Fas'ı 3 kelimeyle anlatmak gerekseydi, "Mistik, egzotik, fantastik", tek kelimeyle anlatmak gerekseydi "Bambaşka" derdim… Endülüs etkisinde kalmış binaları, ihtişamlı kapıları, büyüleyici güzellikleriyle baş döndüren ülke Fas. Sırtını Atlas Dağları'na dayamış, ayaklarını Sahra Çölü'ne uzatmış, kolunun bir yanına Atlas Okyanusu'nu kısmen diğer kolunun yanına Akdeniz'i almış bir ülke düşünün.. Marakeş, Essaoura, Varzazat, Fez, Casablanca... Her şehir ayrı bir rengin, her şehir farklı bir kültürün, her şehir farklı bir felsefenin etkisinde yaşam sürüyor. Fas hikayeden mistik, egzotik değil, öyle ki sizi zaman zaman yaşama koşullarınızı zorlayacak kadar gerçekçi bir sınava tabi tutuyor. 40 dereceyi bulan sıcaklığı, alışık olmadığımız mutfağı, keşmekeş trafiği, yavaş akan hayatı insana çetin bir sınav verdirtiyor. Ya sev, ya çek git dedirtecek cinsten.. Her şeye rağmen hizmetkarlık Fas'ın ruhunda var. Yeter ki gezgin ne aradığını bilsin! Dünyanın en zengin fosfat yataklarına sahip Fas'ın ekonomisi madencilik, tarım ve ticarete dayalı… Ülkede petrol ve doğalgaz bulunmadığı için Suudi Arabistan her yıl 5 milyon dolar civarında yakıt hibesi yapıyor. Elektrik ihtiyacının çok büyük bir kısmını İspanya'dan karşılıyor. Bağımsızlığını 2 Mart 1956 yılında Fransa'dan kazanan Fas, meşruti krallıkla yönetiliyor. Şu anda tahtta bulunan kral VI. Muhammed 42 yaşında. Adının geçtiği her yerde kendisinin ne kadar mütevazı ve geniş vizyonlu biri olduğundan bahsediliyor. Ülke idari olarak 37 bölge ve iki vilayetten oluşuyor. Fas'ın sınırları içinde kalan Ceuta ve Melilla şehirleri ise İspanya tarafından yönetiliyor.
Marakeş, duvarlardan oluşan bir şehir. Her yer labirent gibi sokaklar ve başka labirentlere açılan kapılar ile dolu. Yapıların neredeyse hepsi İslami geleneklere uygun inşa edilmiş. Şaşaalı çatıları veya ilk bakışta göze çarpan işlemeli cepheleri yok. Toprak rengi ya da beyaz binalar, masmavi bir gökyüzü ve etrafta cıvıl cıvıl insanlar… Bu üç öğe bir araya geldiğinde, dünyanın en güzel şehirlerinden birinde olduğunuzu hissediyorsunuz. Ünlü Marakeş evleri Riad'lar tam bir mimari harikası diyebiliriz. Ahşap oymalı kapılarının ardındaki ferah avluları, çeşitli meyve ve palmiye ağaçları, sedirler ile süslü. Bu şehrin kelime anlamı "Kalma git". Ayrıca "güneyin incisi ve mücevheri" gibi isimler de yakıştırılmış. "Kızıl şehir" diye de anılıyor. Şehir iki bölümden oluşuyor; meşhur ve en renkli merkez Jemaa el Fnaa (Kıyamet Meydanı) etrafındaki eski şehir ve Ville Nouvelle olarak bilinen yeni şehir. Aslında hemen hemen her şey Medina olarak adlandırılan ve 16km'lik duvarlarla çevrili eski şehrin içinde bulunmakta ve yaşanmakta. Jemaa el Fnaa (Kıyamet Meydanı) ve Kapalı Çarşı merkez niteliğinde. Bu meydan film seti gibi bir alan; maymunları, falcıları, dövmecileri, yılanlarla gösteri yapanları, eczacıları kısacası tüm karakterler fantastik bir filmden fırlamış gibi hünerlerini sergiliyorlar. Kıyamet Meydanı gece neredeyse 10,000 kişiyi ağırlıyor. Bu şehrin renk cümbüşü, fakirliği, zenginliği, gürültüsü, pisliği, temizliği, insanı içine çekiyor... Bu meydanın tabii bir de portakal suyu satan seyyar satıcıları meşhur.. Sadece 50 kuruşa portakal suyu içebiliyorsunuz. Marakeş dünyaca ünlü sanatçılar tarafından sıkça ziyaret ediliyor. Hatta Alain Delon, Yves St Lorent gibi ünlülerin burada muhteşem villaları var. Yves St Lorent'in de içinde evinin olduğu Majorelle Bahçeleri dünyanın en çeşitli ve en zengin kaktüslerine ev sahipliği yapıyor.
