|

Kendimizi Kur’an’la yeniden akort etmeliyiz

Müzik yazarı Doç. Dr. Yalçın Çetinkaya, uzun zamandır Yeni Şafak Pazar ekinde yazdığı yazılarını Müziği Düşünmek isimli kitabında bir araya getirdi. Müzikte ve sanatta Kur’an’ı referans almamız gerektiğini söyleyen Çetinkaya, bugünün müziğine dair ciddi eleştirilerde bulunuyor.

Yeni Şafak ve
04:00 - 14/08/2016 Pazar
Güncelleme: 20:04 - 13/08/2016 Cumartesi
Yeni Şafak

Beş yıldır Yeni Şafak Pazar'da köşe yazarlığı yapan Doç. Dr. Yalçın Çetinkaya, bütün yazılarını Büyüyenay Yayınları arasında çıkan Müziği Düşünmek isimli kitabında bir araya getirdi. Bu vesile ile yazarımızın kapısını çaldık, biraz müzikten, biraz gündemden, biraz Müziği Düşünmek üzerine konuştuk. İTÜ Türk Musikisi Devlet Konservatuarı Müzikoloji Bölümü'nde öğretim üyesi olarak akademik hayatına devam eden Çetinkaya, “Bugün kaliteli müzisyen yok. Kimse güzel müzik yapamıyor. Güzel besteler çıkıyor fakat bakıyorsunuz ya içi boş ya taklit. Hala 400 yıl önceki müzikleri dinliyoruz. Bugün hala çıkıp adamın biri allı turnam diye türkü yapıyor. Allı turna çok güzel bir semboldü ama geride kaldı. Biz birçok değeri kaybettik. Müziğimizin ve sanatımızın Kur'an'a ihtiyacı var. Kendimizi yeniden Kur'an'la akort etmeliyiz” diyor.



MÜZİĞİ DÜŞÜNMEK DAHA GÜZEL


Çetinkaya'nın reklamcılık ve habercilik kariyeri de olduğunu bilenler bilir. Müziğe ise henüz 11 yaşındayken başlıyor. Müzikle ilgili fikirlerinde evrensel olmaya çalıştığını söyleyen Çetinkaya, konservatuvar eğitimi almasına karşın müzik yapmıyor, müzikle yatıp kalkıyor. Çalıp söylemenin profesyonellik gerektirdiğini, müzik üzerine düşünmenin çok daha zevkli olduğunu yıllar içerisinde fark ettiğini söyleyen Çetinkaya, müzikle ilgili insanlık tarihinden günümüze kadarki bütün müzik teorilerini de az çok bildiğinin altını çiziyor.



SÖYLENMEYENLERİ YAZDIM


Kitaptaki yazılarda bugüne kadar kimsenin bahsetmediği konuları ele aldığını belirten Çetinkaya, “Bunu tamamen ait olduğum medeniyete borçluyum. Eğer bir kimse müziğin ahenk ilmi olduğunu bilmiyorsa veya bu fikir ona tuhaf geliyorsa müzik tarihçiliğini gözden geçirsin. Batı müziği sisteminin batı insanının bireysel özgürlüğüyle ilişkili olduğunu düşünemiyorsa o işi bıraksın derim. Sadece çalıyorsa fakat bunlardan habersizse kendinde eksiklikler var demektir. Biz okumuş yazmış, dünyadan haberdar olmaya çalışan kişiler olarak Batı'yı biliyoruz ama onlar bizi bilmiyor. Bizim onlardan fazlamız var. Müziğe Düşünmek kitabı da böyle bir bilincin ürünü” diyor.



SAHTE MÜZİKOLOGLAR TÜREDİ


“Medeniyet olarak ciddi bir müzik birikimine sahibiz ancak yeterince eser ortaya koyamıyoruz. Bazı eski kaynakların çevirisi yapılıyor. Doktora tezlerinden araklanan kitaplar, sahte müzikologlar arttı. Müzikle ilgili söyleyecek tüm sözümüzü 10. ve 12. yüzyılda söyledik. Tanzimat'tan sonra Osmanlı'nın Batılılaşma politikası önümüze zorunlu olarak yeni bir bilgi koydu. Dolayısıyla bunu görmek zorundayız ama görmüyoruz” diye sözlerine devam eden Çetinkaya, Batı'nın bugünkü tampere sistemi elde edebilmeleri için doğal sesleri müzikten çıkardıklarını, bununla birlikte Teslis inancının da müziğe yansıtıldığını söylüyor.



BACH'IN TANRISINI ALLAH REDDEDİYOR


Çetinkaya, kitabında kiliseyle müzik arasındaki ilişkiyi, Teslis inancını da sorguluyor ve şu tespitleri yapıyor: "Bach, müzik sanatını ve müzik kabiliyetini inandığı tanrısı için kullanmaya çabalamış bir müzisyendir. Onun yaptığı her işte inandığı tanrısı vardır. Ama onun ve hayatı boyunca hizmet ettiği kilisenin tanrısı. Bu tanrıya bir bakmak lazım. Bulduğumuz tanrı İsa'nın babası, insanların yarattığı bir tanrı. İslamiyet'in Allah'ından farklı. Allah'ın da reddettiği bir tanrı. Acaba ortağı olmayan, doğurmayan ve doğurulmayan, evlat edinmekten münezzeh olan Allah, Si Minör Messe'sinde “Baba'nın sağında oturan sen”, “Her şeye kadir Babamız” gibi İncil'den alıntılara beste yapan Bach'a verdiği bu kabiliyetle ve bu kabiliyeti nasıl kullandığıyla ilgili Ahiret'te bir şeyler sormaz mı?”



Tasavvuf yok ama musikisi var


Günümüze dair çok karamsar konuşan Çetinkaya, “Yapılan müziklere bakıyorum tamamen göstermelik, besteler son derece katiltesiz, lafızlar Allah Kur'an ama samimiyet yok. İsim yapmaya ve para kazanmaya yönelik işiler. Tasavvuf yok ama musikisi var. Sema gösterisi yapılıyor, tamamen turistik şov. Hayatımızda tevazu yok. Adam Fuzili'ye, Şeyh Galip'e, Baki'ye beste yapıyor. Bunu yapıyorsan bu büyük şairlerin kanadına binip uçuyorsun demektir. Bu bir edep meselesidir” diyor.



Türk müziğinin ses cevheri Batı müziğini kapsar


Çetinkaya'dan Türk müziğinin tarifini yapmasını istediğimizde söze sloganik bir cümleyle başlıyor ve şöyle anlatıyor: “Türk müziğinin ses cevheri kapsar, Batı müziğinin ses cevherini. Kimileri Osmanlı müziği der, kimileri Osmanlı Türk müziği der. Ben buna İslam müziği demeyi daha doğru buluyorum. Türk, bir millet, bir ırk, bir kavim çağrışımı yapıyor. Herat bizim müziğimizde önemli bir yapı taşıdır. Flamenkonun mimarı olan Ziryab, Bağdat'ta Harun Reşid'in sarayından Kurtuba'ya gitmiş bir müzisyendir. Ben musikinin hikmetten bir cüz olduğuna inananlardanım. Bilgi ve hikmet müminin yitik malıdır. Nerede olsa alır.”





#Yalçın Çetinkaya
8 yıl önce