin nizamı, disiplini, insan ve toplum algısı uzun uzadıya yer yer ansiklopedik malumata kaçacak biçimde değerlendirilir. Ancak, 1290’larda bu yapının rehavet içerisinde olduğu, temel ilkelerinden saptığı, mensuplarını kibre götürdüğü ifade edilir. Bundan bir an önce dönülmesi yolundaki konuşmalar Osmanlı’nın kuruluşa giden yıllarda nasıl bir silkinme içerisine girdiğinin işaretlerini taşır. Ahîliğin toplum nazarındaki itibarı, çocukların ahîliğe katılma ritüellerini oyunlaştırmaları ile gösterilir.

  • Devlet Ana’dan önce romanın adı
  • Romanın adını önce Derin Geçit olarak düşünür. Onyedi isim arasından bunu seçer. Sonra, Osmanlı devletinin kuruluşu ile ilgili olmasından dolayı adında devlet kelimesinin geçmesi gerektiğini kanaat getirir. Devlet Kapısı, Devlet Baba, Devlet Kuşu, Devlet Baba aklını kurcalayan isimler olur. Tahir Alangu’yla isim üzerine konuştukları bir çay sohbetinden sonra eve dönen Kemal Tahir, Bacıbey’in adının Devlet Hanım olduğunu hatırlar: “Devlet Baba olmuyordu ama Devlet Ana uygundu.”

Devlet Ana, Osmanlılar devletleşmeden önce Anadolu’nun manzarasını arz etmeye niyetlenmiş bir romandır. Moğolların zulmü burada öne çıkar. Moğol çapulcudur. Toprak yağmursuzdur. Eşkıyalık ayyuka çıkmıştır. Tefecilik artmıştır. Darendeli Hüsamettin Kadı, romanda “zamane kadılarının çoğunluğu gibi” gizlice şarap içen, dedikodu malzemesi olmamak kaydıyla kadın düşkünü, biraz oğlancı, rüşvet alan Selçuklu kadılarındandır.

KERİM DEVLET

Osmanlı’da devlet esastır. Ertuğrul Bey’in ölümü duyulmadan yeni beyin adı ilan edilmelidir. Akçakoca romanda dengeyi temsil eden kişidir. Osman Bey’e söylediği ve büsbütün devlet terbiyesinin temeli olan “Bey kısmının onuru kendi malı değil!” sözü Kemal Tahir’in devlet için kişinin kendisinden geçmesi gerektiğine dair söylettiği derin bir sözdür. Osman Bey, zeki, ufku açık bir devlet adamı olarak resmedilir. Benito Keşiş’i ortadan kaldırmayı ertelemesi, ticaret bağı kurduğu İstanbul Venediklisini gücendirmemek içindir. Osman Bey’in babasından aldığı vasiyet Konya’yı ele geçirmektir. Konya tahtını “Cehennem ateşinde kızdırılmış demir parçası” biçiminde tarif eder. Konya ortadan kaldırıldığında Bitinya ucunun önünün açık olduğunu bilir. Tüccar İstanbul’a bağlıdır, orada deniz vardır, artları kesilse bile deniz onları başka diyarlara taşıyacaktır. Marmara kıyılarının verimliliğinin farkındadır. Romanda Osmanlı Devleti’nin kuruluş zemini yavaş yavaş belirir. Şeyh Edebali’ye “Batıya yöneleceğiz! Talan etmeyeceğiz! Din yaymaya çabalamayacağız. Tersine herkesin inancına saygı göstereceğiz.” diyen de Osman Bey’dir.

Ertuğrul Gazi, devletine sığınmış herkesi himayesine alan, onu koruyup kollayan bir mekanizma inşa etmiştir. Din değiştireni dahi düşmana teslim etmez. Mülkünde sürüp giden yoksulluğa rağmen Moğol valisine gönderilecek armağanları vermekten geri durmayacak bir devlet adamıdır. Mecbur olmadığı hâlde yok demeyi onur meselesi sayacak, beyliğine bunu yakıştıramayacak biridir. Osmanlılar, kapılarına kim gelse bulup buluşturup misafirini memnun etmenin derdindedir. Bir tek değerli silahlarını elden çıkarmazlar. Romanda Ertuğrul Bey adı hangi satırda geçiyorsa orada vermek fiili ve cömertlik sıfatı da vardır. Sadece Ertuğrul Gazi değil Osman Bey ve Orhan Bey de bu cömertlikleri ile anılırlar. Müslüman, gayrımüslim arasında ayrıma gidilmeden ihtiyacı olana nakdî yardım yapılır, toplum düzenini sarsacak kim varsa ona da had bildirilir.


