|

Kitaplar ve eleştirmenler

İtibarlı, büyük bir yayınevinden çıkan kitap daha işin başında şanslı hâle geliyor ve birkaç adım öne çıkıyor. Butik, küçük bir yayınevinden çıkan kitap ise daha baştan kaybediyor, tanıtım, ilgi ve yankı açısından o şansı bulamıyor.

Yeni Şafak
04:00 - 13/07/2016 Çarşamba
Güncelleme: 21:36 - 12/07/2016 Salı
Yeni Şafak
-NECİP TOSUN


Ayşe Arman'ın Hürriyet'te Elif Şafak'ın son romanı ile ilgili yaptığı söyleşi ve kitap etrafında yapılan reklam, tanıtım faaliyetleri, “kitaplar ve adalet” konusunu yeniden gündeme taşıdı.



Kuşkusuz yazmak enikonu ikinci bir kişiyle ilişki kurma girişimidir. Bu anlamda her yazar elbette sesinin yankısını duymak ister. Okunmayı, giderek “çok” okunmayı arzular. Edebiyat dünyasına baktığımızda yazarların, sanatçıların (kimi bunu inkâr etse de) okura ulaşmayı önemsediklerini görürüz. İster elitler, ister kitleler için yazdığını söylesinler hiç fark etmez. Bu böyledir. Buradaki ayrım, eserin oluşma serüveninde yazarların nasıl bir tavır takındıklarıdır. Çok okunmanın temel kriterlerinden birinin, piyasanın beğenilerine, beklentilerine uygun davranmak olduğunu biliyoruz. Piyasa yazarları daha eserin oluşma sürecinde okuru hedeflerler. Onların eserini bir bakıma okurun beğenisi belirler. Oysa büyük yazarlar, büyük eserlerini okur baskısına, beklentilerine göre değil, kendi sanatlarının gereğine uyarak oluştururlar. “Okunmak” ve “bilinmek” beklentisi ortaya eser çıktıktan ve yayınlandıktan sonra oluşur.



EDEBİYAT DIŞI ETKENLER

İşte problem tam da bu beklentide başlar. Bu nasıl olacaktır? Bunun doğal yöntemleri nelerdir, nasıl bir mekanizma bu işlevi yerine getirecektir?


Bu okunma ve tanınma serüveninin nasıl olacağı günümüz edebiyatının temel bir sorunsalı olarak eskisinden daha fazla ve derin bir şekilde edebiyat dünyasını kuşatmış durumdadır. Çünkü artık devreye edebiyat dışı pek çok etken girmiştir. Örneğin çok satma edebiyatta temel bir kriter olmuş, nitelik önceliğini kaybetmiş, kalıcı olanla, geçici olan birbirine karışmıştır. Gerçek bir edebiyat ortamı olmadığı için de edebiyat, popüler kültürün bir parçası olmaya soyunmuştur.



Eskiden nitelikli edebiyat ile piyasa edebiyatı belli çizgilerle birbirinden ayrıldığı için daha başta iş çözümleniyordu. Böylece amaç ve sonuç örtüşmesi gerçekleşiyordu. Yazar açısından da yayınevi açısından da durum böyleydi. Yayınevi de bu kitapları aynı beklentilerle yayınlıyordu. Niteliğe, kaliteye talip yazarın kitabı çıktığında belli dergilerde birkaç yazı çıkıyor, ona bir yer tayin ediliyordu. Popüler edebiyat buralara giremiyordu bile. O tümüyle elden ele dolaşan bir sisteme yaslanıyordu. Üst edebiyattan, onun sisteminden bir beklentisi yoktu.



Ama günümüzde her şey birbirine karıştı. Reklam sayesinde nitelikli yazarla popüler yazar birbirinden ayırt edilemez oldu. Nitelikli yazar olarak bilinen kimileri tümüyle popüler olmaya, onun kulvarında ürünler vermeye başladı. Abartılı reklam sayesinde eleştirmenler susturulurken, popüler kitaplar, üst edebiyatın nitelikli ürünleri olarak sunuldu. Çok satmak temel kriter olunca, tüm değerler buna göre oluştu. Bu tam da yayınevlerinin aradığı bir şeydi. Ama arada üst edebiyat, nitelikli edebiyat yara aldı.


Aslında kitaplar arasında adaletsizlik kitabın daha yayınlanma aşamasında başlıyor. İtibarlı, büyük, reklam ve raf şansı olan yayınevinden çıkan bir kitapla, butik bir yayınevinden çıkan kitap arasında kitabın geleceği açısından bildik kader yaşanıyor. İtibarlı, büyük bir yayınevinden çıkan kitap daha işin başında şanslı hâle geliyor ve birkaç adım öne çıkıyor. Butik, küçük bir yayınevinden çıkan kitap ise daha baştan kaybediyor, tanıtım, ilgi ve yankı açısından o şansı bulamıyor.



