|

‘Hesap Günü’ gelince…

Mustafa Kutlu, yeni kitabı “Hesap Günü”nde pek çok kitabında savunduğu tezleri farklı bir çevrede ve kaygılarla yaşayan farklı bir dizi karakterin üzerinden inşa ediyor.

Yeni Şafak
04:00 - 7/11/2015 Cumartesi
Güncelleme: 19:49 - 6/11/2015 Cuma
Yeni Şafak
SUAVİ KEMAL YAZGIÇ


Bir kişinin hayatını kaybetmesi “küçük kıyamettir.” Mustafa Kutlu yeni kitabı “Hesap Günü”nde işte tam da bir “küçük kıyameti” anlatıyor. Hikâyenin öznesi “küçük kıyameti” gerçek olmuş ve musalla taşındaki tabutta bekleyen merhum bir karakter. Kutlu hikâyelerinden alışık olmadığımız bir fantastik boyutta merhumun cenazesine gelenleri görmesi ve onlarla ilgili düşünceleriyle ilerleyen hikâye tam bir nefs muhasebesine dönüşüyor.



Mustafa Kutlu, her ne kadar bir kişinin ve çevresinin hikayesi olsa da o anlattıklarıyla “zamanın ruhunu” ve “ruhsuzluğunu” yansıtan karakterler inşa eder ve anlattığı sadece o kişinin hikâyesi değildir. Karl Marx'ın Romalı şair Horaitus'tan alıntıladığı ve kitabında adeta bir uyarı gibi yer alan “Anlattığım senin hikâyendir” ihtarı pek çok Kutlu kitabına yakışsa da “Hesap Günü”ne bir başka uygun düşüyor.



Mustafa Kutlu, bireyin öne çıktığı, bireyciğilin bir tabu haline geldiği ve bir ifrat noktası olan insansızlaşmaya vardığı günümüz edebiyatında yeni olamayan ama bizim için farklı bir damara işaret ediyor kitaplarıyla. Halka ait, halkçı bir damar olarak tanımlayabiliriz bu damarı. Kelimenin günümüze kullanıldığı medyatik anlamıyla değil de 1929'da Rusya'da kullanıldığı anlamıyla populist diyebiliriz Kutlu için. Yani bir halkçıdır Mustafa Kutlu. Halkın, halkçılığın belli bir görüşün tekelinde olduğu vehminin yaygınlığına rağmen hikaye dünyasını halkın hikayesi üstüne kurmuştur o.



TERKEDİLEN KASABALAR


Bir Osmanlı paşasının torunu olan Bedir Bey, sınıfsal olarak Kutlu hikâyesinde az rastladığımız tiplerden biri. Türkiye'nin yakın tarihinde (yakın tarih dediğim bir anlamda 200 yıl, bir anlamda da 50) yaşadığı haddi hesabı olmayan savruluşların, kopuşların, reddi mirasların ve bitmek bilmeyen göçebeliğin en somut sonuçlardan biri de hem şehirlerini hem de köylerini tahrip etmesi kasabalarını da büsbütün unutuşa terk etmesi oldu. Kutlu hikâyelerinde o terk edilmiş kasabaları bir müze soğukluğunda ya da nostalji sulugözlülüğünde değil etiyle kemiğiyle, hatasıyla sevabıyla halen yaşayan bir organizmanın ve işleyen bir organizasyonun canlılığıyla anlatmayı tercih etti Kutlu. “Hesap Günü” ise “beyaz Türklerin” dededen toruna uzanan macerasını aynı dönüşüm içerisindeki macerasını anlatıyor. İhracat ve turizm merkezli kalkınmanın “bireyler” üzerindeki etkileri, popüler kültür, yabancılaşmanın hızlanması, dinle araya konan mesafe, Budizme olan merak… Pek çok alt temaya sahip “Hesap Günü” ve bu alt temaların her biriyle “hesaplaşma” söz konusu.



