|

Histerik iyimserlikler

Yeni Şafak
04:00 - 1/02/2016 Pazartesi
Güncelleme: 22:59 - 31/01/2016 Pazar
Yeni Şafak
Gündem
Gündem
-ATASOY MÜFTÜOĞLU


İçerisinde bulunduğumuz tarihsel dönem, “dördüncü sanayi devrimi” dönemi olarak tanımlanıyor. Akıllı üretim süreçlerine işaret eden bu dönem, dijital sonrası dünya anlamına da geliyor. Birinci, ikinci, üçüncü sanayi devrimleri, insanlığı, bütün insani anlamlara/değerlere yabancılaştırarak ruhsuz/kalpsiz/ahlaksız/merhametsiz/vicdansız bir dünya oluşturmuştu. Sözünü ettiğimiz yeni dönem, bütünüyle nesneler tarafından yönetilen, makineleştirilmiş, niceleştirilmiş bir dünya oluşturacak. Niceliklerin dünyasında, anlam ilişkilerine, yapılarına, sistemlerine ihtiyaç duyulmayacak.



İNSANI ANLATMAYAN BİR DİL

Modern-seküler kibir, insanlığın bütün sorunlarını yanıtlayacağı iddiasıyla tarihe girdi. Modern akılcılık, insanlığın bütün sorunlarını yanıtlamak bir yana, çok büyük insanlık felaketlerine neden oldu. Modern-seküler kibir, ideolojik ve ırkçı aklı putlaştırarak, meşruiyet kaynağı olarak bütün toplumlara dayatarak, ahlaksız bir dünya oluşturdu. Zihin dünyaları ideolojik akıl tarafından sömürgeleştirilmiş toplumlarda, Türkiye örneğinde de yakından takip edilebileceği üzere, ideolojikmeşruiyet adına, ideolojik ihtiraslar adına her tür şiddet, her tür kötülük savunulabiliyor.



Modern-seküler zamanların “kutsalları” sayılan bilim ve tekniğin gücü sistematik bir biçimde kötüye kullanılabiliyor. Bugünün dünyası teknik-ekonomik önceliklerin, teknik ve finansal süreçlerin dünyasıdır. Bu dünyanın kullandığı genel dil, teknik/bürokratik ve istatistiki bir dil'dir. Bu dil, hiç bir şekilde insani anlam ve amaçları temsil etmiyor. Bütün toplumlar ya medyatik, ya da finansal bir bağımlılık içerisinde yaşıyor. Elektronik medya dönemi ile birlikte gerek bireyler, gerekse toplumlar, büyük ölçüde derin düşünme yeteneklerini-uğraşlarını ve sorumluluklarını kaybettiler. Elektronik medya döneminde insanlar hemen şimdi ile ilgilendikleri için, hiç bir derinliğe, niteliğe ayıracak zaman bulamıyor. İnsanlar, biyolojik ve ekonomik ilgilerle, sorunlarla, uğraşlarla, beklentilerle sınırlı bir zaman anlayışı içerisinde yaşıyor.



BUGÜNÜN GERÇEKLİĞİNİ ANLAYAMIYORUZ

Modern-seküler toplumlar, kültürler nasıl aldatıcı, uyuşturucu önceliklerle oyalanıyorlarsa; İslam dünyası toplumları da aynı şekilde aldatıcı önceliklerle, beklentilerle oyalanıyor. İçine doğduğumuz, içerisinde büyüdüğümüz düşünsel-kültürel çerçeveleri sorgulama/dönüştürme ihtiyacı duymaksızın hayatlarımızı sürdürüyoruz. Aklı başında bir kültüre sahip bulunsaydık, geçmişe saplanıp kalmayacak, karşıtlarımız/rakiplerimiz bizi engellemek için neler yapıyor'u konuşmak/tartışmak yerine, biz bugünün insanlığı için neler yapabiliriz'i konuşuyor olacaktık. Toplumlarımız geçmişi edilgin tüketicileri olarak sorumsuz hayatlar geçiriyor. Kendi zamanlarının gerçeğine kayıtsız kalan, bu gerçekle yüzleşmeyen toplumlar ve kültürler, yapısal bir değişim başlatamıyor. İslam dünyası toplumlarında sağlıklı çözümlemeler yapabilmek için, gereği bir bütünlük içerisinde doğru algılamak gerekiyor. Bugünün gerçekliğini doğru algılayamamaktan kaynaklanan ciddi sorunlarımız olduğunu bilmemiz gerekir. İslami kesimlerin söylemlerinde ifadesini bulan romantik ve mistik tasavvurlar/tahayyüller, histerik iyimserlikler, emperyal/küresel/ideolojik gerçeklikler karşısında maalesef paramparça oluyor.