Romanda, Osmanlılarda devlet algısı nedir sorusunun cevabı, Dündar’ın gıyabında onun söyledikleri etrafında anlatılır. Bu satırlar Kemal Tahir’in de Osmanlı’ya bakışını gösterir. Gazilikte bir elden alınıp öbür elden verilmesi, beyleri mal biriktirmenin yıkacağının söylenmesi bu uğurda ifadelerdendir.

Romanın önemli kahramanlarından Kerimcan hikâyenin sonunda mollalığa dönecek, Kelile ve Dimne’nin, Felekname’nin, Kabusname ve Nizamülmülk Siyasetnamesinin başına oturacaktır. Kemal Tahir, Osmanlı’yı gaza ile ilim ruhunun var ettiğini Kerimcan’ın bu kitaplara yüz sürmesini resmederek gösterir. Nitekim romanın son cümlesi: “Kerim Çelebi, kamçıyı atıp sedire oturdu rahatça, ‘Siyasetnâme’yi eline aldı.” Devlet Ana bu yönüyle Kerimcan’ın ilim ve harp arasındaki mücadelesinin romanıdır. Bâciyân-ı Rum’dan Bacıbey’in, oğlunu savaş meydanlarında cenk ederken görme arzusu ve bu arzuyu sertçe tutumla savunması ile Kerimcan’ın medrese kapısında kulağı, yazmalar üzerindeki gözünün çatışması romanın edebî açıdan en dikkate değer kurgularındandır. Romana adını veren Bacıbey, Kerim’in kitaplarını dahi yakar. Devlet Ana’da, molla Kerim’in savaşçı Kerim’e dönüştürülmesinden sonra Kerim’in gözünden Anadolu dervişlerindeki çürüme anlatılır. Birbirini tutmayan inançları, yaptıkları ile konuştuklarının bir olmaması onlardaki itibarı da alıp götürmüştür. Ne dünyayı boşlayıp ahirete yönelmişlerdir ne de dünyaya dönüp cennetten vazgeçmişlerdir. Ahîler de sabah akşam çarşıda zanaatla uğraştıklarından savaşçılıkta gaziler kadar usta değillerdir. Din istismarı da romanda ele alınır. Abdallara Germiyan toprağından afyon getiren, kısır kadınlara doğurma hapı, namus düşmanlarına “sıcaklık muskaları” yazan hocalar vardır.

Devlet Ana’da Kemal Tahir’in diğer tutumu, Türk dili, kültürü, inanışları hususunda Türklük etrafında bir tabiat yaratmaktır. Sözgelimi Mavro’nun İslam’a geçişi bir törenle yüceleniyor romanda. Ardından yapılan duanın Türkçe olması, Arapça duanın yapılmaması eleştirilince Kel Derviş bir yansıtıcı kahraman olarak “Biz Türk dili biliriz. Suyun geldiği yana ‘Yukarı’, gittiği yana ‘Aşağı’ deriz, Bayhoca, dilin anlaşılmazından hiçbir şey anlamazız, koca Tanrı’ya şükür!” diyor. Yine Osmanlılar, İslam’dan devşirilen bir kültürden ziyade Ortaasya’dan getirdikleri inançla hayatlarını sürdürdüler intibaı veriliyor. Devlet Ana’da Tanrı’nın Türklere olan nazarı da itibara alınıyor ve yer yer samimiyetsiz ifadelerle hurafe-kurgu arası bir anlatıya başvuruluyor. Tanrı’nın atı önce “Adem Ata’ya sonra Müslümanlara bağışladığının anlatıldığı satırlar böyledir.