Fas denildiğinde hemen hemen herkesin aklına Humphrey Bogart, Ingrid Bergman ve Paul Henreid'in oynadığı meşhur Casablanca filmi gelir. Nedense Kazablanka yıllar içerisinde aklımızda biraz mistik, otantik, oryantal ve büyülü bir imaj oluşturmuş. Hakeza benim için de öyleydi. Fakat gidince Kazablanka ile ilgili kafamdaki bütün o düşünceleri, okuduğum yazıları ve hayalleri bir kutunun içine koyup rafa kaldırdım. Atlantik Okyanusu kıyısındaki bu şehrin tarihi 7. yüzyıla, o dönemde bölgede yaşayan Berberilere dayanıyor. Zamanla çeşitli yerel krallıklar ve elbette coğrafi konumu nedeniyle Portekiz ve İspanyol yönetiminde kalan şehir 1907'de bölgeye tren yolu yapmak üzere gelen Fransızlar'ın bir isyanı bahane edip tüm şehri ele geçirmesi ile Fransız kontrolüne giriyor. Varın gerisini siz düşünün.. Şehirde görülecek en önemli yapı dünyanın en büyük camisi olan Kral Hassan-II Camii. Yaklaşık 125 bin kişinin aynı anda namaz kılabildiği bu cami, bir Fransız mimara yaptırılmış. Zemini ise okyanus doldurularak oluşturulmuş. Casablanca filminin çekildiği mekan ise gayet bakımsız bir mahallede tamamen turistik bir cafe şeklinde hayatına devam ediyor.
Marakeş'ten çıkıp Atlas Dağları'na tırmanırken yavaş yavaş insanlar ve yerleşik hayat dokusu da değişiyor. Kasbah denilen küçük yönetim birimlerine rastlıyorsunuz. Nüfusun yarıdan fazlası bu küçük kasabalarda yaşıyor. Yaşadıkları evleri palmiye ağacının liflerinden ve kerpiçten inşaa etmişler. Atlas Dağları'nın eteklerinde ilerlerken Babel filminin de çekildiği bir noktada mola veriyoruz. Filmden otobüsle seyahate çıkan turist çiftten erkek olana kör bir kurşunun isabet ettiği sahneyi hatırlayanlarınız daha iyi anlayacaktır. Warzazat güneş ışınlarının en dik geldiği ve en uzun süreli kullanıldığı bir şehir olduğu için, şehir açık hava film setine dönüşmüş durumda. Bu yüzden Warzazat'da gezilecek yerlerden biri de "Cennetin Krallığı", "Büyük İskender", "Asterix ve Oburix: Görevimiz Cleopatra" filmlerinin çekimlerinin de gerçekleştirildiği film stüdyoları. Aslında bunlara da kasbah deniliyor. 12. yüzyıldan kalma masalsı bir yerleşim. Orada bu filmler için yapılmış göz alıcı güzellikteki sarayları, görkemli kaleleri, savaş sahnelerinin çekildiği yerleri görmek mümkün.
Kuskus ve tajin Fas'ın en ünlü yemeklerinin başında geliyor. İrmik ağırlıklı olarak hazırlanan kuskus bir Berberi yemeği.. Sebzeli ve etli olarak sunuluyor. Faslılar genelde her Cuma günü arkadaşları veya aileleri ile toplanıp kuskus yerlermiş. Bir diğer milli yemek ise tajin. Yemeğin adı aslında içinde piştiği toprak kaptan geliyor. Özel kabın altında köz kömür yeri var, üstündeki kapak huni şeklinde... Tajin bildiğimiz tandıra benziyor. Çeşitli baharat sosları ile hazırlanan etler, özel kaplarda, kömür ateşinde yani közde pişirilerek hazırlanıyor. Tercihinize göre, kuzu, koyun, tavuk, güvercin eti seçebiliyorsunuz. Ayrıca kızartılmış salyangoz da çok meşhur.. Rastladığımız salyangoz satıcılarının önünde kuyruk oluşturan insanlar, âdeta birbirlerini eziyorlar. Yani bildiğimizin tam aksine "Müslüman mahallesinde salyangoz satılıyormuş." lafını aklıma getirmeden edemiyorum.