|

Eğitim sistemini doğru tasarlamak

Yeni Şafak ve
04:00 - 10/12/2016 Cumartesi
Güncelleme: 00:48 - 10/12/2016 Cumartesi
Yeni Şafak
Prof. Dr. Muharrem Kılıç • Akdeniz Üniversitesi Hukuk Fakültesi


Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü (OECD) tarafından 1997 yılında geliştirilen 'Uluslararası Öğrenci Değerlendirme Programı' (PISA) 3 yılda bir 15 yaş grubunda yer alan öğrencilerin bilgi ve becerilerini ölçmektedir. İlk kez 2000 yılında uluslararası düzeyde uygulamaya konulan bu ölçme-değerlendirme, OECD üyesi olmayan ülkelerin de katılım göstermeleriyle sürdürülmektedir. Bu çalışmada öğrencilerin 'Fen bilimleri ve Matematik okuryazarlığı ile Okuma becerileri' ölçülmektedir. 2003 yılından bu yana söz konusu değerlendirme programına dahil olan Türkiye'nin 2015 sıralamasında önceki yıllara göre gerileme görülmektedir. Türkiye, PISA 2015'e katılan 70 ülke içinde Fen bilimleri alanında 52., Matematik alanında 49., ve Okuma becerileri alanında ise 50., sırada yer almıştır. Bu tablonun, veri analizleri temelinde derin okumalara/yorumlara ihtiyacı olduğu aşikardır. Bu okumanın eğitim-öğretimin tüm bileşenleri, felsefesi ve temel aktörleri üzerinden yürütülmesi sağlıklı olacaktır.



KAMUSAL SEFERBERLİĞE İHTİYAÇ VAR


İç açıcı olmayan bu tablo, kökleşmiş tarihsel sorunları ve bagajları olan maarif meselemiz üzerine daha yoğun bir fikri mesainin verilmesinin gerekliliğini ortaya koymuştur. Türkiye'nin eğitim meselesini yalnızca sosyo-ekonomik ve sosyo-kültürel kalkınma sorunu olarak değil, bir medeniyet olarak varlığını sürdürebilmesinin odak sorunu olarak görmesi icap etmektedir. Aksi takdirde, kalıcılığı olan bir kurumsal gelişimin kaydedilmesi mümkün değildir. Eğitim-öğretim kapasitesinin niceliksel ve niteliksel artışı, kökeninde bir toplumsal varoluş, istiklâl ve istikbâl meselesi olarak görülmelidir. Atalet ve özgüven yitimiyle tarihsel gecikmişliklere kurban edilen yüzyılın ardından, önümüzdeki çağı kurtarabilme mücadelesinin dinamosunu eğitim-öğretim potansiyelimiz ve bunun çıktıları oluşturacaktır. O yüzden önümüzdeki çağı kurtarabilme adına güçlü ve vizyoner bir eğitim perspektifinin üretilmesi icap etmektedir. Bu amaç doğrultusunda, ciddi bir zihniyet dönüşümüne, kamusal seferberliğe ve toplumsal konsolidasyona ihtiyacımız bulunmaktadır.



Türkiye, eğitim bütçesini artırma, okullaşma oranlarını yükseltme ve eğitim-öğretim altyapısını güçlendirme noktasında son onlu yıllarda oldukça iyi bir performans sergilemiştir. Ancak bütün bu yatırımlara rağmen, zaman zaman politika uygulayıcılar tarafından da dillendirildiği üzere ortaya çıkan tablo pek parlak görünmemektedir. Bu noktada eğitim politikalarında; 'ön değerlendirmesi ve pilot uygulamaları yeterince gerçekleştirilmeden eyleme dönüşen reformlar; istişare ve planlama açısından ortaya çıkan yetersizlikler; ideolojik bagajlar üzerinden üretilen rezervasyonlar ve tepkisellikler' gibi handikaplar meselenin doğru biçimde tespit ve çözümlenmesi iradesine ket vurmaktadır. Modern eğitim sistemlerine içkin ideolojik yapısı göz önünde tutularak, eğitim sistemimizde makro politikaların belirlenmesi noktasında daha fazla kafa yormamız icap etmektedir.