Çünkü öncelikle büyük yayınevlerinin kitaplarının tanıtımı, dağıtımı iyi yapılıyor. Dağıtım yanında yayınevi kitaba bir psikolojik üstünlük de sağlıyor. Çünkü büyük bir yayınevinin kitabı aynı zamanda hem kitabevleri hem de eleştirmenler için bir referans oluyor. Bu yayınevlerinin kitaplarını kitapçılar rahatlıkla vitrine koyuyor ya da yayınevleri bunu sağlıyor. Eleştirmenler ise bu yayınevinden çıkan kitaplara daha baştan kendilerini olumlu bakmak zorunda hissediyor. Yayınevleri yazılar yazdırıyor, reklamlar yaptırıyor. Kitabevleri, gazeteler, dergiler de üzerine düşen görevi yapıyor. Tanıtımı yapılmış, bilinen kitaba herkes sahip çıkıyor.



GÖNÜLLÜ REKLAMCI OLARAK ELEŞTİRMEN

Eleştirmenler de bu genel havadan etkileniyorlar. Sadece itibarlı bir yayınevinden çıkmış diye değersiz kitapları bile gözü kapalı baş tacı edip, diğer yayınevlerinden çıkan değerli kitapları görmezlikten gelebiliyor. Zaten kimi eleştirmenler büyük yayınevlerinin gönüllü reklamcısı gibi çalışıyor ve yayınevlerini karşılarına alamıyorlar. Kitap ekleri ise değerli kitapları ortaya çıkarma çabasına girişmiyor, piyasada konuşulan kitaplara eğiliyor. Böylece çoğu değerli kitapların üstü örtülüyor, bu atmosfer kitaplar arasında haksız rekabete neden oluyor.



Bu ortamın en incitici etkisi bu piyasa dışında kalan “bir kısım yazarlar” üzerinde hissediliyor. Ülkemizdeki pratik gerçeklikten yola çıkarsak bu reklam işine girmeyen küçük bir yayınevine kitabını teslim eden bir yazarı şöyle bir serüven bekliyor:



Bu yayınevi ekonomik yapısı gereği zaten reklam piyasasına giremeyecektir. Kitabın tanıtımı yapılmadığı için, tanınmayan bir kitabın hem dağıtımı iyi yapılmayacak, hem de büyük kitabevleri bu kitapları vitrinine bile koymayacaktır. Çünkü piyasa gereği kitabevi reklamı yapılmış büyük yayınevlerinin kitaplarını sergileyecektir. Yayınevi ve yazar artık sadece gazetelerin kültür-sanat sayfasındaki üç beş iyi niyetli yazarın değinisini beklemeye başlayacaktır. Ama orada da dost ahbap ilişkileri egemen olduğu için, medya kendi içinden çıkmış yazarlarına sahip çıkacak, diğerlerini görmezden gelecektir. Dergilerde de aynı sonuç kaçınılmaz olacaktır. Çünkü ülkemizde ciddi bir eleştiri kurumu olmadığı için ve hâlâ süren ideolojik çitler nedeniyle kitap orada da tam bir sessizlikle karşılanacaktır. Böylece sesinin yankısını duymak isteyen yazar hayal kırıklığına uğrayacaktır. Bu küçük yayınevi de bastığı kitabı olduğu gibi depoya kaldıracak, az sayıdaki meraklı okuru beklemeye başlayacaktır.



Bir başka deyişle burada nitelikli kitaba sadece okurun sahip çıkmaması değil, bu kitabın onlara ulaştırılamaması, duyurulamaması gerçeği vardır. Doğru dürüst dağıtımı yapılmayan, tanıtımı yapılmayan bir kitabın varlığını okur nereden bilecektir? Çünkü pek çok kitabı vitrinde gördüğü için alan okurlar bile var. Duysa bile kitap gittiği kitapçıda yoksa, birkaç kere daha ısrarla arayıp sonunda kitabın peşini bırakmaktadır. Sonuçta bu kısır döngü hem yazarı hem de yayınevini güçsüzleştirecektir.



