|

Gerçek hedef milleti hakime

Yeni Şafak
04:00 - 13/11/2015 Cuma
Güncelleme: 22:58 - 12/11/2015 Perşembe
Diğer
İLLUSTRASYON: CEMİLE AĞAÇ YILDIRIM
İLLUSTRASYON: CEMİLE AĞAÇ YILDIRIM
Ercan Yıldırım • Araştırmacı


Türkiye'de millet hayatının modern yaşamın gerisine düşmediği dönemlerde çocuklara ezberletilirdi: Hz. Muhammed ümmetinden, Hz. İbrahim milletindenim, itikatta mezhebim Ehli Sünnet Ve'l Cemaat'tir. Modern temayüllerle birlikte kavramlar iyiden iyiye siyasileşti dahası ideolojilerin araçları haline dönüştü. Ümmet kavramının boyutu siyasi yönelimlerin bir tarafı olmayı gerektirdiği gibi “millet" Hz. İbrahim'i tamamen unuttu; etnik, cins, kavim isimlerinin bileşiminde ideolojik bir forma büründü. İslamcılık düşüncesi ehli sünnet ile arasını açtığı için, Müslümanlar ehli sünnet olmanın ayrıcalığını ve üstünlüğünü unuttu. Geleneksel muhafazakar yönelimlerle modern ilerleme arasında yeni kavramlar ne millet hayatına yerleşebildi ne de gündelik hayattan çekildi.


Büyük Selçuklularla başlayıp Anadolu'nun İslamlaşmasıyla sona eren dönemde, Türkler İslam aleminde hayati iki büyük yol açtı. İlk olarak Batıdan gelen Haçlıların ilerleyişine set çekerken, doğudan yürüyen Şii hareketini de önlediler. Buna Baybars'ın Moğol'u durdurmasını da eklemek mümkün. Selçukluların başındaki Tuğrul Bey, Abbasi Halifesi'nin yardım talebi üzerine Hilafet'in üzerindeki Şii etkisini yok ederek İslam aleminin, Halifelik kurumunun Şiileşmesinin önüne geçti. Anadolu'nun Türkler tarafından yurt edinmesi bu bakımdan sadece “heimat" manasında değil, aynı zamanda İslam'ın ve Müslümanların geleceği açısından da kritik bir dönemeç oldu.


ŞİİLİK VE HAÇLILIK KARŞISINDA DİRLİK VE DÜZEN

Türklerin Anadolu'yu İslamlaştırmasıyla birlikte Anadolu'da ve İslam aleminde “dirlik ve düzen" tesis edildi. Etnik, dini, mezhep unsurları kendi iddialarını güdemeyecek düzeye çekilirken canlı bir millet hayatı Anadolu'da etkisini gösterdi. Erken dönemde yüksek seviyeli “gaza" ideolojisi, millet hayatının müşterek bir hedef etrafında toparlanmasına, Batı karşısında İslami bir hayat sürebilme iradesine dayalı olarak farklı kültürleri, etnik yapıları, kabile bağlarını birleştirdi.


Bu öyle canlı ve dinamik, “iradesi güçlü" bir millet hayatıydı ki, kendisini milletin üzerine çıkarmak isteyen her türlü unsuru kendisine benzetmeyi bildi. Bu süreci en veciz Yunus Emre aktardı: “Kuru idik yaş olduk / Kanatlandık kuş olduk / Birbirimize eş olduk / Uçtuk Elhamdülillah."


Moğol sonrasında her türlü gayri İslami unsura karşı birleşebilen millet varlığı dinamizmini Batıya taşıdı. Ankara Savaşı sonrasında sendelese de müşterek ruh ve hedef tekrar toparlanmayı, millet hayatını ikame etmeyi başardı. Osmanlı modernleşmesine kadar dağılmayı önleyen hakim millet, kendini “öteki"nden yani gayri İslami unsurlardan ayırmaya, farklı bir gündelik hayat yaşamaya dayandırıyordu.


