|

Günlükleri’nde Erdal Öz portresi

Öykücü, romancı Erdal Öz’ün Günlükler’i yayınlandı. Kitap, pek çok yeni bilgi, belge ve tanıklıklar içermekte. Öz’ün okuma, yazma serüveni, hayat mücadelesi, düşüncelerinin evrimi adım adım “Yarın, Nasıl Bir Gün Olacaksın?”da yer alıyor.

Yeni Şafak ve
04:00 - 13/04/2016 Çarşamba
Güncelleme: 20:13 - 12/04/2016 Salı
Yeni Şafak
NECİP TOSUN


Günlükler bir sanatçının, bir edebiyatçının, bir düşünce adamının, hayatını, sanatını, eser ve düşüncelerini anlamlandırmada en sağlıklı ve yararlı bilgileri içeren yazınsal bir türdür. Çünkü günlükler koskoca bir insan yaşamının grafiğidir, nabzıdır. İnsan ruhunun inişleri, çıkışları, çırpınışları, sansürsüz ve içtenlikle en çok günlüklerde sergilenir. Günlükler bir çeşit insanın kendi kendisiyle hesaplaşması, kendini bir özeleştiri bağlamında değerlendirmesidir. Günlük insanın acısının, sevincinin, kırıklıklarının, umutlarının dahası yaşadığı ben'in yazılı tutanaklara geçirilmesidir.



Günlük tutan çevresiyle kurduğu ilişkilerdeki çarpıklıkları, yanlışlıkları, yanlış anlaşılmaları ve insanlarla paylaştığı ya da paylaşmadığı her şeyi yazıya dökmektir. Bu nedenle günlükler “ben”in en samimi ve gerçek tarihidir. Kişi, sevinçlerini, acılarını, hayatının tarihini buraya kaydeder. Aslında günlükler iletilmeyen, ulaştırılmayan, hissettirilmeyen duyguların, düşüncelerin yazılı ifadesidir. Bu anlamda bir bakıma yazarın, sanatçının, düşünce adamının kişisel portresinin tamamlanmasıdır.



KURMACA DEĞİL HAYATIN KENDİSİ


Özellikle yazarlar açısından günlükler sadece yaşanılan günlerin kaydı değil, edebî serüvenlerinin de kaydıdır. Yazarlar günlüklerinde, yaptıklarını, insanlar, hayat, edebiyat hakkındaki düşüncelerini kaydetmekle kalmaz, yazmakta ve yazacakları kitaplarını tartışır, âdeta kendi kendileriyle söyleşirler. Kitaplarının yazılma serüvenlerini, ilerleyişlerini, problemlerini kaydederler. Böylece günlüklerden yazarın hedeflerini ve vardığı yerleri ölçmek mümkün olabilir.



Günlüklerde yazarlar, tarih belirterek kendinden, gerçek yaşamından, gerçek yerlerden, gerçek kişilerden ve gerçek olaylardan söz eder. Bu anlamda günlüklerin öncelikle belgesel değeri vardır. Günlük okuru doğrudan yazarla karşılaşır. Kurmaca değil hayatın kendisidir. Yazar size kendini dayatmaz, kendine kendini anlatırken siz onu tanırsınız. Hayata ve yaşananlara bağlı kalmak zorunda olması belgesel bir değer taşır. Bu yanıyla günlükler aynı zamanda sosyolojik, tarihsel tanıklıklardır. Yazar günlüklerine yaşadığı edebiyat ortamını, insani ilişkileri, ülkenin yaşadığı siyasi, toplumsal atmosferi birinci ağızdan aktarırken geleceğe ilişkin önemli belgeler bırakır. Bu bilgiler tartışmasız olmamakla birlikte kurmaca değildir ve olmuş, yaşanmışlıklardır.


