|

Devlet gibi düşünmek

Günümüzde, İslami bünye içerisinde tahayyül edilmesi mümkün olmayan bölünmeler, karşıtlıklar, çatışmalar yaşanıyor. Gerçekte ne olup bittiğini, neler olup bittiğini anlamaya ve konuşmaya cesaret edemiyoruz.

Yeni Şafak ve
04:00 - 24/01/2017 Salı
Güncelleme: 01:49 - 24/01/2017 Salı
Yeni Şafak
Gündem
Gündem
Atasoy Müftüoğlu


Müslümanlar olarak, kendimizi İslam medeniyetine nispet edebileceğimiz temelleri, nitelikleri, ölçütleri ve ilkeleri biber birer kaybediyoruz, medeniyet ufkunun sınırları dışına çıkıyoruz. Her toplumda, hayatın her alanında kısmi algıların, etnik/mezhepçi/hiçipçi algıların, tarzların neden olduğu travmatik aşırılıklar yaşıyoruz. İslami varoluşumuzu yeniden ve hemen şimdi sorgulamamızı gerektiren dar görüşlülükler, bencillikler ve taşralılıklarla kuşatılmış bulunuyoruz.



Aziz İslam, hayata, tarihe, olaylara, insanlığa ve insanlara mümkün olan en geniş açıdan bakmak anlamına gelirken, bugün, bunun tam tersi bir tavrı seçiyor, her şeye, her yere, her kese mümkün olan en dar açıdan bakmaya çalışıyoruz. Tarihin taşrasında yaşamaya mahküm oluşumuz, kültürel anlamda, estetik anlamda taşralılık ve köylülükle çok yakından ilgilidir. Kültür, bireysel ve toplumsal davranışların/değerlerin niteliksel bir çerçeve içerisinde somutlaşmasıdır. Müslümanca düşünmek, pratik hayata yansıtmak üzere düşünmekle başlar, soyut değerlendirmeler/yorumlar yapmak üzere düşünmekle değil. İslami sorumluluk, aklı/bilgiyi/bilimi hayatın içerisinde dönüştürücü bir bilinç, ahlak ve estetik şeklinde tecrübe ve temsil edilebilir kılmayı gerektirir. Aklı/bilgiyi/bilimi, temsil ve tecrübe amacı taşımaksızın araçsallaştırmak, çıkar ya da ticaret konusu yapmak, kalplerimizi/bilincimizi birleştiren iradeye saygısızlık anlamı taşır.



Günümüzde, İslami bünye içerisinde tahayyül edilmesi mümkün olmayan bölünmeler, karşıtlıklar, çatışmalar yaşanıyor. Gerçekte ne olup bittiğini, neler olup bittiğini anlamaya ve konuşmaya cesaret edemiyoruz. Bu konular etrafından güncel spekülasyonların sınırları bir türlü aşılamıyor.



Siyasal parçalanmalar, İslami kimliğin de parçalanmasına neden oluyor. Her toplumda Müslümanlar devlet gibi düşünmek zorunda olmadıkları halde, devlet gibi düşünüyor. İslami bünye içerisinde bu tür travmalar yaşanırken, bir diğer yandan ideolojik/ırkçı/emperyalist bir kontrol sisteminin nesneleştirme politikalarına maruz bırakılıyoruz. Bu kontrol sistemi toplumlarımızın sosyal/kültürel/siyasal dokusunu bütünüyle tahrip ederken, masum Müslüman halklar yerlerinden/yurtlarından ediliyor, bütün Ortadoğu halkları sessizce ve çok derin acılar/çaresizlikler/yalnızlıklar çeken halklara dönüşüyor. Müslüman halklar, ilgi alanı Batılı bireyle, Batılı bilgiyle sınırlı bir uygarlık ve insanlık anlayışının görüş ve anlayış alanının dışında kalıyor.



GELENEĞİN BASKISINI AŞMALIYIZ


İnsanları nesneleştiren ve araçsallaştıran dünya sistemi tarafından Müslüman halkların/toplumların öznellikleri ve faillikleri ellerinden zorla alınıyor. Bu sistem tarafından büyük önyargılarla belirlenmiş, sınırlandırılmış, kısıtlanmış, dayatılmış hayatlar yaşıyoruz. Kendimizi, İslama nispet etmeye ve Müslüman olarak tanımlamaya devam ediyoruz, ancak, seküler bir bilgi ve kültür modeli tarafından biçimlendiriliyoruz. Bu nedenle, İslami dünya görüşünü gerçek anlamda pratiğe geçiremiyoruz. Bir yanda seküler baskılar, bir diğer yanda geleneğin baskıları sebebiyle, kendimizi, tarzımızı, tavrımızı, duruşumuzu, yaklaşım ve yöntemlerimizi aynı zamanda toplumumuzu yenileyemiyor, yeni kavramsallaştırmalarla yeniden yapılandıramıyor, İslami dünya görüşünü özgürleştiremiyor, hayata seküler tarihin, neoliberal/kapitalist tarihin nesneleri olarak katılıyoruz. Bilgi, düşünce, fikir, felsefe üretemediğimiz için hamaset/popülizm/milliyetçilik üretiyoruz.



İslami bilginin, dünya görüşünün, hayat tarzının, siyaset ve tarih felsefesinin bir bütünlük içerisinde, içerisinde yaşadığımız dönemin bilincinde, vicdanında, karşılık bulacak, ahlaki bütün boyutları ve sorumlulukları içerecek şekilde, yeni bir dil'le, yaklaşım ve yöntemle, davranışlarımızda ifadesini bulacak niteliklerle, bütün kabilecilikleri ve dar görüşlülükleri aşarak yeniden üretilmesi, özümsenmesi, toplumsallaştırılması, başka toplumlara yansıtılabilecek zenginliklerle, bu toplumlara ulaştırılması gerekiyor. Tarihin her hangi bir döneminde ortaya çıkan, geçerli ve anlamlı olan bir fikir, bir yorum ve çözümleme, bütün dönemler için geçerli olmayabilir. Yeni ve yeniden içerik üretimini, fikir ve yorum üretimini bir sapma olarak değerlendiren geleneğin baskısı sebebiyle, bugünün dünyasını etkileyebilecek içerik üretemediğimiz için, İslami bünyeye bütünüyle yabancı, seküler/liberal/materyalist içeriği ithal etmekte kullanmakta, hayatlarımızı bu içerikle sürdürmekte bir sakınca görmüyoruz.



Sömürgeci teknolojinin, insanlığın en yüksek gelişme düzeyi sayıldığı bir dünyada, tutarsızlıklar, çelişkiler, çatışmalar ve mekanik-yavan bir akıl'la malül olan modernitenin bütün kurumları günümüzde büyük bir kriz içerisinde bulunuyor. Aydınlanmanın ve modernitenin evrensellik iddiasındaki aklı, evrensellik iddiasındaki dünya görüşü popülist milliyetçilikler, öfkeli/kaba milliyetçilikler tarafından yalanlanıyor. Demokrasilerde, kişilerin kendilerinin değil, oylarının önemli olduğunu görüyoruz. Her ülkede, siyasal süreçlerde, yapılar, kadrolar, sosyal-kültürel-felsefi-insani alanları bütünüyle ihmal pahasına, ekonomik-maddi kaygılar, alanlar ve ilgiler üzerinde yoğunlaşıyor.


#İslam
#Teknoloji
#Sömürgecilik
#Atasoy Müftüoğlu​​
7 yıl önce