Tanzimat Paşaları Âli ve Fuat, “dinlerin eşitliği" ilkesini getirerek İmparatorluğun çöküşünü engelleyebileceklerini düşündüler. Müsavat ilkesi, imparatorluk unsurlarının Batılı yurttaşlık temeline dönüşebileceği fikrine dayanıyordu; doğaldır ki tutmadı. Milleti hakime kaygısını ortadan kaldırma üzerine kurulu proje, imparatorluğu yaşatmayı başaramadığı gibi ölümüne neden oldu. Tarihi potansiyeli güçlü millet hayatı Çanakkale'de ve İstiklal Harbi'nde yine “biriciklik" vasfını ortaya koyarak, hakim millet idealini kurtardı. Balkan Savaşları, I. Paylaşım Savaşı, Çanakkale ve İstiklal Harbi Anadolu topraklarında milleti hakimenin Batıya, emperyalizme teslim olmayan Türkler olduğunu tescil etti. Nasıl Amerika'da WASP varsa Türkiye'de de Ehli Sünnet, Müslüman, müşterek ideale yönelmiş bir millet vardı. Milleti Hakime, Şiilik ve Haçlılık arasında Ehli Sünnet'i ikame eden zihniyeti ifade eder.


WASP'SIZ ABD, MİLLETİ HAKİMESİZ DEVLET

Bugün İslam alemine karşı yine iki büyük tehdit Şii yayılması ve Haçlı düşüncesi tüm gücüyle hatta ittifak kurarak tehlike oluşturmaktadır. İslam aleminin bu tehditlere karşı durabilecek maddi gücü olmadığı gibi yine aynen Abbasiler dönemindeki gibi bir siyasi, manevi, moral gücü ve birlikteliği bulunmamaktadır.


Türkiye her şart altında İslam aleminin öncüsü olarak, doğudan ve batıdan gelebilecek saldırıları karşılayabilecek “tarihi birikim"e sahip yegane ülkedir. Canlı millet hayatı, radikal modernleşmeye rağmen varlığını sürdürüyor. Yalnızca Türkiye'nin değil Müslümanların önündeki tehlikelerin başında “milleti hakime" kavramı üzerinden gerçekleştirilen etkisizleştirme hareketi geliyor.


Kendi grup çıkarları, etnik iddialarını çok kültürlülük ve eşit yurttaşlık olarak sunan yapılara dünya sisteminin verdiği destek eklenince, milleti hakime kavramı ilk elden tartışmaya açılıyor. Eşitlik, Anayasal eşit yurttaşlık kavramları etrafında inşa edilen seküler kimlikler, Cumhuriyet sonrasında milleti hakime kavramını da tashih etti. Milleti hakime anlayışını silme gayretleri Anadolu'nun İslamlaşmasından bu yana tesis edilen yapının ortadan kaldırılması için en önemli dayanaklardan biridir. Sadece Kürt kimliğinin siyasallaşması bağlamında değil aynı zamanda ülkedeki her kültürel örüntüyü etnik kimlik sınıfına yükseltme çabası, Türkiye'nin varlık şartlarını zora sokacak iddialar barındırır. Bu bakımdan “üstünlük", “sahiplik" gibi kavramları düşmanca tutumla kullanan kesimlerin “kurucu kimlik"ler üzerindeki baskıları, dünya sisteminin işleyişinde kritik eşiği ifade eder.


Gazasız Malazgirt; kahramansız İstiklal Marşı'nı kutsayanlar “milleti hakime"siz devleti idealize ediyor. Tabii bu kesimler “WASP'sız ABD"den bahsetmiyorlar bile! Halbuki fanteziler gerçekdışıdır; idealler ve hakikatler değil! Bir şey ilk kez oluyorsa ona normal gözüyle bakabiliriz ama ikinci kez sunuluyorsa burada bir sorun olduğunu, Müslümanın aynı delikten ikinci kez geçmeyeceğini göstermek gerek. Tanzimat deneyimine normal bir gözle bakmamız nasıl normalse milleti hakimesiz devlet çabalarındaki tehlikeyi görmek de üzerimize bir o kadar “farz–ı ayn"dır.


#Moğol
#ABD
#İstiklal Marşı
#Amerika
8 yıl önce