|

Leviathan’dan kerim devlete...

Bugün İslamcılık, devleti kurtarmak, beka meselesini hal yoluna koymak, bölünmeyi önlemek, yeni Sevr ve Lozanlar yaşanmasını engellemek hareketine geldi.

Yeni Şafak
04:00 - 26/12/2016 Pazartesi
Güncelleme: 00:27 - 26/12/2016 Pazartesi
Yeni Şafak
İLLUSTRASYON: CEMİLE AĞAÇ YILDIRIM
İLLUSTRASYON: CEMİLE AĞAÇ YILDIRIM
Ercan Yıldırım - Yazar


Türkiye'de hayat olağanüstülüğün olağanlı üzerinden yaşanıyor!



Siyasetimiz olağandışı gelişmelerin ışığında şekilleniyor, her zamanki eleştiridir, biz de on yıl sonrasının planlaması yapılmaz diye... Haklılık payı mutlaka var ama Türkiye gibi bir ülke dünya sistemi için on yıl değil bir gün bile “kendi haline bırakılmayacak kadar mühim."



ABD merkezli dünya sistemi yıllarca denetimi elden bırakmadı, “öldürmeyen ama oldurmayan da" bu eğilim istikrarsızlığı, sürekli krizleri, çatışmaları, grup menfaatine dayalı iktidar ilişkilerini öne çıkardı. Sınıf değil ama bize özgü klasik ve epistemik cemaatlerin iktidarı provokasyonla, intikamla, hınçla, kinle birbirine devretmesi sürekli çatışmayı, haliyle bütünleşmiş devlet organizmasını ihtimal dışı bıraktı. Halka dayanmayan elitlerle, halkın hayatiyetlerini kendilerine endekslediği temsilcileri arasındaki iktidar değiş tokuşu klasik devlet organizmasını hatta batılı devlet anlayışını bile bizde imkansız hale getirdi.



LEVİATHAN'DAN KİM KORKAR?


Dünyada belki de sahiden postmodern bir devlet anlayışı, özcü demokrasiye yaklaşan devlet fikri sadece bizde var!



Sözleşme, ahitleşme, mutabakat kavramlarını “devletin ortadan kaldırılması" olarak okuyan, uyrukların, tebaanın, etnik ve mezhep farklılıklarının sözleşmeyi kendi grup aidiyetini özerkleştirme biçiminde anlayanlar yalnızca bizim memlekette yeşeriyor.



Enteresan değil mi kendi mutlak devletlerini korumayı namuslarına ve tarihlerine bir adanma olarak gören batılılar, bizdeki “mozaiğin taşları"na sufle verir, parayla besler, vaatlerle donatırken ne kadar demokrat, ne derece anarşizme varan otorite karşıtı olup nasıl cansiparane bir özcülükle özgürlük tanımı yapıyorlar!



Son yıllarda Türkiye'de devletin kendinden söz ettiren tavrını kaldıramayan sol – liberaller, niyeyse batılı devlet kavramını hiç mi hiç gündemlerine getirmiyor, eleştirilerinin kalkış noktasını reel ya da tarihsel batılı devlete dayandırmıyor, varsa yoksa postmodern içeriklerle, kavramlarla dayatmalarda bulunuyor. Kutuplaşmaktan kaçınmak, sözleşme yapmak, mutabakat sağlamak kavramlarındaki yoğun cazibeye rağmen referans aldıkları batının sözleşme toplumu ile devlet varlığı arasındaki katı ilişki yine gündeme gelmiyor.



Neoliberal İslamcılığın önüne düştüğü postmodern devlet varlığına övgüler düzenler, beka meselesinin bütün hararetiyle ensemizi yakmasını sanki talep eder gibi “post neoliberal İslamcılık" tarafından Osmanlı İslamcılığının Türkiye merkezli düşünme pratiğini gündeme getirmesine isyan ediyor.



O zaman bakmak gerekmiyor mu, Leviathan'a... Ne diyor Hobbes, “Kılıcın zoru olmadıkça ahitler sözlerden ibarettir ve insanı güvence altına almaya yetmez."



