|

Nihilizmin truva atı: DAİŞ

DAİŞ benzeri oluşumlara zemin hazırlayan bataklıkları kurutmanın yolu Malik bin Nebi’nin tabiriyle “ölü fikirler”i ayıklamaktan geçiyor. İnsanı önceleyen, hikmeti, maslahatı ve makasıdı gözeten bir din dilini üretmeye ve yaygınlaştırmaya çalışmak bir çözüm yolu olabilir.

Yeni Şafak
04:00 - 19/08/2015 Çarşamba
Güncelleme: 22:14 - 18/08/2015 Salı
Yeni Şafak

Amerika Birleşik Devletleri'nin Irak'ı işgaline tepki olarak 2003 yılında “Cemaatü't-Tevhid ve'l-Cihad” adıyla kurulan, sonra “el-Kaide”ye katılarak “Irak el-Kaidesi” olarak anılmaya başlayan, 2014'te hilafet ve İslam devleti iddiasıyla Irak'ın kuzeyi ve Suriye topraklarının bir bölümünü zapt eden örgütün tarihçesi, eylemleri ve propaganda dili gibi konular üzerinde yapılmış çalışmalar olmakla birlikte düşünce temelleri üzerine yapılmış yeterli bir araştırma bulunmamaktadır. Örgütün ilham kaynağı olarak gördüğü ve kendisini dayandırmaya çalıştığı Selefiliğe dair zengin bir literatüre sahibiz, ancak bizatihi DAİŞ'in dini referanslarına ilişkin kaynaklar yetersizdir. Şimdilik ulaşılabilen birincil kaynaklar örgütün internet üzerinden paylaştığı videolar, İngilizce yayımlanan “Dabiq” ve Türkçe yayımlanan “Kostantiniyye” dergisi ile sınırlıdır.



Ulaşılan yayınlarındaki üslup ve bilgilerden hareketle örgütün dine yaklaşımındaki temel epistemolojik problem “usulsüzlük” ve “dinin araçsallaştırılması” olarak teşhis edilebilir. Usulsüzlükten maksadımız İslami ilimlerin her bir disiplini için yüzlerce yıl içinde inşa edilerek gelenek haline gelen yöntem ve esasları yok sayıp doğrudan dini metinlere yönelerek bunları bağlamından kopardıktan sonra ideolojik birer kanun maddesine indirgemek suretiyle nevzuhur bir din anlayışı vaz etme teşebbüsleridir.


Ayet ve hadislerin bağlamından koparılarak ideolojik sloganlara dönüştürülmesi, temel İslami kavramların yapıbozumuna uğratılarak içlerinin boşaltılması, İslami literatürde genellikle zayıf olarak kabul edilen apokaliptik rivayetler üzerinden bir kıyamet senaryosu kurgulanarak meşruiyet arayışı, kendilerine benzemeyenleri sapkınlık ve dinden çıkmakla suçlamaları gibi tali sorunlar da bu temel epistemolojik ve metodolojik sapmanın yansımalarından ibarettir.



DAİŞ VE NEO-HARİCİLİK


DAİŞ'in düşünce çizgisi, bir yönüyle tarihte ilmi Selefilik olarak bilinen, İslam'ı en sade ve otantik haliyle anlama ve yaşama çabası olarak nitelenebilecek akımdan ayrılarak şiddet ve tedhişi esas alan politik bir “Selefizm”e dönüşmüştür. Zaman zaman medya ve akademyada hareketin bir yönüyle “Neo-Haricilik” olarak vasf edilebilecek bir İslam yorumunu çağrıştırdığı iddia edilse de aslında İslam dininin ve medeniyetinin tarihinde hiçbir yeri olmayan yepyeni bir vaka ile karşı karşıya olduğumuz muhakkaktır.


İslam, tarihinin hiçbir döneminde bugünkü kadar cahilce yorumların muhatabı olmamıştır. Geçmişten hatırladıklarımız az değildir. Kimi İslamilik iddiası taşıyan hareketlerin Müslüman dünyasına da insanlık dünyasına da bıraktıkları miras ağır olmuştur. Terör dendiğinde hemen ilk akla gelen ve “ham yobazlıkla kaba softalık”ın ilginç bileşimlerini üreten Haricilik bugün Selefilik ve mezhepçilik üzerinden yeni ara yollar ve patikalar üretmeye, böylelikle de insanlığın ufkunu daraltmaya devam etmektedir. Bölgesel dinamiklerden üreyen ve hızla genişleyen bu hareketler uluslararası stratejilerin de birer parçası olarak bugün namlusunu Müslümanlara yöneltmiş durumdadır.



