|

Eleştirmenin handikapı ideolojik körlüktür

100 öykü üzerinden edebiyat dünyasını mercek altına alan eleştirmen yazar Necip Tosun, kaleme aldığı “Öykümüzün Sınır Taşları” adlı kitabı anlatırken eleştirmenliğin handikapının ‘ideolojik körlük’ olduğuna dikkat çekiyor.

Yeni Şafak ve
04:00 - 12/10/2016 Çarşamba
Güncelleme: 19:25 - 11/10/2016 Salı
Yeni Şafak

“Amacım hem öykü tarihimizde iz bırakmış önemli kitapları hem de beğendiğim kitapları bir araya getirerek yararlı bir kaynak ve öznel beğeni kalıplarını aşmış bir kılavuz kitap oluşturmaktı.” diyorsunuz. Eninde sonunda öznel bir değerlendirme olmasından nasıl uzak tutabildiniz bu çalışmayı?



Eleştirmen, okur ile metin arasında bir köprüdür. Okuyucunun, metne ulaşmasını kolaylaştırır, onun atladığı yerleri işaret eder, eserin kapısını aralar. Ama bu olumlu fonksiyonları yerine getirebilmesi için de eleştirmenin pek çok donanıma sahip olması gerekir. Eleştirmenin öncelikle, ciddi bir kültürel birikime, geçmişi yorumlama, geleceği sezebilme öngörüsüne, sanatkârane bir sezgiye ve bitmek bilmez bir sabra ihtiyacı vardır. Yapı olarak da nefsani ve kişisel zaaflarından arınmış sağlam bir karaktere sahip olması gerekir. Bu nitelikleri taşıyan eleştirmenlerin elinden çıkan eleştirilerin, mevcut sanat edebiyat ortamına, okura, yazara ciddi katkılarda bulunacağına şüphe yoktur. Değersiz ve kalitesiz olanla olmayanı birbirinden ayırt eden okura bir yığın dolambaçlı yoldan önce kılavuzluk eden, sanatçıları besleyen, onların eserlerini gün yüzüne çıkartan eleştirinin önemini tartışmak bile gereksiz.


Eleştiri kurumunun önündeki en büyük engel ise ideolojik körlüktür. İdeolojik eleştirmenliğin en önemli göstergesi görmezlikten gelmek, yok saymaktır. Çünkü yazı dünyasındaki haksızlık sadece anarak değil bazen de yazmayarak, bilerek üstünü örterek gerçekleşmektedir. Burada dikkat çekici olan bilinçli bir bilmezlik sergilenmesidir. Hiç kuşkusuz politik yaklaşımın tek ölçüt olduğu bir edebiyat ortamı kabul edilemez bir durum. Dolayısıyla eleştiride estetik ölçütler öne çıkmalı. Ancak, sanat-edebiyatta politik ayrışmanın edebî eser değerlendirmelerinde tek belirleyici olduğu bir ülkede yaşıyoruz. Oysa eşitliğin, adaletin sağlanmadığı yerde haksızlık vardır. Bu yüzden edebiyat ortamında yaşanan bu adaletsizliğin en büyük sorumlusu da eleştiri kurumu, dolayısıyla mafya, çete, ideolojik dayanışma türü oluşumlardır



YAZAR YAŞADIKLARINDAN SOYUTLANMAZ


Öykümüzün Sınır Taşları'nı hazırlarken dar görüşlü, tek açılı, ideolojik ve duygusal yaklaşımlardan uzak durmaya, kalıplaşmış beğenilere teslim olunmamaya çalıştım. Seçilen eserin hem estetik, sanatsal açıdan güzel olması hem de öykü tarihimiz açısından bir önemi olması temel ölçütüm oldu. Öncelikle kitap öykü tarihimizi yansıtsın, bir öykü tarihi panoraması ortaya koysun çabasında oldum.



Bir yazarın en iyi kitabını belirleyecek genel geçer bir yöntem yok, diyorsunuz. Sizin bu seçkiyi yaparken yol haritanız neydi?


En iyi kitap yargısı elbette bakış açısına göre değişebilir. İşin çıkış noktası “bana göre” yaklaşımıydı. Bu “bana göre”nin içi iyi doldurulabilir, gerekçeleri iyi oluşturulabilirse işin içinden çıkılabilirdi. Ben bu yazarların tüm kitaplarını okuduktan sonra böyle bir “seçme” işine başladım. Çalışma tamamlandığında, en azından okurun kitaplığının bir rafında, 100 öykü kitabından oluşacak ortaya kullanışlı, kılavuz niteliğinde bir “öykü kitaplığı” çıkmış olacaktı.