Devlet varlığı tam da ahitleri, mutabakatı korumak, kutuplaşmaları engellemek için vardır. Devlet kutsal olduğu için meşru değildir; bireylerin ve toplumun selametini koruduğu, özgürlükleri, özgür düşünceyi, söz söyleme, eleştiri, yönetime katılma hakkını güvenceye aldığı için meşrudur. Gücü, meşruiyeti halkının verdiği destekle doğru orantılıdır. Fakat ortada bir böyle bir devlet yoksa o zaman kaos, kargaşa çıkar, gemisini kurtarmaya çalışanlardan geçilmez ortalık.



Tıpkı Hobbes'un dediği gibi: “doğa yasalarına rağmen, kurulu bir iktidar yoksa veya bu iktidar güvenliğimiz için yeterince büyük değilse; herkes, bütün diğer insanlara karşı korunmak için, kendi gücüne ve kurnazlığına dayanacak ve üstelik bunu meşru olarak kabullenecektir." Türkiye'de 2013 eşiğinden bu yana olup bitenlerin hepsi tam da bu gerçeği yerli yerine koymanın mücadelesine özgü gerçekleşiyor.



Devlet, birey, meşruiyet mevzuu meselenin bir yönü... Öteki yönü ise tamamıyla reel olanın yine bir başka marjinal realiteye eklenebilecek açmazlarına gelip dayanıyor.



KAMUOYUNUN MARJİNALLEŞMESİ!


Kamu kadar aydınlar ve toplumsal yapımız meseleleri ele alırken Çözüm Süreci ile 6-7 Eylül olaylarındaki yöntemlerin marjinalliği arasında salınıyor. Eni konu meseleleri iyi ya da kötü, sevinçte ya da kederde linç kültürüne dayamadan değerlendiremiyoruz.



Aradan bir ay bile geçmemişken İran-Şiilik ve Halep'teki katliam nedeniyle Rusya için savaşa varacak teklifler getiriliyordu; Rus elçisi suikastıyla etekler tutuşup bir anda İran-Rusya ittifakı için bu sefer de ABD'ye savaş açma çağrıları yapan kamuoyuna, gazetecilere, aydınlara sahibiz!



Dünya sistemi, krizlerle yürüyen, krizlerle yönetip büyüyen bir karaktere sahip; fakat şu anda iyiden iyiye bir büyük buhran, bunalım ve adı konulmamış aktif nihilizm dünyayı kaplamış durumda. Böyle bir ortamda biz Türkler beka meselesini iliklerimize kadar yaşamaya başladık. Buradaki umutsuzluk yeni savaşların mantığıyla ilgili... Öncelikle İstanbul'daki canlı bombalar ve Kayseri'de “sivil askerler"e yapılan saldırı, beka sorunumuzu, Türkiye'nin bütünlüğünü ciddi biçimde tartışılır hale getirdi, getirmesi bir tarafa bu uğurda mücadele için kararlı bir kamuoyunun süngüleri düşmüş görünüyor.



Ortada kala kala yoğunluğu artırılan milliyetçi dil ve refleksler ile kesif retorikler kaldı. Dindarlık ve milliyetçi dilin güçlenmesi esasında inançta, psikolojik üstünlük konusunda zayıfladığımızın işaretleridir...



Dünya sistemi yeni bir aşamaya geçerken yeni savaş konseptleri de yürürlüğe koydu. Şu anda Suriye ve Irak topraklarındaki askeri operasyonlar ve çatışmalardan çok, savaşın Türkiye'de, Türkiye hinterlandında gerçekleştiği ayan beyan ortada. Yeni savaşlar cephelerde yapılmıyor, canlı bombalar, bombalı araçlar, büyük oranda uçaklara dayanan hava harekatlarıyla birlikte suikastlar, darbe girişimleri, karışıklıklar, kaos senaryoları, itibarsızlaştırma girişimleri ve artık bireyleri de içine alan kamuoyu oluşturma araçlarıyla yani bugünkü manada sosyal medyayla gerçekleşiyor.