İBN TEYMİYE ETKİSİ


Bugün DAİŞ markasıyla ortaya çıkan oluşum, kimilerine göre, İbn Teymiye'nin Moğol istilasına karşı o günün şartlarında geliştirdiği bir yaklaşımın el-Kaide tarafından güncellendikten sonra mutasyona uğramış bir hâli ve türevidir. İbn Teymiye'nin Moğol istilası döneminde verdiği bölgesel bir fetvanın, Afganistan'ın Rusya tarafından işgali üzerine el-Kaide tarafından evrenselleştirilerek güncellenmesi, bilahare Irak'ın Birleşik Devletler ve müttefikleri tarafından işgalinden sonra daha da sertleştirilerek yorumlanması ve bizatihi Müslüman halka karşı kullanılması tesadüf değildir. İslam dünyasının sorunlu bölgelerinde varlığını kuvvetlendiren bu anlayış İslam'ın ilk fitne hadiselerinde ortaya çıkan harici unsurların düşünce, tavır ve diliyle birleşince bugün itibariyle Müslüman toplumlar ve İslam'ın bekası açısından en büyük sorun haline gelmiştir.



İÇ SEBEPLER ÜZERİNE YOĞUNLAŞILMALI


Bütün harici etkenlere, her türlü komplo ve manipülasyona rağmen İslam ümmeti bu vakıanın iç sebepleri üzerine yoğunlaşmalı, DAİŞ konusunu her şeye rağmen kendi üzerine alınmalıdır. Daiş vakası ve benzeri “tekfirci” eğilimler sadece “dış mihrakların komplosu” diye geçiştirilemez. Bu bir komplo olsa bile, “Bu komplonun tutmasında bizim bünyemizin hiç mi zaafları yoktur?” suali sorulmalıdır.



Günümüzde İslam dünyası büyük bir ikilemle yüzyüze kalmıştır. Çağımız Müslümanları din ile hayat arasındaki ilişkiyi doğru kuramadıkları yenilemedikleri, güncellemedikleri için ya hayattan kopuk gelenekçi bir anlayışa mahkûm olmuşlar ya da dine karşı lakaytleşmeye veya dinden uzaklaşmaya başlamışlardır. Her iki yöneliş de orta yoldan sapmayı içinde barındırmaktadır. Kimisi az, kimisi daha çok, kimisi şu yönde, kimisi tam aksi istikamette özden uzaklaşmaktadır. Son birkaç yüzyılda yaygınlaşan bu sorun İslam âleminin “sömürüye elverişli hale gelmesi” gibi bir düşünsel krizle yahut öldürücü bir donuklukla neticelenmiştir. Daiş benzeri yapıları ortaya çıkaran düşünsel zemin de bu krizlerin bir neticesi olarak ortaya çıkmıştır.



SELEFİLİĞİN YIKICI ETKİSİ


Bir yönüyle de bu aşırı fikirler, kimilerinin “otantiklik” arayışına tekabül ediyor. Müslüman kökenli olduğu halde inançsal açıdan savrularak bir dönem İslam dışı bir hayat sürdükten sonra tekrar dönüş yapan, “hidayete eren” veya batıda ihtida ederek “doğru İslam'ı”, dinin özünü arayan bir kesimin otantiklik arayışına cevap veriyor. Alıcı bulması bundandır. Zira pazardaki her malın müşterisi bulunduğu gibi, içine kapanan, kesin inançlıların tekfirci dü- şüncelerinin de alıcısı çıkmaktadır. Daha çok, İslami bilgiyi bir usul ve gelenek içinde teallüm etmemiş, sindirememiş kişiler böyle uç fikirlerin alıcısı olabilmektedir.