Kuşkusuz seçme yapmak her zaman sıkıntılı ve tartışmalıdır. Bir seçimin, yapan için karşılığı, temelleri ve gerekçeleri olsa da her durumda öznel bir yanı ve “kendine göre”si vardır. Çünkü sonuçta her yargı, her seçim özneldir ve bir teklifi, iddiayı kapsar. Seçim bir beğeniyi yansıtır, bir objeyi dışarıda bırakır bir objeyi içeri alır. Ancak bu öznelliğin içine, sevgi, değer, adalet, birikim, çaba katıldığında keyfilikten uzaklaşır ve adalete yaklaşır. Bu ise hakkaniyet, adalet, vicdan, ahlak yanında yansız, tutarlı, ilkeli bir tutum gerektirir. Bunu sağlamaya çalıştım.



100 ÖYKÜDEN TÜRKİYE OKUMASI


Öykümüzün Sınır Taşları, Türk öyküsünün geçmişten bugüne bir panoramasını sunuyor. Ama sadece bundan ibaret değil sanırım seçkinin ortaya çıkardığı tablo... başka ne tür okumalara kapı aralıyor?


Bu çalışmada öykü tarihimizdeki zenginlik, çeşitlilik, değişim tam olarak yansıtılmaya çalışılmıştır. Öykümüzün biçimlenişi ve gelişimi bu kitaplardan izlenmiştir. Bu 100 kitap aslında sadece öykü tarihimizi değil bir yandan da derinlikli bir Türkiye okumasını da kapsıyor. Yüz yılı aşkın bir sürede ülkemizde yaşanan acılar, sevinçler, değişimler öykücülerin yaklaşımıyla gözler önüne seriliyor. Hem de sadece belgesel olarak değil, yarattığı etkiler, sarsıntılar üzerinden. Bu da ülke okumasını daha da zenginleştiriyor, derinleştiriyor ve çalışma sosyolojik, tarihsel okumalara zengin imkânlar sunuyor. Ancak yine de bu seçki bir öykü tarihi değil, bu yüzden bütün öykü kitaplarının burada yer alması beklenmemeli. Çalışmada, kimseyi dışarıda bırakmayan, herkesi içine alan bir tutum gözetilmediği için tüm öykü tarihimizden örnekler bulunmuyor. Yine de öykümüzün evrim çizgisini yansıtsın istendiği için tarihsel bir seyir dikkate alınmıştır.



Öykücülerin dünyasında dünden bugüne nasıl bir Türkiye tablosu çıkıyor? Yakın tarihte yaşananlar öykücülerde nasıl izler

bırakmış? Mesela darbelere dair kimler, neler yazmış?


Özellikle son iki yüz yıllık zaman diliminde, üzerinde yaşadığımız coğrafyada derin, sarsıcı, değişim ve dönüşümlere şahit olundu. Gerek teknolojik gelişmeler gerekse ortaya konan toplumsal, siyasal, kültürel projeler sonucu, ülke insanı belki doğal süreçte uzun bir döneme sığacak değişimi/dönüşümü çok kısa bir zaman diliminde yaşamak/görmek durumunda kaldı. Doğrusu doğal süreç “kısaltılınca” ve doğallıktan çıkılınca, ortaya sağlıksız, trajik, yaralayıcı sonuçların çıkması kaçınılmazdı ve öyle de oldu. O vakit sindirilememiş dayatmaların marazi hâlleri her alanda tezahür etti. Bu çarpık değişimden herkes payına düşeni aldı: Birey, toplum, kurumlar, zihniyet... İlerleme, gelişme, modernleşme, makineleşme, çağdaşlık, adı ne olursa olsun, bu süreç beraberinde pek çok çelişkiyi/çatışmayı da doğurdu.



BÜYÜK KIRILMALAR YAŞADIK


Bilindiği gibi Türk düşünce dünyasındaki en büyük kırılma Batılılaşma olgusunda yaşanmıştır. Son iki yüz yıllık düşünce serüvenimiz neredeyse Batıya bakış, yorumlayış etrafında şekillenmiştir denilebilir. Öte yandan 1950-1980 arasında Türk toplumunun yaşadığı en büyük tecrübeleri köyden kente göç, çarpık kentleşme/gecekondulaşma, kültür/değer çatışması, ticarî ve siyasî hayattaki sarsıntı, zihniyet değişimi, yalnızlık/arabeskleşme olarak sıralayabiliriz. Ve toplumsal yaşamı etkileyen diğer milatlar: 27 Mayıs 1960, 12 Mart 1971, 12 Eylül 1980 darbeleri ve 28 Şubat postmodern darbe… İşte o çok bildik deyimle “çağın tanığı” olan sanatçının bu yaşananlardan etkilenmesi kadar doğal bir şey olamazdı. Ülkemizde pek çok sanatçı eserlerinde bu değişimi, sarsıntıları yansıttı.



Kuşkusuz yazar yaşadıklarından soyutlanamaz. Elbette yaşadıklarını, tanıklığını, gözlemlerini sanatına aksettirecektir. Doğrularını, inançlarını. Yazarın yazdıkları hayata değecek, toplumdan kopmayacaktır. Ama yaşananlar göstermiştir ki bu eğilimin pek çok örneği, öykü sanatının asgari gereklerini bile yerine getirmekten uzak politik metinler düzeyinden ileri gidememiştir. Peşin kabul ve retlerle olaya bakıldığından didaktik, mesaj yoğun öyküler, “kolaycılığın”, “yeteneksizliğin” üstünü örten bir kamufle aracı görevi görmüştür. Öykümüzün Sınır'ında da görüleceği gibi tüm kalıcı yapıtlar, günceli, edebî gerekler doğrultusunda biçimlendirenler olmuştur. Ben bu eserleri seçmeye çalıştım.