Şu halde savaşın tam ortasında Türkiye var, ara ara Belçika'ya, Fransa'ya, Almanya'ya, Rusya'ya cepheler açılsa, bir kaç kamyon, otobüs saldırılarıyla terör meydana getirilse de Türkiye'nin yenilgisi üzerinden bir yeni Lozan'ın imkanları oluşturuluyor.



Dünya sistemi, savaşı ekonomi ve siyaset üzerinden yürütüyor, ekonomi şirketlerin, siyaset terörün güdümünde gerçekleşiyor.



KERİM DEVLET VE MİLLET OLMAK


Bir anlamda savaş, savaş simülasyonu ile yürütülüyor. Simülasyonu kazanabilirsek savaştan sonuç alabiliriz, en azından hali hazır konumumuzu koruyabiliriz. Burada güvenlik imkanlarını harekete geçirme kadar tebaanın bir ve bütün hareket etmesini sağlamak da devletin temel vazifeleri arasında.



İstanbul ve Kayseri'deki şehit haberleri toplumdaki her kesimin benzer hissiyatı taşıdığını göstermesi açısından umut verici oldu. Anlaşılan o ki artık yeni mutabakat imkanlarımız yani Türkiye'nin toprak bütünlüğü, vatan, bayrak, tekbir uzun bir müddet varlığını koruyacak fakat seküler kesimlerin, etnik aidiyetlerin, mezhep faylarının arasında savaşı yürütenler yeni yeni sufleler vermeye devam edecek.



Tam da bu ortamda milliyetçi dilin istenen mutabakatı sağlayıp sağlayamayacağını tartışmak gerekir.



Kürt meselesinde Rojava özleminin Türkiye'nin toprak bütünlüğüne etkisini, Kayseri patlamasından sonra Hakkari'den Diyarbakır'a kadar bayraklarla yürüyen vatandaşlarımız özelinden yeniden sormak, sorgulamak başlangıcı yapmaya yeter. Aynı şekilde mezhep faylarını Halep üzerinden hareketlendirmeye kalkanlar için de yine benzer kaygıları her kesim içinde hissedebilir. Süleyman Seyfi Öğün'ün dediği gibi “farklılıklarımızı değil ortaklıklarımızı" öne çıkarma günündeyiz; grup aidiyetlerimizi milli mutabakat içinde eritebilmeyi başarmalıyız.



Bunun da yolu hainlik yaftasını kullanırken seçmeci davranmaktan geçiyor. 27 Mayıs sonrasında “namaz kılınan yer vatandır" derken, Kemalistler “İran'a, Arabistan'a gidin" diyordu... Şimdi de her zamanki gibi Türkiye'nin beka meselesindeki icraatlarını batıya şikayet edenlere, kapıyı gösteriyoruz.



Bugün İslamcılık, devleti kurtarmak, beka meselesini hal yoluna koymak, bölünmeyi önlemek, yeni Sevr ve Lozanlar yaşanmasını engellemek hareketine geldi...



Önceden milliyetçilik olarak görülüp, yaftalanan kavramlar İslamcılığın gündeminde... Aynen Osmanlı İslamcılığında olduğu gibi İstiklal Harbi'ne giden yolda pek çok farklı kesim var... İstiklal Harbi'ni başarıya ulaştıran ise zaferden önce yazılan ve milli mutabakatı gerçekleştiren İstiklal Marşı.



İstiklal Harbi'ni veren ruh kerim devlet anlayışımızda yatıyordu; bugün tekrar seküler milliyetçiliğin dilinden, seküler cumhuriyetin devlet anlayışından uzakta, devlet anaya, kerim devlet anlayışına dönerek Allah'ın takdirini devre dışı bırakıp Türkiye'ye kısa ömür biçenler için beka meselesini çözer, yeni bin yılların Leviathan'ını inşa edebiliriz!



#Leviathan
#Hobbes
#İslamcılık
#Lozan
#Sevr
7 yıl önce