Bugün “Selefilik” maskesi ve markası altında türeyen bin bir çeşit virüs, güya “öze dönüş” vehmiyle İslam'ın özünü tahrip etmekte, Müslümanları dalalete sevk etmektedir. Şiddeti kutsayan, ölmeyi ve öldürmeyi sıradanlaştıran bu hareketler modern dönemde dünyayı saran “nihilizm”in bir yansımasıdır. DAİŞ ve benzeri örgütlerin İslam medeniyetinin surlarında açtığı en büyük gedik budur. Örgüt, öncelikli olarak gençleri etkileme potansiyeli yüksek olan “kültürel yabancılaşma”, “gelir dağılımında eşitsizlik” vb. konuları işlemekte ve dini terim ve kavramları yoğun olarak kullanarak onları motive etmeye çalışmaktadır. İçerik olarak cihad, kıtal, emr-i bi'l-maruf nehy-i ani'l-münker gibi kavramlara özel önem vermektedir. Yapılan faaliyetin insanları Allah'ın rızasına ve cennete ulaştıracağını telkin etmektedir.



BATILI MÜSLÜMANLARIN SAVUNMASIZLIĞI


Batı'da, özellikle Batı Avrupa'da yaşayan Müslümanlar nevzuhur yorumlara karşı çok daha savunmasızdır. Zira onlar bir gelenek içinde doğmadılar ve beslendikleri kaynaklar aynı anda hem Müslüman kimliğini inşa etmelerine, hem de içinde yaşadıkları toplumla barışa dayalı ahenkli bir ilişkiyi kurup geliştirmelerine kâfi gelmedi. Bugün “Avrupa İslamı” olarak tanımlanmak istenen olgu fıkhı, kelamı ve tasavvufu olmayan, bir “İslam”dır. Bu İslam'ın ne içeriden gelecek yozlaşmaya karşı durabilecek bir geleneği, ne de dışarıdan yapılacak manipülasyonlara göğüs gerecek bir teolojisi vardır. Avrupa'da doğan ve büyüyen Müslüman nesillerin aşırı yorumlara kaymaları, şiddet söylemlerine ilgi duymaları, terör örgütlerinin cazibesine kapılmaları dini bilgi ve kültürel altyapılarının sağlam olmayışı ile izah edilebilir. Avrupa başkentlerinin varoşlarında hudayinabit yetişen, kültürü aşağılanmış, kimliği redde- dilmiş, İslamofobya nedeniyle kin ve nefret söylemlerinin muhatabı olmuş nesillerin içinden Daiş ve benzeri örgütlere katılım oluyorsa bunun bir öfke patlaması ve intikam histerisi olduğu düşünülebilir.



DAİŞ'İN EN GÜÇLÜ PROPAGANDA SİLAHI


DAİŞ'in en güçlü propaganda silahı ve yeni taraftar kazanma aracı yapı bozumuna uğrattıkları dini kavramlardır. İslam kültürü ve medeniyeti içinde yer alan, esasen asırlardan beri anlam ve kapsamları konusunda aşağı yukarı görüş birliği bulunan cihat, bey'at, el-vela ve'l-bera, hicret, tağut gibi terim ve kavramlar DAİŞ ve benzeri örgütler tarafından yeniden tanımlanmaktadır. İçleri boşaltılan ve anlam alanları yeniden çizilen bu kavramlar insanları her türlü yalan, yanlış ve tutarsız fikir ve düşünce ve eyleme sevk edebilmektedir.



DAİŞ, kendi düşüncelerini savunmak ve yaygınlaştırmak amacıyla İslam'ın temel kavramlarını sahip olduğu asli manasından veya vazedildiği manadan kopararak manipüle etmekte bir sakınca görmemektedir. Daiş'in diğer konularda olduğu gibi bu kavramların pratiği konusunda da genel geçer kanaatle önemli oranda ayrıştığı gözlemlenmektedir:



DAİŞ ve benzeri örgütlerce işlenmekte olan şiddet ve tedhiş içerikli cürümlerin İslam'ın temel kaynaklarından, İslam dininin bu konudaki tutumundan beslendiğini söylemek temelsiz bir iddiadan öteye geçmemektedir. İslam'ı başlangıcından günümüze dek genel bir değerlendirmeye tabi tuttuğumuzda onun bu yaşananları tasvip etmesinin mümkün olmadığı açıkça görülecektir. Bireysel bazı uygulamalardan hareket ederek İslam dininde bu vahşeti besleyecek dini gerekçeler bulunduğunu söylemek ancak taraflı bir çaba olarak değerlendirilebilir. Yaşananların siyasi ve çıkar amaçlı hedeflerini, psikolojik nedenlerini göz ardı etmek soruna doğru teşhis koymaktan alıkoyacaktır.