YETİM KİTAPLARI GÖRMEK LAZIM


“Genel kabul görmüş kitaplar yanında, çeşitli nedenlerle edebî kamuca görülmemiş, yitik/ yetim kitapları da gün yüzüne çıkarma hedeflenmiştir.” derken hangi yazarları ve eserleri kastediyorsunuz sözgelimi?


Evet, çalışmada genel kabul görmüş kitaplar yanında, çeşitli nedenlerle edebî kamuca görülmemiş, yitik/yetim kitapları da gün yüzüne çıkarma hedeflenmiştir. Eğer genel kabule tam teslimiyet yolu seçilmiş olsaydı bu kitabın hazırlanma gerekçesi olmazdı. Bu nedenle öyküde bir dönüşüm, bir farklılık yaratan ve yazarın dünyasında ayrıksı bir yerde duran kitaplar seçilmeye çalışılmıştır. Edebiyat dünyasında bilinçli bir şekilde dolaşıma sokulmayan ya da nasılsa çeşitli nedenlerle dışarıda bırakılan, gözmezlikten gelinen yazarlar, kitaplar vardır. Edebî kamu kimi kitapları öne çıkarır destekler. Ben çokça desteklenen kimi kitapların aslında sözü edildiği kadar değerli olmadığını atlanılan kimi kitapların ise oldukça değerli olduğunu gördüm. İsim vermek istemem ama kitabı okuyanlar görecektir, seçtiğim bu yazarların bir kısmı pek çok yazarca zaten görmezlikten geliniyordu.



ELEŞTİRMEN GÜN YÜZÜNE ÇIKARIR


Eleştirmenin teklifi bir anlamda onun da başarısıdır. Eleştirmenin niteliği bu teklifinden belli olur. Gün yüzüne çıkardığı her yazar, kitap onun başarısı olacak, kendi vicdanına vereceği olumlu cevap olacaktır. Eşitliğin, adaletin sağlanmadığı yerde haksızlık vardır. Bu yüzden edebiyat ortamında yaşanan bu adaletsizliğin en büyük sorumlusu da eleştiri kurumudur. Onun günümüzde etkisinin azalmasındaki nedenlerinden biri de gerçek kimliğini, niteliğini yitirmesinden kaynaklanmaktadır. Çünkü artık güvenilirliğini kaybetmiştir. O da bu olumsuz ortamın bir figürü olmuştur. Güvenilirliğini kaybetmiş bir eleştiriyi kim niye ciddiye alsın ki… Ben bu seçmede hakkaniyeti esas alan, adaletli, vicdanlı, yansız, tutarlı, ilkeli bir tutum gözetmeye çalıştım.



Sizin kitaplarınızın birbirini doğurmak gibi bir özelliği var. Bu kitabı yazarken yeni çalışmalara kapı araladığını düşündüğünüz başlıklar ortaya çıktı mı?


Gerçekten de öyle. Modern Öykü Kuramı'nı hazırlarken, Öykümüzün Kırk Kapısı ve Günümüz Öyküsü kitapları belirmişti. Ve ben arka arkaya bu kitapları hazırlamıştım. Öykümüzün Sınır Taşları fikri de bu üç kitabı yazarken doğdu. Bu kitaplarını hazırlarken, öykü dünyamızın neredeyse tümünü taramış, okumuştum. Bu toplu okuma sürecinde bir yandan öykücülerin en iyi kitaplarını seçmiş, bir yandan da bu çalışmalarda yer almamakla birlikte bazı kitapların çok iyi olduğunu tespit etmiştim. Böyle bir seçki hazırlama fikri bu okumalarım sırasında oluştu. Hem türünde hem de o yazarın toplam ürünleri içinde en önde duran, yazarların en iyi öykü kitabı olarak gördüğüm kitaplar ile öykü tarihimizde önemi olduğunu düşündüğüm 100 kitaplık bir seçki hazırlanabilirdi. Böylece Öykümüzün Sınır Taşları doğmuş oldu. Öykümüzün Sınır Taşları'nı hazırlarken de Bir Öykü Antolojisi hazırlama fikri doğdu. Bir yazarın en iyi kitabı oluyorsa, en iyi öyküsü niye olmasındı. Belki de yeni kitaplarımdan biri Türkçenin En İyi Öyküleri olacak.





• • •


Öykümüzün Sınır Taşları


Necip Tosun


Dedalus Kitap


Ekim 2016


576 sayfa




#Necip Tosun
#Öykümüzün Sınır Taşları
#Modern Öykü Kuramı
#Dedalus
8 yıl önce