Milli eğitim sistemimiz, zihniyet ve kurumsallaşma sorunu ile de yüzleşmektedir. Zihniyet sorunu açısından değerlendirdiğimizde görünen tablo şöyledir; ilgili politika yapıcılar ve uygulayıcı bürokratlar eğitimi, bütünlüklü bir mesele olarak idrak etmemektedirler. Kamusal hizmet boyutuna indirgenen eğitim, çoğunlukla bürokratik bir iş ve/ya işleyiş; finansal ve yatırımsal bir hizmet alanı olarak telakki edilmektedir.



BÜTÜNCÜL BİR PLANLAMA VE TASARIM İHTİYACI


2023 yılına kadar demografik fırsat penceresinin açık olduğu öngörülen Türkiye'nin bu potansiyel enerjiyi kinetik enerjiye dönüştürmesi tarihi bir sorumluluk ve zorunluluktur. Zira çağın ekonomik dinamikleri açısından ülkemizin asli rekabet gücünü, nitelikli insan sermayesi oluşturacaktır. Katma değeri yüksek ve inovatif ekonomik potansiyel var ederek içinde yaşadığımız yüzyılı yakalayabilmek adına bu fırsat penceresini değerlendirmekten başka şansımız bulunmamaktadır.



Kurumsal yapılanma açısından değerlendirildiğinde eğitim sistemimizin, bir öncekinin bir sonraki aşamayı beslemeyen ve birbirinden kopuk kompartımanlar halinde organize olmuş bir eğitim-öğretim pratiği ürettiğini söyleyebiliriz. Kazandırılması hedeflenen bilgi, beceri ve yetkinlikler açısından okul öncesi eğitimden, ilk ve orta öğretime; ve oradan da yükseköğretime kadar varan bütüncül bir planlamaya ve tasarıma ihtiyaç bulunduğu aşikardır.



Ayrıca öğrencilerimizin kişisel gelişimi noktasında hem öğretmen ya da öğreticinin pedagojik becerisi ve özerkliğinin temini hem de kurumsal yapının buna uygun hale getirilmesi icap etmektedir. Sistem, bir yanıyla öğretmenin yetkinlik ve becerilerini odağa alırken, diğer yandan kurumsallaşmış güçlü okul ortamları var etmelidir.



Stratejik önemi haiz olan eğitim hizmetlerinin kamusal niteliği baskın olmalıdır. Özel eğitim kurumlarına yönelimi teşvik edici bir politika benimsenmemelidir. Bu, özellikle eğitimde fırsat eşitliğinin temin edilebilmesi adına büyük önem arz etmektedir. Nitekim, FETÖ gerçekliğinde eğitim-öğretimin ulusal güvenlik açısından ne kadar stratejik bir öneme sahip olduğunu acı biçimde tecrübe etmiş olduk. O yüzden barınma, ulaşım, derslik altyapısı gibi temel eğitim hizmetlerinin olabildiğince kamusal hizmet olarak verilmesi ve sıkı bir biçimde denetlenmesi önem arz etmektedir.



İNKİŞAF ETTİRİCİ BİR YAPI LAZIM


Öğretmenlerimizin akademik ve pedagojik yetkinliklerinin geliştirilmesi ve sürdürülebilir olması adına sistematik biçimde oryantasyon ve eğitim faaliyetleri gerçekleştirilmelidir. Öğrencinin okuryazarlığının bütün temel alanlarda geliştirilmesi adına; müfredat, ders materyalleri, sınav sistemleri, öğretici-öğrenci ilişkisi ve sınıf içi disiplin gibi temel konuların eğitimbilimsel açıdan yeniden yapılandırılması icap etmektedir. Öğrencinin okuma, anlama, yorumlama ve ifade edebilme becerilerinin geliştirilebilmesi için, sahici bir eğitim reformunun odak meselemiz haline getirilmesi gerekmektedir.



Sonuç olarak, eğitim sistemimiz, yetenekleri sönümlendirici değil, inkişaf ettirici istikrarlı bir akademik ve pedagojik yapılanma ile tanzim edilmelidir.




#FETÖ
#Öğrenci Değerlendirme Programı
#OECD
#Muharrem Kılıç
7 yıl önce