ETKİLİ KADROLAR YETİŞMİYOR

Zaman dışı bir kültürle bütünleştiğimiz için, her dönemde düşsel beklentiler içerisine giriyor, sorumsuz ve karşılığı olmayan umutlar peşinde sürükleniyoruz. Düşüncelerinizden çok, alışkanlıklarımız hayatlarımıza yön veriyor. Her şeyi olduğu gibi kabul eden muhafazakar bir gelenek, ehven-i şer yaklaşımıyla bütünleşen topluluklar oluşturuyor. Sözünü ettiğimiz yaklaşımlarla bütünleşen toplumlarda, güçlü-etkili-eleştirel bağımsız düşünürler/kadrolar yetişmiyor, yapısal bir değişim hareketi başlatılamıyor, yapısal değişim düşüncesi savunulamıyor. İslami anlamda henüz var olmayan, gerçek olmayan şeyler üzerinde, bunlar gerçekmiş gibi konuşmaya/tartışmaya devam ediyoruz. İslami bütünlük bilinci bağlamında kazandığımız gerçekleştirdiğimiz hiç bir şey yok, kaybettiğimiz çok şey var. Vakıf, dernek , parti vb. Gibi örgütlenmelere önem veriyor, ancak bu örgütlerin temsil edecekleri dil/içerik/kültür üzerinde ciddiyetle çalışmıyoruz.



GEÇMİŞCİLİĞE SAPLANMAK

Evrensel anlamda/bağlamda bir düşünce sistemi oluşturması gereken Müslümanlar, toprağa bağlı geçmişçiliklere ve önceliklere, milliyet temelli geçmişçilik ve önceliklere, mezhep temelli bir geçmişçilik ve önceliklere saplanıp kaldıkları için, zamanın dışına düşmüş bir zihin dünyası oluşturuyor. Bu nedenlerle, bağlı bulunduğumuzu iddia ettiğimiz temel anlam ve amaçları bir bütünlük içerisinde ortaya koyamıyoruz. Bütünleştirici İslami dilin, söylemin, bilincin bozulması sebebiyle meşruiyet kayıpları yaşıyoruz. Bir değer ve anlam sistemini istemekle, ona sahip olmanın birbirinden çok farklı şeyler olduğunu bilmek/anlamak gerekiyor. Ekonomik mülahazalar temelinde sürdürülen her mücadele, bir şekilde hazcılığa ve maddi ilerleme politikalarına hizmet ediyor. Her şeyin çıkar merkezli hale geldiği bir dünyada bencil hesapçılıklar çoğalıyor, insanlar piyasa değerlerine yöneldikleri için, bütün toplumlar küreselleşmenin dayattığı değişme açık hale geliyor.



Günümüzde, bir yanda, küreselleşme yoluyla toplumlarımız, kültürel anlamda çok derin bir şekilde dönüştürülürken, bir diğer yanda, Ortadoğu ülkelerinde görülebileceği üzere, bütün ülkeler reel politik öncelikleri, mezhepçi öncelikleri putlaştırarak, İslami önceliklere/temellere/kaynaklara çok ciddi bir şekilde yabancılaşıyor. Bu ülkeler, dil ve gelenek farklılıklarını aşarak, milliyet ve mezhep farklılıklarını aşarak, ortak İslami kültür-kimlik bilincini temsil yeteneğini, iradesini, hassasiyetini, sorumluluğunu açıkça, basiretsizce ihmal ediyor, savsaklıyor.



BİLİNÇ ÇÖKÜŞÜ YAŞANIYOR

İslami öncelikler merkezinde, küresel kültürel işgal-istila karşısında kültürel bir direniş inşa sorumluluğu üstlenmesi gereken entelektüel kadrolar da, Türkiye örneğinde görülebileceği üzere, İran ve Arap dünyasında da, maalesef politik iktidarlara/kadrolara/çıkarlara eklemlenerek, evrensel İslami dünya görüşünü temsil etmek yerine; ulus-devlet çıkarlarına dayalı, ulus-devlet kutsallarına dayalı dil ve söylemin her zaman rekabet, karşıtlık ve çatışma kaynağı olduğunu unutarak, tarihi ve ahlaki bir kimliği-kişiliği temsil onurunu üstlenmek yerine, İslam medeniyeti ufkuna yabancılaşmak pahasına, büyük bir bilinç çöküşü sergiliyor. Hangi bağlamda olursa olsun, taşıdığımız her bencillik, İslami kimliğimizin her gün yeni bir boyutunu tahrip ediyor. Karşılığı olmayan umutlar/iyimserlikler üreten romantik bir kültür sebebiyle, sık sık pek çok konuda geri çekiliyor, zaafa düşüyor, bu zaaflarla yüzleşmemiz gerekirken, mağduriyetlerden meşruiyet'ler çıkarmaya çalışıyoruz.





#bilinç
#İslam
#Histerik iyimserlikler
8 yıl önce