KURGUYA DAYALI DEVLET ANA

Kemal Tahir, tarih kaynaklarından bu romana hazırlandığını söylese de önündeki metni muhayyile ile inşa ettiğini biliyordu. Kişi adlarından yer adlarına kadar pek çok hususu uydurmuştur. Aşıkpaşazade Tarihi’nde geçen Osman Bey’in rüyası hikâyesini de dönüştürerek Edebali dergâhında Yunus Emre’ye gördürür ve Edebali’nin kucağından bir ay doğar, ayın ışığı dünyayı nura boğar. Devlet Ana romanını dikkat çekici kılan bir diğer husus da Yunus Emre’nin bir roman karakterine dönüştürülmüş olmasıdır. “Ülkenin gören gözü, duyan kulağı, söyleyen dili” biçiminde anlatılan Yunus Emre, Heterodoksilik tartışmaları içerisinde verilir. Kaplan Çavuşla konuştukları sıra Kaplan’ın söylediği “Tuttu gene Baba İlyascılığın. (…) Hiç düşündünüz mü, neden kulak asmadı, bu ülkenin milleti, ‘Karılardan gerisini bölüşmeli âdemoğlu’ lâfına?” sözleri Osmanlı’nın kuruluş yıllarında Heterodoks temayüllerin toplum nazarında itibar görmediğini hatırlatır.

Roman iyiler ve kötüler arasında geçmesi bakımından klasik bir anlatıya göz kırpar. Kıbrıs Manastırı’nda Sen-Jan papazı olmaktan vazgeçip, tarikatın şövalye adaylarına katılmış, kılıç kuşandığı gün baktırdığı falında arkadan vurulmazsa yüz yıl yaşayacağını, çok büyük bir taç giyeceğini öğrenmiş, kralların soyundan geldiğini, damarlarında kral kanı taşıdığını iddia eden Notüs Gladyüs için Ertuğrul Gazi, Rumların kaltabanlığından yararlanıp Bitinya ucuna yerleşmiş, doksan yaşında yatalak bir Türkmen’dir. Gladyüs, kendi dininden insanların malını çaldığı, kavga çıkarıp kan döktüğü, Hıristiyan kadınlarının ırzına geçtiği için tarikatından sürgün edilmiştir.

Romanda, Ertuğrul ocağındakilerin daima tacize tutularak çarpışmanın içerisine çekildiği algısı verilir. Ertuğrul Bey’in atlarını çalmak ve atların eğitimcisi Demircan’ı öldürmek böyledir. Bitinya ucunda yıllardır sürdürülen barış, bu hırsızlıkla bozulmuştur.

Devlet Ana’yı roman kılan unsurların başında titizlikle örülmüş iktidar çatışmaları gelir. Dündar Bey, Ertuğrul ve Osman Beyler karşısında rakip olarak yer alır. Ertuğrul Bey’den sonra beyliğin başına geçme hırsı Dündar’daki rekabet duygusunu artırır. Bütün iktidar mücadelelerine rağmen galip gelecek biri varsa o da şeyhle görüşenlerden çıkacaktır. Edebali kapısına uğramadan yol almak mümkün değildir. Kemal Tahir’in dini romana çektiği en keskin yer burasıdır.

Romanı çiğ bir kurguya mahkûm ettiği de olur Kemal Tahir’in. Osman Bey’in Edebali ile yaptığı bir muhavere Balkız etrafında cereyan eder. Roman bazen “kız meselesine” kurban gider. Romancı, Edebali’nin Osman Bey’e kızını vermekte işi sürüncemeye bırakması romanı popüler bir TV dizisinin entrikalarına benzetir.

Hatasıyla savabıyla Devlet Ana, Osmanlı Devleti’nin kuruluşuna dair ne yazık ki çok az yazılmış romanlarımız içerisinde en çok konuşulacak olanıdır. Üslubundaki güç, polisiye unsurlar, teatral sahneler ve masalsı-destansı atmosferiyle dil açısından da edebiyatımızın orijinal eserlerindendir. Romanda kadınların inşa edilişleri, Orhan Bey’in Lülüfer’e (Nilüfer) olan tutkusu ve yer yer zaaflarına yenilmesi, düğün baskını, Osman Bey’in Edebali’nin kızını ilk eşine kuma getirmesi, Hıristiyan keşişlerinin Anadolu mirası yazmaları mağaralarda saklaması ve dahi pek çok mesele, meydan çarpışmalarından uzakta, ezberlenmiş Osmanlı tarihini yeniden ve hakikaten başka açılardan yorumlaması daima konuşulacaktır.

YAKUP ÖZTÜRK
#Devlet Ana
#Kemal Tahir
7 yıl önce