Bütün bu nedenlerden dolayı, nitelikli bir yazar sessizce karşılanıp öne çıkarılmazken kötü bir yazar hiç hak etmediği bir ilgiyi görebiliyor, ödüllerle, tanıtım yazılarıyla, söyleşilerle desteklenebiliyor. Bu anlamda artık “kanon”un adresi değişmiş gözüküyor. Günümüzde kanon eskiden olduğu gibi nitelikli eleştirmenlerin birlikteliği değil. Daha çok büyük yayınevinin teklif ettiği, medyanın, televizyon ve gazetelerin desteklediği bir “star”laştırmanın adı.



Starlaştırma herkesin işine geliyor çünkü. Yayınevinin, medyanın, kitabevinin herkesin… Günümüzde yaşadığımız temel olay da işte bu “eser”in “meta”laşma serüvenidir. Yayıncının karşısında artık bir “okur” değil bir “müşteri” var. İşin içine piyasa koşulları girince de “müşteri”nin beğenileri, zevkleri öncelikli amaçtır ve müşteri her zaman haklıdır. Elindeki malın çok satmasını amaçlayan yayıncı, pazar koşullarında malını satma yöntemlerine başvurur. Bu anlamda bir şampuan, bir sabunla, bir roman arasında hiçbir fark yoktur. Pazarlama ve reklamın temel argümanları devreye girer ve sonuna kadar kullanılır.



Aslında bu starlaştırma aynı yayınevinin kitapları arasında da adaletsizlik yaratıyor. Yayınevi, üzerine yatırım yapmak istediği yazarı yüz bin basıyor ve bir kampanya yürütüyor. Dolayısıyla kitabın değerine bağlı olmayan bir kader yaşıyor kitap.



NİTELİK KAZANACAK

Görüldüğü gibi bu sistem yazarlar arasında açık bir haksız rekabet yaratmaktadır. Bunun kaynağı da tümüyle paraya dayalıdır. Bu da elbette edebiyatın varoluş gerçeklerine aykırı bir durumdur. Ardından yayınevinden reklam desteği alamayan yazar çeşitli arayışlar içerisine girecektir. Kimi reklam piyasasının dışında kalmış yazarların nasıl incitici işlere, kendi hakkında yazı yazdırmak için reklam işinden daha incitici arayışlara girdiği bilinen, yaşanan gerçeklerdir. Ama eşini dostunu kendisi hakkında yazı yazdırmak için âdeta taciz edenlerin yaptıkları, bir ayda otuz söyleşi yapanlardan daha hafif bir durum değildir. Ancak bu arayış, şahsiyet problemi yanında elbette bu olumsuzluktan bir çıkış yolu arama girişimidir.



Bütün bunların çözümünün sağlıklı, kabul edilebilir bir eleştiri ortamının varlığı olduğunu söylemek mümkündür. Güvenilir bir eleştiri ortamı oluştuğunda reklamın manipülasyonu “bertaraf” edildiği gibi, yazarlar arasındaki haksız rekabette önlenmiş olacaktır. Aslında ülkemizdeki dergi enflasyonunun arkasındaki gerçeklerden biri de bu açmazdır. Yazarlar bir düşünceyi, fikri, bir sanat görüşünü savunmak için değil, kendilerini takdim için bu yola başvururlar, dergi çıkarırlar. Çünkü başka çıkış yolları kalmamıştır.


Tüm bu olumsuzluklara rağmen şu öngörüde bulunmak mümkündür: reklam değil, nitelik kazanacak.



Reklama dayalı kışkırtmalar ve yönlendirmelerle öne çıkanlar, tüm popüler ürünler gibi bir gün tüketilip çöplüğe atılırlar ve onları birkaç yıl sonra kimse hatırlamaz. Ama nitelikli, kalıcı eserler eninde sonunda gerçek değerini bulur ve yarınlarda da konuşulmaya devam ederler. Söyleyeceği sözü olan, yaptığı işten emin olan insanların “tezahürat”a ihtiyaçları yoktur. Aceleci değildirler ve telaşlanmazlar. “O gün”ü beklerler. Sabırla kozalarını örmeyi sürdürürler. Ama yaptıkları işten emin olmayanlar ortalıkta boy boy fotoğraflarıyla dolaşıp değersizliklerini örtmeye çalışırlar. Telaşlıdırlar. Hep konuşulmak isterler ve oradan oraya savrulurlar. Bütün bunlardan dolayı sadece bu görüntülere/duruşlara/tavırlara bakılarak bile edebiyat dünyasında kimin kalıcı kimin geçici olacağını az çok kestirmek mümkündür.



Son söz: Edebiyat sayıları kaydetmez, değerleri kaydeder. Bu anlamda yarınlarda çok satanlar değil, değerli yazarlar ve eserler var olacaktır.


#Elif Şafak
#Edebiyat
8 yıl önce