|

“Hükümet DAEŞ’i destekliyor” yalanının işlevselliği

Bütün bu akıl yürütmeler birarada düşünüldüğünde Türkiye’nin DAEŞ’i desteklediği fikri, stratejik bir imaj/söylem üretiminden başka bir şey değil.

Yeni Şafak
04:00 - 26/07/2015 Pazar
Güncelleme: 21:50 - 25/07/2015 Cumartesi
Yeni Şafak
Gündem
Gündem
Ali Balcı

Ortadoğu Araştırmaları Merkezi Sakarya Üniversitesi


Suriye'nin kuzeyindeki PYD-DAEŞ savaşı söz konusu olduğunda elimizde Türkiye'yi ilgilendiren iki adet olgu mevcut. Birincisi, PYD-PKK Kobane'de ve daha sonra kuzey Suriye'nin genelinde DAEŞ'e karşı yürüttüğü savaşında ve Kürt kantonlarını genişletme ve sağlamlaştırma mücadelesinde Türkiye'yi lojistik bir alan olarak kullanmaktadır. Buradaki savaşta yaralanan gerillalar Türkiye'de tedavi edildiği gibi, PYD-PKK bu savaşa gerek ekonomik desteği gerekse yeni savaşçı desteğini önemli ölçüde Türkiye'deki mobilizasyon serbestliği ile sağlamaktadır. İkinci olgu, PKK kadroları ve Türkiye'deki HDP çizgisi gerek sosyal medyada gerekse yaptıkları açıklamalarda sürekli bir şekilde Türkiye'deki mevcut hükümeti DAEŞ'e göz yummakla suçlamakta, hatta DAEŞ'i desteklemekle itham etmektedir. Tuhaf olan şu, bu iki olgu soyutlanmış bir şekilde düşünüldüğünde yani ilk bakışta birbirleriyle çelişiyor gibi durmaktadır.



Olgulardan ikincisi, ilkinden farklı olarak somut pratiklerden ziyade, önemli ölçüde söylem üzerinden işlediği için biraz detaylandırmaya ihtiyaç duyuyor. Bu noktada üç tespit yapmak mümkün: Birincisi Türkiye'deki mevcut hükümet için PKK ve onun Suriye uzantısı PDY terörist örgüt olarak tanımlanıyor. PKK ile müzakere etmesi ve bu örgütü silahsızlandırmaya çalışması onu terörist örgüt olarak tanımlamasına bir engel değil. Tam da bu nedenle DAEŞ ve PKK arasında bir fark görmüyor. İkincisi, PKK ve DAEŞ'i terörist örgüt olarak tanımlamak otomatik olarak hükümetin DAEŞ'i desteklediği anlamına gelmez. Somut verilere bakılırsa (örneğin Barzani yönetimine silah yardımı ve ABD ile DAEŞ'e karşı mücadelede işbirliği gibi) DAEŞ ile mücadelede daha aktif olduğu da söylenebilir. Üçüncüsü, DAEŞ'in Irak'ta yaşanan sefaletin bir sonucu olarak ortaya çıktığını söylemek de bu örgütün onaylandığı anlamına gelmez. PKK da dahil bir çok benzer hareket içinde yaşadıkları eşitsizlik ve adaletsizliğe bir tepki olarak doğmuşlardır. Bu şekilde ortaya çıkmış olmak bir örgütü terör örgütü olmaktan beri kılmaz.



STRATEJİK BİR İMAJ/SÖYLEM ÜRETİMİ


Bu üç detay amaçlı tespitten hareketle şöyle bir sonuca varılabilir: ilk olgu (PYD-PKK'nın Türkiye'yi lojistik alan olarak kullanması) somut bir vakıa iken, ikincisi (Türkiye'deki mevcut hükümetin DAEŞ'i desteklediği fikri) hem somut bir veri değil hem de akıl yürütme bağlamında ikna edici temellere dayanmamaktadır. Durdurulan MİT tırları ise bu konuda en somut veri olarak dolaşımda. Fakat bu tırlardaki silahların DAEŞ'e gittiğine yönelik bir kanıt hali hazırda elde mevcut değil. ABD de dahil Türkiye'nin içinde bulunduğu bir gurup ülke Suriyeli muhaliflere silah yardımı yapıyor. Bu yardımı otomatik olarak DAEŞ'e yardıma tevil etmek somut bir veri olmaksızın “imkanlı” bir şey değil. İkinci olguya yönelik bütün bu akıl yürütmeler bir arada düşünüldüğünde Türkiye'nin DAEŞ'i desteklediği fikri, stratejik bir imaj/söylem üretiminden başka bir şey değil. Dolayısıyla, yukarıdaki çelişki önemini koruyor. Türkiye'yi kuzey Suriye'deki savaşında lojistik bir üs olarak kullanan PYD-PKK neden aynı ülkeyi (Türkiye'yi) savaştığı düşmanla işbirliği içinde göstermekte ısrar ediyor? Buna yönelik üç temel açıklama geliştirilebilir.