Bedir Bey imkanları sayesinde pek çok kişiden daha rahat bir hayat yaşasa da hayatın gailelerinden de kendi iç gailelerden de “kurtulamadığı” sert kavşaklardan geçmek zorunda kalıyor. “Bir varmış bir yokmuş” mesabesindeki hayatını nasıl yaşadığının gerçek muhasebesini ise “musalla taşında” yapabiliyor maalesef. Kariyerizm ile idealsizliğin atbaşı gittiği bir kitap “Hesap Günü”. Bu yüzden de karakterlerin zaman zaman savrulmamalarına, yanlış adımlar atmalarına ve yer yer çürümelerine şahit oluyoruz. Yine de “Hesap Günü” için kötümser bir kitap değil. Her insanda bulunan “hayra yönelme” potansiyeli, kökleriyle, ve kimliği ile barışma ihtimali bu kitapta gündeme gelmekle kalmayıp ağır aksak da olsa kurgu içinde yer de bulabiliyor. Tıpkı hayatta olduğu gibi…



'KENDİ HİKAYEMİZ'


Kutlu uzun yıllardır vurgulamaya çalıştığı “tüketim toplumu” yerine “kanaat ekonomisi”nin geçmesi gerektiği çağrısını bu sefer de bir “beyaz Türk'ün” gelişim hikayesini bahane ederek/vesile kılarak anlatmayı deniyor bu kitapta.



Bu muhasebeden çıkarılan rötarlı kıssa ise “okurun” hesabına yazılan bir artı oluyor elbette. Bu artının “içerdiklerini” ise Necip Tosun'un kaleminden okuyabiliriz. “Kutlu hayatın içinden öyküler yazarken, öykülerin odağına insanı koyar. Onun tutkuları, sevinçleri, acıları çeşitlendirilerek anlatılır. İnsanlara, merhamet ve şefkatten beslenen bir sevgi ile bakar. Onların yaptıkları yanlışlara bile içtenlikle yaklaşır, bunlarla tarafsız bir tanıklık ilişkisi kurar. Her türlü insanî hali, en ucuzundan tüketmeden / kullanmadan, oradan “kıssa” çıkarmaya, bunları içselleştirip sarsıcı, kalıcı sonuçlar üretmeye çalışır.”



“Hesap Günü” okurunu “hayattayken” hayatının muhasebesini yapmaya davet eden bir kitap. Gerçi Kutlu'nun hemen her kitabı aynı davetin farklı farklı ifadelendirmeleri olarak okumamız mümkün. Kutlu'nun uzun soluklu ve verimkar yazı hayatını değerlendiren Mehmet Erdoğan'ın satırlarından beri Kutlu'nun pek çok kitabı yayınlanmış olmasına rağmen, onun sözleri hâlâ ayniyle geçerli:


“Malzemesi ve yaklaşım üslubu geleneksel olsa bile beşeri olanı, zamanla ve mekanla kayıtlı olmayanı baz alır. Bilgeliğin, hikmet anlayışının altını çizer. Çözülmenin seyrini görürüz onda. Varoluşumuzu ve yerimizi tartışma ihtiyacı duyarız. Kutlu bunları tartışmaz. Hikaye tamamlandığında kendimizle başbaşa kalırız. Kendi hikayemizi okuruz onda.”



“Kendi hikayemiz”, yaşadığımız ülkenin modern hikaye ile tanışmasından beri yazma kaygısı duyan her yazarın ucundan kıyısından da olsa temas ettiği, çözmeye çalıştığı bir problemdir. Her yazar kendi çözümünü imza attığı eser ile koyar.



“Hesap Günü” Kutlu'nun verimli yazı hayatının yeni halkası olarak okunmayı bekliyor.





Hesap Günü


Mustafa Kutlu


Dergah Yayınları


Ekim 2015


158 sayfa



#Mustafa Kutlu
#Hesap Günü
#beyaz Türk
8 yıl önce