|

Ortadoğu’da güvenlik sektörü reformu

Yeni Şafak
04:00 - 14/08/2015 Cuma
Güncelleme: 23:40 - 13/08/2015 Perşembe
Yeni Şafak
Gündem
Gündem
Sertaç Canalp Korkmaz


Arap Baharı öncesinde de belirgin olan ama Arap Baharı esnasında ve sonrasında ortaya çıkan gelişmeler Ortadoğu'daki devletler bir şey kaçınılmaz kılmaktadır: Güvenlik Sektörü Reformu. İster geniş isterse dar anlamda ele alınsın, Orta Doğu'da rejimlerin ve rejimlerin sahip oldukları asker, polis ve istihbarat güçlerinin kapsamlı bir reforma ihtiyaç duyduğu görülmektedir. Arap Baharı esnasında ve sonrasında yaşanan gelişmeler bu ihtiyacı doğrular niteliktedir. Özellikle de IŞİD'in Suriye'den Irak'a uzanan bir alanda etkinlik kazanması, Yemen'de ortaya çıkan kriz ve 2013 yazında Mısır Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi'nin bir darbe ile devrilmesi reforma ihtiyaç duyulmasının en belirgin işaretleridir. Bu çerçevede güvenlik sektörü reformu, güvenlik sektörünün profesyonel olarak yapılandırılmasını, hesapverebilirlik ve şeffaflık, sivil otoriteye itaat, hukukun üstünlüğü gibi noktaları kapsamakla birlikte güvenlik konusunda yetkin sivil kadroların yetiştirilmesini ifade etmektedir.



GÜVENLİK SEKTÖRÜ REFORMUNA NEDEN İHTİYAÇ VAR?


Arap Baharı olarak ortaya çıkan süreç en temelde halkların yıllardır bölgede devam eden anti-demokratik yönetimlere yönelik bir meydan okumasıdır. Bu meydan okumaya karşı iktidarlarını korumak isteyen yöneticiler ülke güvenliğinden sorumlu olan güvenlik kurumlarını kendi iktidarlarını korumak üzere dizayn ettikleri için ortaya çıkan manzara oldukça dramatiktir. Vatandaşının demokratik hak talebini karadan tanklar, havadan da uçaklar tarafından yapılan bombardımanla susturmaya çalışan Esad yönetimi Arap Baharı sürecinin en çarpıcı örneğidir.



İkinci örnek ise Mısır'da karşımıza çıkmaktadır. Uzun yıllar devlete farklı kanallar üzerinden egemen olan Hüsnü Mübarek, ülkenin güvenlik bürokrasisini kendince şekillendirmiştir. Mübarek sonrasında koltuğa oturan Muhammed Mursi'nin bizzat kendisi tarafından atanan Genelkurmay Başkanı ve Savunma Bakanı koltuğundaki Sisi tarafından devrilmesi demokratikleşme niyetiyle başlayan bir sürecin nereye doğru kaydığının çarpıcı bir örneğidir. İktidar peşinde koşan bir askerin demokratikleşme sürecine girmiş bir Mısır'ı kabul edememesi sivil otoriteye itaatin, hukukun üstünlüğünün, halkın tercihine saygı duyulmadığının açık bir kanıtıdır.



Üçüncü örnek ise içerisinde pek çok nedene dayanan ve sınır aşan bir problem olarak ortaya çıkan IŞİD meselesidir. Tehdidin ortaya çıkışı Irak menşeiliyken, gelişmesi ve eğitim açısından da gerekli kazanımları elde etmesi ise başarısız bir devlet olarak yanı başımızda bulunan Suriye'de gerçekleşmektedir. Başarısız devlet ve terörizm ilişkisi üzerine yazılan literatürde adı sıkça geçen güvenli barınak (safe haven) kavramı, Suriye ve Irak'ta etkisi artan IŞİD tehdidiyle birlikte pratiğe dökülmektedir.


Dördünce örnek ise geliri petrol ve doğalgaz kaynaklarına dayanan Suudi Arabistan, Katar, Birleşik Arap Emirlikleri gibi rantiyer devletlerde karşımıza çıkmaktadır. Bölge ülkelerinde var olan güvenlik politikaları ise profesyonellik, hesap verebilirlik ve denetim gibi önemli unsurlardan uzak, hazır alıma dayanan ve ülke kaynaklarını yaptıkları hazır alımlar ile tüketen bir anlayışa sahiptir.



TÜRKİYE'NİN KAPASİTESİ BÖLGE İÇİN AVANTAJ


NATO üyesi ve AB adayı bir ülke olarak Türkiye'nin Ortadoğu'da güvenlik sektörü reformuna dair ciddi avantajları bulunmaktadır. Bunlardan ilki AB uyum sürecinde ve AK Parti'yle birlikte hız kazanan demokratikleşme döneminde güvenlik sektörüne yönelik atılan ciddi atılımlardır. Sivil – Asker ilişkileri konusunda önemli bir mesafe alan Türkiye, bu kazanımı kültür, tarih ve din açısından ortak noktalara sahip olduğu bölge ülkeleriyle paylaşabilir. Yine ikili antlaşmalarla bölgeden Türkiye'yi gelerek eğitim alan askerlerin eğitim programları daha genişletilerek Türkiye'nin, Afganistan, Bosna, Kosova ve Lübnan'da kazandığı deneyimlerden ve Türk ordusunun son 30 yılda terörle mücadelede kazandığı tecrübeler bölge ülkelerine aktarılarak profesyonel bir güvenlik anlayışına ulaşmalarında katkı sunulabilir. Ancak bunların gerçekleşebilmesi için Türkiye'nin içerideki kazanmış olduğu demokratikleşme sürecini sürdürmesi, yeni ve sivil bir anayasa ile yola devam ederek güvenlik sistemini yapılandırması hem kendisinin hem de Ortadoğu bölgesinin güvenliği için oldukça hayatidir.






#Arap Baharı
#ortadoğu
#Afganistan
#Bosna
#Kosova
9 yıl önce