Birincisi, Türkiye'deki hükümetin PKK ve PYD çizgisini terörist olarak kabul etmesi Kürt hareketinin DAEŞ'le savaşında Türkiye'ye angaje olmasını engelliyor. Yani, bir taraftan Kürt hareketinin Türkiye'yi lojistik bir alan olarak kullanması işbirliği ve angaje olma alanını açarken, sizi terörist olarak tanımlayan bir yapı ile mesafenizi ve farkınızı kuracağınız bir dinamiğe ihtiyacınız ortaya çıkıyor. İşte hükümet-İŞİD işbirliği söylemi tam da bu noktada devreye girip, pratikteki durumun üstünü örtüyor. Bu durum iki algıyı aynı anda besliyor: ilki, Türkiye'nin lojistik alan olarak kullanılması hükümetin ya da devletin göz yumması ile olan bir şey değil (ki zaten devlet PKK'yı terörist kabul ediyor), aksine Kürt hareketinin kendi çabasıyla elde ettiği bir ayrıcalıktır. Diğeri ise, Türkiye'nin Suriye'deki PYD lehine yaşanan gelişmelere yönelik bütün açıklamaları (örneğin, Türkmenler yerlerinden ediliyor gibi) hiç bir somutluk kazanamadan ıskartaya çıkarılıyor.



DÖNÜM YILI 2007


Neden çelişki değildir sorusuna yönelik ikinci açıklama ise şu şekilde: Kürt hareketinin ötekisi uzun bir süre Kemalist rejim olurken, 2007 seçimlerinden itibaren (Kürt milliyetçiliğine mesafeli bir partinin Kürt coğrafyasında ilk kez bir Kürt partiyi gerilettiği seçim) milliyetçi Kürtlerin ötekisi AK Parti olmaya başlamıştır. Bu, çözüm süreci, demokratik reform gibi adımlarla yatıştırılacak bir durum değildir. Aksine bu ötekilik Kürt hareketinin milliyetçi damarının imkanlı ve sürdürülebilir kıldığı gibi ve eski ötekinin (Kemalizm) ortadan kalktığı bir durumda Kürt tabanı mobilize edebilecek bir dinamiği de sağlamaktadır. KCK tutuklamaları ise AK Parti'nin milliyetçi Kürt hareketi nezdindeki ötekilik pozisyonunu sağlamlaştırmış ve daha geniş kitlelere ulaştırmıştır. Benzer şekilde hükümet yani AK Parti, DAEŞ'i destekliyor söylemi Kürtleri AK Parti karşısında mobilize ederken, AK Parti'nin Kürtler arasındaki popülaritesini önemli ölçüde törpülemiştir. Bunun net karşılığı 2015'deki genel seçimlerde AK Parti'nin Kürt çoğunluk şehirlerdeki yaşadığı ciddi oy kaybında görülebilir.



ERNEST GELLNER'IN HAKLI TESPİTİ


Üçüncü açıklama PKK'nın Türkiye içindeki eylemlerinin üstünü örten, bu eylemlerin tartışılmasını öteleyen/erteleyen bir işlevi var hükümetin DAEŞ'i desteklediğine yönelik söylemin. Kürt kalabalıkları kamu otoritesine karşı mobilize etmede ve bu mobilizasyon sırasında yaşanan şiddeti görmezden gelmede hep daha acil bir konunun devreye girmesi belirleyici oluyor: hükümetten ısrarlı bir şekilde DAEŞ'i desteklemediğini kanıtlamasını istemek. “Hükümetin DAEŞ'i desteklediği” varsayılan bir siyasal konjonktürde Kürtlerin kendilerini savunma hakkında ya da öz kazanımlarını koruma çabasında hiçbir sorun gözükmüyor. Üstelik böylesine bir siyasal konjonktür, milliyetçi Kürtlerin stratejik ittifaklarını ve bu ittifaklar üzerinden PKK eylemlerinin normalleşmesini de imkanlı hale getirebiliyor.



Milliyetçilik çalışmalarının klasik ismi Ernest Gellner'in tespitidir: yanlış fikirler ulus toplumun inşasında doğru fikirlerden daha etkilidir. Sanırım hükümet DAEŞ'i destekliyor fikrinin milliyetçi Kürtler arasında böylesine popüler ve güçlü bir anlatımı olması Gellner'i haklı çıkarıyor. Buradan bakıldığında yazının başında altını çizdiğim iki olgu birbiriyle çelişmiyor ve aynı stratejik çizgide yürüyor. Kürt milliyetçiliğine değil Kürt hareketi içindeki sol/sosyalist damara bakıldığında bu ayrıntıyı ıskalamak mümkün. Fakat sosyalist bir dilin ulus inşası önünde engel olmadığını 1980lerin PKK'sından biliyoruz. Sonuçta, Kürt hareketi içinde mevcut olan Türkiyelilik damarı “hükümet DAEŞ'i destekliyor” söylemi karşında ciddi ölçüde mevzi kaybediyor ve önümüzdeki yılları önemli oranda şekillendirecek dinamik de bu kaybın derecesi olacaktır.






#Milliyetçilik
#Ernest Gellner
#daeş
#ak parti
9 yıl önce