Erdal Öz'ün yeni yayınlanan Günlükler'i de aynı fonksiyonları içermekte. “Günlük tutmak, işte bu işe yarıyor. Yazarak insan daha derli toplu düşünmek zorunda kalıyor. Ben de iyi ya da kötü, doğru ya da yanlış, düşündüklerimi, izlenimlerimi bu deftere yazıyorum.” derken kastettiği budur. Günlükler, Erdal Öz'ün okuduğu kitaplar, yazarlarla ilgili düşünceleri, kimi kamuoyunda söyleyemediği düşünceleri içermesi açısından da önemli bir kaynak. Erdal Öz, bu sayfalarda, Oscar Wilde'ı Katherine Mensfield'i, Gogol'u, Dostoyevski'yi, Çehov'u, Albert Camus'u, Calvino'yu, Rilke'yi anar, eserlerini inceler, onları niye sevdiğinin ipuçlarını verir.



21 YILLIK BOŞLUK


Günlükler 1956 ile 1998 yılları arasındaki günleri kapsar ancak 1973 ile 1994 arası 21 yıl yoktur. Günlükler oldukça iyi başlar: Hilmi Yavuz, Edip Cansever, Ece Ayhan, Cemal Süreya, Attila İlhan ile karşılaşmalar, anlar, dostluklar ve izlenimler: “Bugün Adnan Özyalçıner, Kemal Özer, ben Baylan'a gittik. Cemal Süreya ile buluşacaktık. Edip Cansever de oradaydı. Çok olgun, oturmuş bir kişi Cemal Süreya. Asaf Çiyiltepe ile Demirtaş Ceyhun, o yazımdan dolayı bana kamış atmak istediler. Sonra Asaf, 'Sürreal bir sanatçının ekonomik bir tutumu olabilir mi?' diye bir soru attı ortaya. Sonra biz üç kişi çıkıp Çiçek Pasajı'na gittik. Pasajdan çıkınca Cemal Süreya ile Orhan Duru karşımıza çıktılar. Yürüyerek Galata Köprüsü'ne indik. Köprünün altında, denize karşı, kırmızı çaylar içtik. Cemal ile Edip geçinemiyorlar. Bunu Cemal'in yüzüne söyledim. 'Bizi şiir hırslarımız bir araya getiriyor,' dedi, ki doğru.” (18 Eylül 1956)



AĞLADIM... YAPILACAK BİR ŞEY DEĞİLDİ


Daha sonra Erdal Öz'ün Ankara serüveni araya girince edebiyatçılarla ilgili tanıklıklar azalır. Bu bölümlerde ağırlıklı olarak askerlik döneminde ve cezaevindeki tutukluluk dönemindeki günler yer alır. Günlükler'in önemli bölümü cezaevi günlüklerinden oluşur. Erdal Öz, Ankara'da Sergi Kitabevi'nin sahibiyken, kitabevinde kullandığı sargı kâğıtlarının üzerindeki yazılar, evde yapılan aramada ele geçirilen birkaç dergi, bir de gözaltına alındığı gün Osman Şahin'den gelen kısa mektup suç delili olarak kabul edilip gözaltına alınır. Bu gözaltı sürecini Erdal Öz bütün ayrıntılarıyla Günlükler'ine aktarır. Hapishanede birlikte kaldığı devrimcileri, Deniz Gezmiş ve arkadaşlarıyla ilişkilerini kaydeder. Anlattığı bir sahne yürek burkar: Ülkede silahlı devrime kalkışmaktan gözaltına alınan Erdal Öz'ün, annesi, babası, eşi hapishaneye ziyaretine gelir. Erdal Öz üzüntüsünü saklamak istemektedir: “Onlara çok iyi görünmeye çalıştım. İlk anda başardım da. Ama köpeğim Cimbo'nun öldüğünü öğrenince, niye bilmem çözülüverdim. Hiç yapmamam gereken bir şey yaptım: Ağladım orada, utanmadan ağladım. Yapılacak şey değildi. Gerçekten çok üzüldüm Cimbo'nun ölümüne.”