TEK TİP TOPLUM YANILGISINDAN KURTULMAK


İslam tek tipliliği değil çoğulculuğu öngörür ve teşvik eder. İslam dini bir insan olması hasebiyle, temel hak ve hürriyetler bağlamında insanlar için bu tür bir ayrıma gitmeden sadece toplum içerisinde kendi tercihleriyle seçtikleri kategoriye göre insanlara hukuk belirleyerek toplumu düzenlemeye çalışmıştır. Ancak geliştirilen tutum ve davranışlar toplumun maslahatına aykırı olduğu durumlarda insanlara çeşitli sınırlamalar koymuştur. İnsanlar kendi tercihleriyle seçtikleri kategorinin hak ve yükümlülüklerine bağlı kalırlarsa onlarla diğer inanç gruplarının birlikte yaşamalarının önünde herhangi bir engel bulunmamaktadır. Kimseye inancını veya grubunu belirleme konusunda baskı yapılması İslam'ın hiçbir şekilde uygun gördüğü bir husus değildir. İnsanlar istediğini seçmede hürdür. Ancak seçiminden sonra kendisini ilzam eden kurallara uyma yükümlülüğü vardır, bunu yapmadığı zaman müeyyidelere maruz kalması kaçınılmaz olacaktır.



İslam coğrafyasında çeşitli bölgelerde ortaya çıkan ve şiddet üreten bu hareketlerin çoğu; dini gerekçelerle hareket ettiklerini iddia etseler de neticede İslam karşıtı güçler tarafından bu bölgelere yapılan haksız işgallerden sonra ortaya çıkmış, sosyolojik ve psikolojik saiklerle temel bulan siyasi oluşumlardır. İşgalci güçler bir yandan ekonomik çıkarlar sağlamaya çalışırken öbür yandan da körükledikleri çatışmalarla bu Müslüman toplumları zayıflatmayı ve böylece ileriye yönelik çıkarlarını garanti altına almayı hedeflemişlerdir.



ÖLÜ FİKİRLERİ AYIKLAMAK


Ancak burada suçu tamamen dış güçlere atarak sorunun içinden çıkma kolaylığına da kaçmamak lazım. Netice itibariyle her kim yönlendiriyorsa yönlendirsin bu olaylar, bu aklı selime mugayir tutum ve davranışlar, vahşice işlenen bu cinayetler, biz Müslümanların yaşadığı coğrafyalarda ve bizler aracılığıyla işlenmektedir. Elimdir ki bu vahşeti işleyenler de maruz kalanlar da Müslümanlardır. İslam dünyasının oynanan bu oyunları fark etmesi gerekiyor. Üniversitelerimizin, âlimlerimizin, kanaat önderlerimizin, dini kurum ve kuruluşlarımızın bu konuya daha fazla kafa yormaları gerekiyor.



DAİŞ benzeri oluşumlara zemin hazırlayan bataklıkları kurutmanın yolu Malik bin Nebi'nin tabiriyle “ölü fikirler”i ayıklamaktan geçiyor. İnsanı önceleyen, hikmeti, maslahatı ve makası- dı gözeten bir din dilini üretmeye ve yaygınlaştırmaya çalışmak bir çözüm yolu olabilir. “Ölü fikirler”, dışarıdan empoze edilen “öldürücü fikirlerden” daha tehlikelidir. Çünkü “ölü fikirler” bağışıklık sistemini çökertir ve savunmaları devre dışı bırakır, oysa “öldürücü fikirlere” karşı bünyenin belli bir direnci ve silahları vardır.



*Diyanet İşleri Başkanlığı'nın 2015 tarihli “DAİŞ'in Temel Felsefesi ve Dini Referansları Raporu”ndan özetlenmiştir.


#daiş
#nihilizm
#ölü fikirler
9 yıl önce