|

Gerçek sorunları konuşmak

Yeni Şafak
04:00 - 28/12/2015 Pazartesi
Güncelleme: 23:15 - 27/12/2015 Pazar
Yeni Şafak
Gündem
Gündem
-ATASOY MÜFTÜOĞLU


Müslümanlar olarak, seküler dünya görüşüne dayalı büyük dünya yorumlarının sınırları içerisinde kalarak, düşünsel/kültürel/siyasal/ekonomik/felsefi alanlarda meşriyet sahibi olmaya çalışıyoruz. İslamileşme çabalarının, uğraşlarının, içerisinde bulunduğumuz dönemde geldiği son nokta, ancak, muhafazakarlaşma olabilmiştir. Otoriter modernleşmenin ifadesi olan seçkinci/dışlayıcı/ötekileştirici/militan laiklik büyük ölçüde etkisini yitirmiş, ancak, Yahudi-Hıristiyan referanslar temelinde şekillenen seküler dünya görüşü aşılamamıştır. Bu nedenledir ki, biz Müslümanlar bugün, ancak dindar-muhafazakar modernler, dindar-muhafazakar sekülerler, dindar-muhafazakar neoliberaller, dindar-muhafazakarlar demokratlar, dindar-muhafazakar ulus-devletçiler, dindar muhafazakar milliyetçiler, dindar-muhafazakar kalkınmacılar, dindar-muhafazakar mezhepçiler olarak hayatlarımızı sürdürüyor, bu konumların İslami anlamda hiç bir değer taşımadığını farketmiyoruz. Bütün bu çelişkileri, büyük dünya yorumlarının velayetini ve vesayetini reddedebilecek bir entelektüel ve ahlaki iradeye sahip olmadığımız için içselleştiriyoruz.



APOKALİPTİK DÜŞÜNCELER

Emperyalist-küresel seçkinler, küresel müdahale/tahakküm stratejilerini apokaliptik düşünceler üzerinde pervasızca temellendirir, öte-binyılcı düşünceler ve büyük çatışmalar öngören ön-binyılcılık üzerinde yoğunlaşırlarken, bizler, İslami bütünlüğü temsil eden bir dil-düşünce-tasavvur üzerinde yoğunlaşamıyoruz. Aydınlanma mutlakıyetçiliği, evrensel uygarlığa katılabilmek için, bütün toplumların, bütün kültürlerin, kendi değer/ahlak sistemlerinden, kendi kimliklerinden vazgeçerek, Avrupa merkezci değerleri kabul-temsil etmeleri noktasındaki ırkçı ısrarlarını/dayatmalarını sürdürüyor. Müslümanlar olarak maruz kaldığımız zihinsel/kültürel soykırım işte bu noktada başlıyor.



Irkçılığın Avrupa Aydınlanmasıyla, Aydınlanma filozoflarının düşünsel/ideolojik katkılarıyla güç kazandığını, gerçekte kültürler ve ırklar arasında bir hiyerarşi bulunmadığını bilmek, hatırlamak gerekiyor. Modern zamanlar ilerlemeci ihtiraslar adına gerçekleştirilen büyük kötülükler içerisinde geçti. Komünistler ve Naziler de Aydınlanmacı ideolojilerden, bilimsel ırkçılıktan yararlanmakta hiç bir sakınca görmediler. Günümüzde de, seküler ihtiraslar adına emperyal şiddet meşrulaştırılabiliyor. Bugünün yeni emperyalizmi, jeopolitik çıkarları ve amaçları için “teröre karşı savaş”ı araçsallaştırıyor. Bireysel terörü, örgütlerin terörünü her gün, yoğun bir biçimde konuşurken, tartışır ve reddederken, emperyalist terörü hiç konuşmuyor, tartışmıyor ve reddetmiyoruz.



GELENEĞİN BASKISI

Duygulara, duygusallıklara önem veren, akla önem vermeyen romantik toplumlar ve kültürler, eleştiri-analitik düşünce ve muhalefete değer vermiyor. Siyasal gerçekler, ekonomik gerçekler insanlık ideallerinin, ahlaki ideallerin konuşulmasına izin vermiyor. İnsanlık idealleri, ahlaki idealler siyasetin gündeminden düşmüştür. Geleneğin tanımladığı araçsal ve edilgin akılla, modern-seküler-ilerlemeci dünyayı çözümlemekte güçlük çekiyoruz. İslam dünyası toplumları/kültürleri geleneğin baskısı altında bulunduğu için, gelenek, yeni yorumları yasaklayarak, felsefenin ölümünü ilan ettiği için tarihe hep çok geç kalıyoruz. Bu nedenle bir tarih felsefesi ve siyaset felsefesi perspektifine sahip olamıyoruz.



Onaltıncı yüzyıl dünyasının başlattığı büyük dönüşüm, yarış-rekabet bugün de sürdürülüyor. Yeni dünyanın keşfi ve bu keşiflerden sağlanan maddi imkanlar Avrupalılar tarafından entelektüel ve siyasal güce dönüştürülmüştü. Müslümanlar sahip oldukları büyük zenginlikleri entelektüel-felsefi ve siyasal güce dönüştürmek için harcamıyor, nicelikler için, folklorik/hamasi etkinlikler için harcıyor. Bu yüzdendir ki, bugün, gerçek sorunları konuşmuyoruz. Seküler bilgiye, bilime muhtaç hale gelmek, İslam dünyası toplumlarının entelektüel-felsefi çöküşü ile ilgilidir. Yeni bir medeniyet tasavvurundan söz edebilmek için İslami anlamda bilgi/bilgelik/bilim üretmeye cesaret edilebilmelidir. Kendilerini sorgulamayı düşünmeyen muhafazakar yapılar-gelenekler-kültürler-sistemler kendilerini yenilemedikleri için, çözümsüz sorunları biriktirirler.



ZAMANI-MEKANI-TARİHİ YENİDEN TANIMLAMA

Her durumda hakikatin ifadesi olmak, her şeyi gerektiğinde yüksek sesle söyleyebilmek için, hiç bir rüşvetle kirletilemeyen onurlu ve bağımsız kişiliklere, dava adamlarına ihtiyacımız var. Kendimiz kalarak, kendi dilimiz-tavrımız ve tarzımızla zamanı-mekanı-tarihi yeniden tanımlayarak, zamana-mekana-tarihe İslami içerik ve yorumlarımızla katılarak, özgün/bağımsız bir varoluşun ifadesi olabiliriz. Modernlikleri de, gelenekleri de bütünüyle reddetmemiz gerekmez. Modernlikleri de, gelenekleri de bütünüyle yüceltmemiz, dokunulmaz kılmamız gerekmez. Geleneğin ve modernliğin sınırlarını-çerçevesini sorgulayarak, İslami bünye için, eleştirel ve seçici bir bilinçle katkılar alabiliriz.



Bizler Müslümanlar olarak yüzyıllardır statükonun ve tek yorumun kutsallaştırıldığı, kurumsal hale getirildiği toplumlarda yaşıyoruz. Bu durum eleştirel düşüncenin, bilincin ve çabanın sonu olmuştur. Onbirinci Yüzyıla kapanan bir zihin dünyası sebebiyle bugün, bugünü temsil eden, bugüne hitap eden, bugünü dönüştürme iradesine sahip olan, özellikle de genç kuşakların dünyasına hitap eden bir dil-düşünce-sanat/edebiyat felsefe oluşturamıyoruz. Bugünü temsil edebilmek için İslami yanımızdan, kimlik ve kişiliğimizden ödün vermemiz gerekmez.



#müslüman
#zaman
#gelenek
8 yıl önce