Erdal Öz yazı hayatının başında öykü, roman, şiir türlerinin hangisinde ürün vereceğini tartışır, kendisine bir yön belirlemeye çalışır. Hangi türde yazması gerektiği konusunda yaşadığı sancıları, arayışları, açmazları not eder. Yazdığı bir romandan sonra “Yaptığım iş pek doyurmadı beni. Eksik, cılız buluyorum onu. Bir romancı olmaktan çok bir hikâyeci gibiyim.” der. Bir yandan da şiir yazmaktadır. Onun için de “Şiir sanki bana dar geliyor. Hikâyenin alanı daha geniş. Ama şiirin daha güçlü olduğu söylenebilir” der. Artık yolunu çizmiştir: öykü.



ÖYKÜ POETİKASI


Erdal Öz, Günlükler'de özellikle öykü anlayışını, öykülerinin yazılış serüvenini incelikle not eder. Bunları öylesine ayrıntılı ve sistematik aktarır ki bu notlardan bir öykü poetikası çıkarılabilir. Bir yerde şöyle der: “Her öykünün bir konusu vardır. Ama ben ancak okununca anlaşılabilen, yaşanabilen, bir başkasına özetlenemeyecek öyküler yazmaya çalışıyorum. Öyküler böyle çıkıyor. Bundan hoşlanıyorum. Öyküden konuyu tümüyle çıkartıp atmayı başarabilecek miyim, bilmiyorum ama konusu en aza indirgenmiş öyküler yazmaya çalışıyorum.”





Öyküde fazlalıklara karşı çıkar, gerekli gereksiz her şeyin öyküde yer almasını eleştirir: “Füruzan ayıklamayı bilmiyor. En olağan bir durumun, bir olayın anlatımını, en sıradan şeyleri bile, büyük bir ustalıkla betimliyor ardı ardına.” Bir dergideki öykülere kızar: “Yansıma dergisindeki yerli hikâyeleri okuyorum. Yarısını okudum. Bu kadar kötü hikâye ne diye özel bir sayıda bir araya getirilmiş anlayamadım.” Beğenmediği öykü kitaplarını gerekçeleriyle açıklar: “Bekir Yıldız'ın Kara Vagon'unu okudum. Sıkıldım. Son üç hikâyeyi bıraktım. Röportaj yazmaktan öteye gidememiş.” Okuduğu bir öyküyü kapalı bulduğunda duygularını şöyle aktarır: “Yazar-okuyucu bağlantısı yok olmuş. Nedir öyle? Bir deneme belki. Ama bu, yazarın özel defterinde kalmalı, okurun karşısına çıkmamalı. Gereksiz, anlamı olmayan bir karmaşa, kapanıklık. Bu hikâyeyi yalnızca kendisi için yazmışsa, neden kitabına almış, neden okuyucusunun önüne getirmiş?” (22 Eylül 1957) Bir öykücü rüyasında bile öykü görür: “Dün gece delik deşik geçen uykumun arasında bir de düş gördüm. İki hikâyeci Muzaffer Buyrukçu ve Onat Kutlar bizdelermiş. Hiç bizim eve benzemeyen bir evdi. Hem de yatıya gelmişlerdi. Genişçe bir odada bağdaş kurmuştuk. Onlara 'Yunus' adlı bir hikâyemi okumuştum. Güzel bir hikâyeydi ama şimdi yalnızca adı aklımda.”



Erdal Öz'ün Günlükler'i, sadece Öz'ün hayatını, sanat anlayışını değil kapsadığı 1956 ile 1998 arasında ülkemizde yaşanan toplumsal, siyasal, tarihi olayların bütüncül bir fotoğrafını yansıtması açısından da önemli bir kaynak olma özelliği taşıyor.





• • •


Yarın, Nasıl Bir Gün Olacaksın?


Erdal Öz


Can Yayınları


Mart 2016


430 sayfa




#Erdal Öz
#Yarın
#Nasıl Bir Gün Olacaksın?
#Albert Camus
8 yıl önce