|

Kuşlar boş durmaz zihnimizde uçuşur

Buz Sarayı’nın yazarı İskandinav Edebiyat Ödülü sahibi Tarjei Vesaas bu defa Kuşlar romanıyla okurlarının karşısına. İlk kez Türk okurlarla buluşan kitap küçük hayatların sıra dışı hiyakesini anlatıyor.

Yeni Şafak
10:53 - 13/01/2016 Çarşamba
Güncelleme: 10:58 - 13/01/2016 Çarşamba
Yeni Şafak

FİRDEVS EV



“Deli”, düşünmeye zamanı kalınca

bir şeyler yapan

dır. Kendine kurduğu meşgaleleriyle

durup düşünmek

için arta kalabilecek tüm olası boşlukları başarıyla doldurmuş, aklını bir kavanoza sığdırıp turşusunu kurmuş olanlarımız gibi değil. Rutinlerinden arta kalan zamanları yatıştırılmış, artık bir tehlike arz etmeyen bizlerin aksine, “deli” sürprizlerle doludur, sessizliği kabullenme içinde son bulmaz. Eğer tümden bastırılmamışsa tamamen beklenmedik bir hareketle jübilesini yapar “deli”. Çoğu zaman ortalığı ayağa kaldırmasıyla meşhurdur ya da en azından “garip” sorularıyla etrafa belki de hak edilmiş bir huzursuzluk verir. Gerisinde bıraktığı keşmekeşi tekrar statükoya döndürmek için uğraşacak birilerini olay yerinde bırakarak “hadi ben kaçtım” deyiverir ve ortadan kaybolur.



HAYATA ÖRGÜYLE TUTUNMAK



Timaş yayınevinden geçtiğimiz ay çıkan, çevirmenliğini Deniz Canefe'nin yaptığı, Tarjei Vesaas'ın “Kuşlar” kitabı işte tam da böyle bir zihin cümbüşçüsünü anlatıyor. İçinde aynı anda hem küçük, hayat dolu bir çocuk hem de derin üzüntüleriyle saçları ağarmış yaşlı ve karanlık bir adam barındıran Mattis, çocukluğundan beri onun her şeyiyle ilgilenen ablasıyla birlikte yaşamaktadır. Ablası Hege onun gözünde eve ekmek getiren, onu doyuran, olmasa ölüme terk edileceğini bildiği biricik koruyucusudur. Ana karakter Mattis'in yanında onun da hikayesi bizim için birçok açıdan önemlidir.



İki kardeşin yaşadığı oturma odasına Mattis'in bakışlarıyla değil de kuş bakışı göz attığımızda Hege'nin her gün aynı koltuğun aynı köşesinde, aynı oturma pozisyonunda durmadan örgü ören ve garipliklere pek de tahammülü olmayan bir abla olduğunu görürüz. Örgü örmek Hege için evin geçimini sağlamanın yanında sanki yıkılmaz bir kale gibidir. Ne Mattis'in son derece şaşırtıcı bulduğu kuşlara bakmak için kaldırır kafasını örgüsünden, ne de onun hayat hakkında sorduğu “manasız” soruları için. Hege örmek zorundadır; boş durmayı kabul edemeyen bir karakter olarak kitap boyunca durmadan örgüsü üzerine çalışır.



İşte tam da bu sebepten, Vesaas'ın “Kuşlar”ı bizi boğuk bir huzur içeren sakin ve yalın sayfaları boyunca, “çalışma”nın kurulu doğası üzerine tekrar tekrar düşündürüyor. Hege kardeşinin davranışlarına, sorularına, hezeyanlarına ve onun bir kuşunki gibi tedirgin ve içi içine sığmayan kalbine katlanamayacak gibi olduğunda Mattis'e bir iş bulmasını söyler. Gününü doldurabileceği, onu

düşünmekten ve soru sormaktan

alıkoyabilecek bir iş. Mattis bunun üzerine günlerini kayıkçılık yaparak geçirmeye başlar. Kuş uçmaz kervan geçmez bir kasabada gölden karşı kıyıya geçmek için bir kayıkçıya ihtiyaç duyabilecek en son yerde kendine en çok yakışan iş olarak kayıkçılığı seçer. Günlerini göl kıyısında uyuyarak, terk edilme korkusuyla endişelenerek, maceralar atlatarak ve nihayet bir gün kendisine ihtiyaç duyabilecek birilerini bekleyerek geçirir.



DELİLİK ÜZERİNDEN



Birçok başka karakterde olduğu gibi, Mattis de en çok kendisine “deli” denmesinden rahatsız olmaktadır. Ona başkaları tarafından takılan, başkaları tarafından sınırları ve “tedavi” yöntemleri belirlenen bu kelimeyi o sebeple tırnak içinde kullanmak daha doğru olacaktır. “Deliliğin” zaptı onu iş gücüne dâhil ederek kontrol altına almanın yanında, edebiyatta da kültürden kültüre değişkenlik göstermektedir. Bazen zapt edilmek istenen karakterin çevresinde, hayal dünyasının suyuna giden ve çatışmayı önleyen yan karakterler, bazen ise “deli”yi rasyonel ve gündelik hayatın mümkün olduğunca uzağında tutmaya çalışan ve bunun için cinlerden ve perilerden kurulu yeni evrenler uyduran yakınları bulunur. “Kuşlar”da ise delilik, tekdüzeliğin verdiği güven duygusu ve disiplin ile zapt edilmeye çalışılıyor. Norveçli usta yazar neredeyse tek mekânda geçtiği kabul edilebilecek kitabın bu boğucu atmosferini Mattis karakterinin böylesi bir baskıda rahat bir nefes aldıran ferah “deliliği” ile son derece ustaca ve rahat bir dille anlatmayı başarıyor. “Kuşlar” tam da bu yüzden, kişilik olarak oldukça farklı iki karakterin, Hege ile Mattis'in çatışmaları üzerinden huzur ile çıldırmanın, hareket ile sabitliğin, tedirginlik ile ayakları yere basmanın, düzen ile olağan dışılığın çatışmasını bir kuşun havada süzülüşü kadar usta bir akıcılıkta veriyor.



Versaas'ın “Kuşlar”ı delilik izleğinde aklımıza düşürdüğü düzen, olağan dışılık, aile, çalışmanın doğası, rutin, evlilik gibi birçok kavramı da tartışmaya açıyor. Deliliğin tanımının tartışıldığı, pozitivizm ile bağlantıların ve eleştirilerin kurulduğu, tedavi yöntemlerinin ve gerekliliğinin sorgulanmaya başlandığı zamanlar ile birlikte düşünüldüğünde “Kuşlar” post-modernist dönemin ortaya çıkardığı enfes edebi eserlerden biri olarak kabul edilebilir. Düşünmeye vakti olduğunda ardında bir karmaşa bırakan sürprizlerle dolu “deli”nin yaptığı gibi Vesaas'ın “Kuşlar”ı da sayfaları sonlandırdığınızda sizi buruk, naif fakat yerinde duramayan ve delicesine

bir şeyler yapmak isteyen

bir dürtü ile baş başa bırakıyor.






KİTAP KÜNYESİ



Kuşlar



Tarjei Vesaas



Çev. Deniz Cenefe



Timaş Yayınları



Ekim 2015



240 sayfa




#kitap eki
#ocak
8 yıl önce