|

Herkesin felaketi beklentisi kadar

Yavuz Ekinci son romanı 'Günün Birinde'de hayali mekanlar ve karakterler üzerinden farklı bir dünya sunuyor. Ekinci, "Beklemek, felaketin kendisinden daha ağır bir süreç" diyor.

Yeni Şafak ve
03:00 - 11/05/2016 Çarşamba
Güncelleme: 01:06 - 11/05/2016 Çarşamba
Yeni Şafak

Yazar Yavuz Ekinci, Kuran-ı Kerim'den Kasas Suresi'nini 20. ayeti “Şehrin öte başından koşarak bir adam geldi ve: 'Ey Musa! Konsey seni öldürmek için hakkında plan yapıyor, şehri hemen terk et' dedi” ile başlayan romanı 'Günün Birinde'de adım adım Cevizler Vadisi'ne doğru uzanıyor. İki bölümden oluşan romanın ilk bölümü bir masal ile selamlıyor okuru. İkinci bölümde ise Cevizler Vadisi'ndeki felaketi bekleyen Eyüp, eşi çocukları ve torunlarının hikayesine tanık oluyoruz. Her bir sayfa felaketin ayak seslerini duyuruyor. Bugün en çok hissettiğimiz o korku duygusunu adım adım yaşatıyor roman. “Herkes kendi felaketini bekliyor” diyen Ekinci ile romanı konuştuk.



Amar Dağı'ndan koşarak gelen adamın serüveni nasıl başladı?

Yıllar önceden beri bir felaket geliyor hissi vardı. Bu felaketleri bekleyen insanların duygusu vardı bir de. 90'larda köyü yananlar, II.Dünya Savaşı'nda Almanya'daki Yahudiler, bir gün sıranın kendilerine geleceklerini biliyordu. Bu beklemede ne hissettiler diye düşündüm hep. Bu his üzerine ortaya çıkan bir roman oldu. Beklemenin felaketin kendisinden daha ağır bir süreç olduğunu biliyordum çünkü.



Felaketin yaklaşma korksunu destansı bir dille anlatmışsınız. Çağrışımlar gerçek fakat hayali mekanlarla, isimlerle karşı karşıyayız. Bunu nasıl harmanladınız?

Romanda uzun bir masal var. Bu masal aslında Cevizler Vadisi'nin hikayesi, efsanesi, hafızası. Bir yerin yer olabilmesi için hafızasıyla, geçmişiyle var olması gerek. Bunun arkasındaki hikayeyi bildiğiniz zaman yok olan yerle bir empati, daha sıkı bağ kurarsınız. Ayasofya, Sultanahmet gibi yerlerin yok olduğunu düşünürseniz onların belleğiyle, tarihiyle bir bağ kurarsınız ve daha çok üzülürsünüz. Yılanıyla, kaplumbağasıyla, Eyüp'üyle, Cevizler Vadisi diye bir yer olur. İstedim ki bu hikayeyi okuyan herkes kendi felaketine yorumlasın. Sadece Batman'daki bir köy, Almanya'daki bir yer ya da Cengizhan'ın yerle bir ettiği bir şehir değil. Herkes hikayesini bunun üstüne kurgulasın istedim.



Dünyanın her yanında felaketin farklı türleriyle karşı karşıyayız. Bugün de zaten her şey felaketi çağrıştırıyor. Her yanımız yeterince bu duyguyla kaplıyken edebiyatta da felaketi şiddetli bir şekilde dile getirme fikrinin altında yatan nedir?

1800'lerin sonundan itibaren bir felaket çağına girdik. Dünya yaratılmış ideolojilerin kurbanı oldu. Hiçbir çağda olmayacak kadar insanlar birbirine ötekileştirildi. Bu da büyük bir kıyımı beraberinde getirdi. Bir felaket çağının içinde yüzüyoruz. Edebiyatın rolü nedir? Edebiyat felaket zamanlarında merhamet besler. Felaket zahmet yaratır edebiyatta ise merhamete dönüşür. “Zaten felaketle karşı karşıyayız, daha iç açıcı bir şey yok mu” diye sorarsanz edebiyat zaten karanlık yerlere bakar. Hikayesini yenilmişler, tutunamayanlar ve kaybedenlerin üzerine kurgular. Edebiyatta sorumluluk duygusunu çok sevmiyorum. Bugünlerde yaşıyor ve bunları hissediyoruz. Edebiyatın bir rolü olduğuna da inanmıyorum.



İNSANOĞLU GÜÇLÜ BİR HATIRADIR


İlk bölüm bir masaldan oluşuyor. Romanın tamamı ise bir destan gibi. Fakat karşımıza birden Sultan Süleyman gibi, Süryani bir kız gibi gerçek kişileri de koymuşsunuz... Bir de kutsal kitaplardan ifadeler yer alıyor...



İnsanlar DNA'ları aracılığıyla kendilerini başka nesle nasıl taşıyorlarsa, hikayelerin de sözlerin de DNA'sı vardır ve bunlar da birbirlerini devrederler. Ben de kutsal kitapları merak ediyorum çünkü edebiyatımı bunların üstüne kuruyorum. Her metnin arkasında büyük metinler vardır. O yüzden Kuran'daki “Şehrin öte başından koşarak bir adam geldi ve: 'Ey Musa! Konsey seni öldürmek için hakkında plan yapıyor, şehri hemen terk et' dedi” ayeti metne çok uyduğu için onu seçtim. Kitabın ilk bölümünde bir masal var. O masal orada olmasaydı eksik kalırdı. Her derenin, çeşmenin bir masalı vardır. Masal ve gerçeklik birbirini besliyor. İnsanoğlu güçlü bir hatıradır. O yüzden metinlerde geçmişle bağlantılı ifadeler var.



“Zaman Zaman İçinde” bölümünden her karakteri kendi ağzından konuşturmayı neden tercih ettiniz?

Bunu sadece bir karakter üzerine anlatsaydım eksik kalacaktı. Çünkü herkes felaketi farklı bekler. Havva daha yeni evlenmiş genç bir kadındır. Onun için felaket, gelenlerin tecavüzüne uğramaktır. Yaşlı olan Eyüp hastadır. Onun için felaket aile mezarlığına gömülmeme korkusudur. Müslüm gençtir, gelenlerin ilk önce gençleri öldüreceğini bilir, onun için felaket ise ölüm korkusudur. Bir anlamda herkesin felaketi beklentileri düzeyinde. Beklentiniz arttıkça felaketin şiddeti de yüksek yaşanıyor. O yüzden teker teker anlatmak istedim.





• • •


Günün Birinde


Yavuz Ekinci


Doğan Kitap


Mart 2016


148 sayfa




#Yavuz Ekinci
#Günün Birinde
8 yıl önce