|

Düşüncenin kalbini yıkamak

Sait Mermer’in ilk kitabı olan “İsa’nın Yamalı Gömleği” raflardaki yerini aldı. İki bölümden oluşan eser, terörizm, teknoloji, şehir, siyaset, felsefe konularında farklı bir tarih okuması sunuyor.

Yeni Şafak ve
04:00 - 12/11/2016 Saturday
Güncelleme: 20:35 - 11/11/2016 Friday
Yeni Şafak
RECEP AYIK


Sait Mermer, Konya'nın ehline malum ve nevi şahsına münhasır isimlerinden biri… Konya'da meskûn. Uzun soluklu okumalarının ve yazılarının neticesinde “İsa'nın Yamalı Gömleği” adlı çalışma ortaya çıktı. Kitapta neredeyse yirmi yıllık bir yazı hayatının verimlerini bulmak mümkün. Bu uzun soluğun kısmî sebebi taşrada olmak gözükse de zannımızca asıl sebep, yazarın “kemâl”e olan yolculuğunun bir durağı olarak kitabını bugüne bekletmesi. Takip edebildiğimiz yazı kronolojisi bize bu kemâli işaret ediyor.



Kitabın önsözü, amacını derli toplu verir mahiyette ve çok önemli. Bu önsöz, Kitaba ismini veren “İsa'nın Yamalı Gömleği” başlıklı makâlenin özü olarak yazılmış diyebiliriz. Kitabın ilk bölümü, “Düşüncenin Kalbini Yarmak” şeklinde tesmiye edilmiş. Önsözde de belirtildiği üzere “efrâdını câmî” bir üslupla yazılmış makalelerden oluşuyor.



Kitabın en önemli yazılarına muhtevi olan birinci bölüm, zihnimizdeki anlam meselesini yerine oturtmak amacı taşıyor. Anlamın hemen yanı başındaki “varlık”ın birçok yönden izahı verilmiş. Temel ortak nokta ise bütün meselenin Vahiy ve Sünnetle irtibatlı bir şekilde ele alınması. Terörizm, teknoloji, şehir, siyaset, felsefe gibi gündemimizi meşgul eden birçok konu, ilk insan Hz. Âdem ve başından geçenlerle irtibatlandırılarak Hâtem'ül Enbiya Efendimiz'in (sav) hayatı yani Asr-ı Saâdetle neticeye erdiriliyor. Çünkü “Allah Rasûlü'nün doğumundan vefatına kadar geçen hayatı Kur'ân'ın insan sûretinde/ sîretinde zâhir olmasından başka bir şey değildir.” (s. 240). Kronolojik ve pozitivist tarih anlayışını alt üst eden bir tarih anlayışını görmek mümkün, kitapta. Çünkü tarih dediğimiz şey peygamberler ve kavimlerinden başka bir şey anlatmıyor. Bugün böyle bir tarih anlayışı, çıkmazlarımızı çözebilir ve dikte edilen kalıpları kırabilir. Tarih algısına değinmişken şu ayrıntıyı da ifade edelim. Kitabın sadelikle tasarlanmış kapağında bir tesbih bulunuyor. Yani başladığı yere geri dönmeyi ifade eden tarih sembolü. Uç uca bağlı, kopukluk yok, belirsizlik yok, baş ve son belli. Birbiriyle kavuşmayan iki yaka değil milat ve mevt; yoksa başı sonu belli olmayan, insanı tedirginliğe iten uzun bir zincir tasvir edilebilirdi, kapakta.



BATI'NIN TRAJEDİSİ DEVAM EDİYOR



İlk dört yazı için Hz. İsa ve Hristiyanlık üzerinden tarih ve anlam okuması diyebiliriz. Metnin tahrifi ve tarihin tahrifi, bu tahriflerin neticesinde gelen anlamın tahrifi ve günümüzde Modernizm olarak adlandırdığımız dirilişin tahrifi bu yazıları hacim ve yoğunluk itibariyle büyütüyor. Sonrasında gelen “Titrek Bakış ve Hz. İbrahim” yazısı ile Kierkegaard'ın Hz. İbrahim konusunda düştüğü büyük hata izah edilirken ardından “Freud'a mı Ağlayalım? Bergson'a mı Gülelim?” başlığı ile önemli bir tespite yer veriliyor: “Batı'nın trajedisi devam ediyor. Ruhçusu ruhçu değil, maddecisi maddeci değil. Madde ve mana varlığın aynı iki veçhesi. Düalizm yok, tevhid var.” (s. 97).



Yazarın özellikle birinci bölümde birkaç yazı içerisinde bahsettiği Samiri'yi “Şeytan Arabası” yazısında daha net görebiliyoruz. Kitabın başka bölümlerinde de ismi geçen kişiyi yazarın ele alış biçimi oldukça orijinal. Yazar, Samiri'nin buzağısı ile modern teknolojiyi aynı şeyin ön ve arka yüzü olarak ele alıyor. Samiri'nin bin yıllar öncesi yaptığı dalâletin tatbikiyle bugünkü modernizm ve teknolojinin gelişimi arasında bir fark olmadığını daha net anlayabiliyoruz. Bugünkü dalâlete terakki dediğimiz için bir zihin putu daha kırılıyor.



İkinci bölüm ise “Modern Müslüman Aklının Eleştirisi” başlığını taşıyor. Birinci bölümün daha kesif olan düşünce ağırlığı ikinci bölümde pratikler üzerinden ele alınıyor. Meal, hadis, asabiyet ve seçilmişlik, sünnetin mahiyeti ile ilgili meseleler daha somut diyebileceğimiz örneklerden yola çıkılarak izah ediliyor. Yazıların tamamında kendini fark ettiren bir üslup var. Konu ne kadar ağır olursa olsun, üslubun naifliği sayesinde altından kalkılıyor. Edebiyatla beslenmiş bir fikir üslubu görüyoruz. Bunda yazarın dile bakışı da etkili. Yazar, dili bir nevi peygamber mirası olarak görüyor. Dilin, anlamsız bir toprak parçasını vatan kılışının farkında. Yazarın dile yaklaşımı da Kelâmullah'tan kaynak bulduğu için kitabında özenli bir dilin gayreti kendini hissettiriyor.



İSLAMCILARA UYARI



Metinlerin genel itibariyle düşünce, fikir metinleri olması, okumayı zorlaştırsa da Konya'da bulunup yazarla muhabbet etme imkanı bulanlara âşina gelecektir diyebiliriz. Çünkü yazar hem kalem hem söz ile anlam arayışı içerisinde. Kitabın bizi götürdüğü yer de dipnotlar değil. Birçok Batılı filozofun ismi verilmişse de dipnotlarda bu adamları görüp merak duygumuzu kabartmıyor, yazar. “Felsefe Gavurluğa Yarar” yazısıyla da Batı'ya (hem anlam hem mekan hem insan noktasında) bakışını net biçimde ortaya koyuyor. Zihinsel putların her tarafımızı sardığı bu çağda yazarın gayreti takdire şayan. Çünkü bugün İslamcıyım diyerek yola çıkan ve yolda yürümek inadıyla başına gelenleri umursamayan bizleri uyarıcı bir nitelik var, kitapta. Sorgulamamız gereken asıl şeyin yönünü “İsa'nın Yamalı Gömleği” ile hakiki bir istikamete tebdil edebiliyoruz. Önsözde belirtilmesine rağmen Muhyiddin İbn-i Arabî ile ilgili fazla detay bulamamamız veya müstakil bir yazı görmememiz üzücü. Teselli olarak da kitabın yer yer İbn-i Arabi'nin Füsûs'ul Hikem'ine yaklaşan üslubu imdadımıza yetişiyor. Umarız yazarın bundan sonraki kitaplarında bu eksik tamamlanır.





• • •


İsa'nın Yamalı Gömleği


Sait Mermer


Profil Yayınları


2016


264 sayfa



#Sait Mermer
#İsa'nın Yamalı Gömleği
#Profil Yayınları
7 years ago